İstanbul'da çok ilginç bir Avrupa Birliği toplantısına katıldım. Toplantıyı Türkiye-Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı (TAVAK) ve 21. Yüzyıl Vakfı ortaklaşa düzenlemişlerdi. Toplantının amacı 26 Mart'ta Brüksel'de gerçekleşecek AB zirvesinden önce Türkiye'nin konumunu tartışmaktı.
Baş konuşmacı olarak İyi Parti'den ayrılan ve yeni bir parti kuracağını söyleyen Prof. Ümit Özdağ söz aldı ve herkesi çok korkutan ve kimsenin aklına gelmeyecek ilginç bir senaryodan söz etti. Özdağ'ın senaryosu şöyle:
"Türkiye'de ve Kuzey Suriye'deki Türkiye denetimindeki bölgede 9 milyon Suriyeli yaşıyor. Bu resmi olarak Türkiye'nin Birleşmiş Milletler'e bildirdiği sayı. Yani Türkiye şu anda 9 milyon Suriyeli'ye bakıyor. Ya Erdoğan 2023 seçimine giderken Türkiye'deki Suriyelilere vatandaşlık verirse? Ayrıca Kuzey Suriye'de Türkiye'nin denetlediği bölgeyi ilhak edip onlara da vatandaşlık verirse?"
Prof. Ümit Özdağ, böyle bir durumda 9 milyon Suriyeli'nin AKP'ye oy vereceğini, AKP'nin rahatlıkla çoğunluk sağlayacağını ima etti. Hatta kendisine göre böyle bir senaryoya, İsrail çok sevinir, Avrupa Birliği de, Suriyeli mültecilerden kurtulacakları için hemen destek verirmiş.
Peki böyle bir senaryo için yasal altyapı var mıdır, bunu bilmiyorum. Ama eğer Erdoğan böyle bir şeyi isterse, yasal altyapısını hazırlamakta çok zorluk çekeceğini de sanmıyorum.
Umarım Prof. Ümit Özdağ'ın bu senaryosu Erdoğan'ın planları arasında yoktur.
XXX
Toplantıda bu senaryo dışında pek çok şey de konuşuldu. Ama beni asıl şaşırtan, Avrupa Birliği toplantısına katılanların bir iki istisna ile neredeyse tümünün, AB karşıtı görüşler ifade etmeleri oldu. 'Zamanın ruhu' galip gelmişti herkes Türkiye'nin tarihinden kaynaklanan güçlü bir ülke olduğunu üzerine basa basa tekrarlıyor, zaten genlerinde Osmanlılık bulunan Müslüman bir ülkenin, Hıristiyan Avrupa'da işi olmayacağını yineliyor, AB'yi kötülüyordu.
Aklıselim profesörler ise, "Biz Avrupa Birliği ile siyasi ilişki kurmayalım, sadece ekonomik ilişkileri içeren özel bir statü ile devam edelim" görüşünü savundular.
Katılımcılardan emekli istihbaratçı olduğunu söyleyen biri ise, "Avrupa sadece teröristlere destek oluyor, bizim Türkiye'de silahlanmamız lazım" diyerek şaşırtıcı bir çıkış yaptı.
Toplantı sonunda Prof. Dr. Faruk Şen'e "Bütün AB karşıtları buradaymış" diye takıldım.
Toplantıda da ifade ettim, burada da yazayım
Avrupa Birliği ekonomik bir birlik gibi gözükse de aslında siyasi bir birlik. Amacı da Kopenhag Kriterleri'nde belirtildiği gibi, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını, ifade ve basın özgürlüğünü, azınlıklara saygı gösterilmesi ve korunmasını gerektiriyor. Ayrıca özerk kurumlarca denetlenen ve işleyen bir piyasa ekonomisinin varlığını da şart koşuyor.
Eğer Avrupa Birliği'ne üye olmak isterseniz, bu koşulları yerine getireceksiniz veya üye olmayacaksınız.
Eğer siz çıkıp, "Demokrasi olmasın, hukukun üstünlüğünü boş verelim, insan hakları, ifade ve basın özgürlüğü önemli değil, azınlıklara saygı gerekmez ve korunmaları da önemli değil. Ayrıca işleyen bir piyasa ekonomisine ve bunları denetleyecek özerk kuruluşlara da ihtiyaç yok" diyorsanız ve bunu savunuyorsanız ne işiniz var ki Avrupa Birliği'nde?