Bir önceki ‘Dışişlerinde İstihbarat Dönemi ‘başlıklı yazımın son bölümünü şöyle bitirmiştim:
‘Bu arada istihbarat savaşı ‘Milli Devletler’ arasında olduğuna göre; bundan sonra ‘Millilik Kültürü’ ön planda olacak dersek yanlış olmaz. Ana çelişki olarak bu da şu an görünen- ancak yanlış olan -devletler ile şirketler arasındaki kavganın bir anlamda devre dışı kalacak olmasıdır. Zira devletler güçlenerek birbiriyle rekabet ederken , şirketler bu noktada zarar görebilirler.
Bugün şirketler, devletlere güvenmiyorlar.
Ne yapıyorlar?
‘SADAT’ gibi ‘şirket orduları ‘ kuruyorlar.
Yeni dönemdeki ‘Millilik’ çizgisi; şirket ordularına veda etmemizi mecbur kılacak. Devlet orduları ‘sivilleşme’ adı altında küçülürken ve devletler, ordularından vazgeçerken sivillerin kurduğu şirket orduları yeni dönemde yerini yine güçlü devlet ordularına bırakacak.
Bu noktada ; Savunma Bakanlığı için neden Genel Kurmay Başkanlarının tercih edildiğinin de bir cevabı var. Bu da ayrı bir yazı konusu. ‘
Evet tam da Milli Savunma Bakanlığı’nı değerlendirecekken Uluslararası bir şirket ordusu olan Wagner’in Rusya’da denediği darbe girişimi oldu.
Yani?
Şimdi artık gelinen noktada; şirketler ile sadece devletler değil, şirket orduları ile devletler karşı karşıya. Bizim bir önceki yazıda tespit ettiğimiz gibi…Daha mürekkep kurumadan küresel şirket ordusu Wagner Rusya’da ‘kalkıştı’!
Ve 1 gün süren kalkışma sonrasında dün Putin önemli bir açıklama yaptı:
Ve bu olayı, ‘ tıpkı 1917’deki gibi bu bir darbedir’ diye niteledi.
Öte yandan söylemek gerekir ki; Rusya’daki olaylara aynı zamanda ‘Devlerin Savaşı!’ dersek yanlış olmaz.
Zira; bazı Amerikalılar, seçim öncesi İstanbul geldiler. Sonra Moskova ve Belarus’a gittiler. Hem de devlet ile bağlantılı Amerikalılar .
Bir diğer nokta; Wagner aynı zamanda İnternet Research Agency İRA (st.Petersburg) sahibi.
IRA de Cambridge Analytica’nın arkasındaki firma.
İşler nasıl karışık değil mi?
Biz Putin’in son resmi açıklaması olan 1917’den başlayalım.
1917 ‘de Rusya’da ne oldu?
Rus Devrimi.
Rus Devrimi ne?
1917 yılında Rusya'da yaşanan ve Çarlık yönetiminin yıkılıp yerine Sovyetler Birliği'nin kurulmasıyla sonuçlanan devrimlerin genel adı.
Bugünü anlamak için bu tarihsel süreci hatırlayalım:
Sovyetler Birliği’ne giden yol , Rusya’da Doğu Halkları Kurultayı ile başlamıştır. Doğu Halkları Kurultayı 1920 yılında SSCB’nin organizasyonuyla Bakü’de toplanmış ve o dönemde Asya’da yaşayan halkları n geleceğini bölgesel olarak ele alıp incelemiştir.
Bunun sonucunda ortaya çıkan tablo, daha sonra SSCB’ye giden yolda değerlendirilmiştir. SSCB’nin kuruluşunu Rusya ve bölge merkezli olarak ele alırsak bu şekilde bir özet verebiliriz.
Fakat SSCB’nin sadece yerel yada bölgesel özelliği yok. Küresel özelliği var.
O da küresel anlamda SSCB’nin Avrupa’da başlamış olan Sosyalist hareketlerin ve sosyalizmi Avrupa’dan uzaklaştırmak üzere Avrupalı sermaye sahipleri buna tepki göstermeleri projesidir.
Avrupa sermayesinin devreye girmesiyle beraber, SSCB’nin kurulmasıyla güç kazanan sosyalist sistem, maalesef daha sonra gelişmesi istendiği gibi olmamış, dünya devleti kurmak isteyen güçler Almanya’nın merkezi olan Berlin merkezli bir sosyalist dünya hedeflemişler.
Ve ; 1917 ihtilalini Rusya’da değil Almanya’da yapmak istemişlerdir. Ama Almanya’daki yapılanmaya karşı çıkan ve özellikle Avusturya’daki Yahudi lobileri bunu önlemişlerdir. Ve yavaş yavaş Avrupa’daki sosyalist birikim bir yönüyle Amerika’ya kaymış bir yönüyle Asya’ya dağılmış. Bu noktada da merkezi coğrafyada yerini almıştır.
Bu çerçevede sosyalist rejim oluşumunda değişiklik yapılmıştır. Esas plan; Berlin merkezli Almanya’nın öncülüğünde bütün Avrupa’yı ve bütün Asya’yı Almanya’nın kontrolüne tutup, daha sonra da Berlin üzerinden bütün dünyayı yönetmektir. Ama İngilizler ve Fransızlar, Alman hakimiyetinin olacağı bu plana karşı çıkıp önlemişlerdir.
İşte bu süreç içerisinde biz SSCB’nin küresel hegemonya planları doğrultusunda gündeme geldiğini ve daha sonra da Almanya’nın savaşı kaybetmesiyle Berlin’in de etkisini kaybettiğini ve sosyalist devrimin Moskova’ya kaydığını görüyoruz. Günün sonunda Moskova merkezli bir yapılanma ortaya çıkmıştır.
Böylesine bir süreç içerisinde Avrupa’ da bir sosyalist devrim gerçekleştirilememiş ve Rusya’da devreye sokulmuş ve Moskova merkezli olarak örgütlenmiştir.
Sosyalist devrimin en önemli özelliği halklar ve milletler arasında eşitliğin sağlanmasıdır. Her halkın var olma hakkını, her milletin geleceğe dönük yaşam düzenini, ayrı ve milli devletleri kurması hakkını desteklemişler ve bu doğrultuda da olayların gelişimini yönlendirmeye çalışmışlardır.
Burada 1900’ lü yılların ilk yıllarında 1917 yılında Sovyet Devriminin gerçekleşmesinin sebebi; dünyayı yönetmekte olan - o döneme karşı Fransız- İngiliz işbirliğine- karşı çıkış örgütlenmiş ve Almanların bu tavrı, bir Avrasya Stratejisi olarak kesinleşmiştir.
Bugün Avrasya Bölgesine bakarsak ; Avrasya’nın bugünü ve geleceği hakkında birkaç tane Avrasya Projesi olduğunu görürüz. Bunlardan birisi’ Büyük Alman Devleti’dir. Burada Berlin merkezli bir Almanya hedeflenmektedir. Öbürü de Rusya’nın Avrasya Stratejisidir. Ve daha sonra da Atatürk’ün o süreç içerisinde devreye girmesiyle birlikte gündeme gelen ‘Türk Avrasyacılığı’dır ki, bu ‘Turancılık’ olarak ortaya çıkmış, daha sonra da ‘Türkçülüğe’ dönüşmüştür.
Peki bugün durum nedir?
SSCB’nin yıkılmasından sonra 30 yıllık bir sürenin geçtiğini görüyoruz. 30 yıllık süre geçtikten sonra, Rusya’yı yöneten Rusya Federasyonu Lideri konumundaki Putin’in, zaman zaman eskiyi arar şekilde geçmişe dem vuran şekilde, hareket edip bugüne baktığı noktada Putin’in sürekli olarak SSCB dönemini kuruluşunu, modelini, ‘keşke SSCB olsaydı’ diyerek, bugünkü Sovyet yönetiminin ve Rusya yönetiminin bir arayış içerisinde olduğunu görüyoruz.
Yani?
Yarın eğer batılı ülkeler, - emperyal ülkeler- SSCB’ne dahil olan eski cumhuriyetleri işgal etmeye kalkarlarsa ya da bir savaş ortamı yaratırlarsa, ki bugün Ukrayna’da böyle bir savaş ortamı yaratılmaktadır. O zaman Rusya’nın batıya karşı tek başına değil , yakın çevre doktirini ile -Ruslar bir de ‘Yakın Çevre Doktirini’ icat ettiler- şunu söylediler:
Evet, Sovyetler bugün dağıldı. 15 devlet bağımsız oldu. Ama geleceğe dönük, Rusya kemdi ulusal ve stratejik çıkarları doğrultusunda gerek gördüğünde kendi güvenliği açısından SSCB’yi yeniden kurabilir. Ya da eski Sovyet Cumhuriyetleri ile bir bölgesel birliktelik, yani bir Hazar Birliği gibi ya da Hazar Kardeşliği gibi, Rusların bu tür konularda- mesela uluslararası alanda bir güvenlik şemsiyesi olarak- Kollektif Savunma Birliği gibi… bunlar hep Rusya’nın öncülüğünde kurulmuş birlikler olarak gündemde oldu.
Rusya’nın hem büyüklüğünü korumak, hem geçmişten gelen büyüklüğünü hem de bu büyüklüğünü kullanarak Asya’da ve Avrupa’da orta dünya dediğimiz merkezi coğrafyada etkinlik sağladığını görüyoruz.
Bugünün Rusya’sında isyan ya da darbe girişiminin öne çıktığını görüyoruz.
Bu hareket daha önce birkaç kez boy göstermek istemiş ama olmamıştı.
Galiba Rusya’nın bugünkü büyüklüğünü, Rusya’nın yeniden eskisi gibi eski büyüklüğüne sahip olmasını istemeyen batılı güçler, bu doğrultuda meseleyi çözmeye çalışıyorlar. Bu çerçevede de Rusya giderek dünya ve siyaset sahnesinde daha etkin daha önemli bir konuma gelmektedir.
Bugün neden SSCB konusu gündeme geliyor?
Putin neden SSCB’yi kursaydık diyor?
Ya da bölgesel toplantılarda Hazar Bölgesindeki devletleri ya da Orta Asya’daki devletleri ya da Rusya Federasyonunun içindeki devletleri bir araya getirip yapılan toplantı ve görüşmelerde hep batı ve batılı devletlerin emperyalizminin doğuya açılmasını ve doğuya işgal etmesini bir tehdit olarak gördüklerini ve bunu önlemek için her türlü savaşı göze aldıklarını gösterdiklerini görüyoruz.
Şimdi bugün Rusya’da çıkan darbe ve isyan hareketini aslında geçmişten gelen bu süreç içerisinde, ki olayların birbiri ardı sıra gündeme gelmesi ve bu doğrultuda Rusya merkezi bir güç olarak daha da güçlenmek ve hem kendi ülkesinde otoritesini arttırmak, hem de bölgedeki emperyalist ülkelerin Rusya’yı tehdit edecek yönlendirmesini önlemek üzere, Rsuya’nın bu arayışını sürdürdüğünü ve bugünlere gelinirken de çok ciddi boyutlarda batılı ülkelerle ters düştüğü ortada. Mesela Avrupa’nın bu yakıt sorunu, Avrupa’nın enerji sorunu , Avrupa’nın petrol ihtiyacının karşılanması, doğalgaz ihtiyacının karşılanması noktasında Rusya ile Almanya ilişkileri çok dengeli gelişirken; özellikle Rusya’da yetişmiş olan Rus İstihbaratında görev yapmış olan Angela Merkel’in Almanya’da başbakan olarak görev yaptığı sırada eski beraber çalıştığı arkadaşı olan Putin ile Letonya’da 10-12 yıllık bir dönemde ortak çalışıp beraber hareket ettiklerine şahit olduk.
Almanya-Rusya arasında geçmişten gelen gerginlikleri geride bırakan ama birbirini anlayan Merkel’in Rus politikalarını izlemesi, Putin’in Alman politikalarını izlemesi noktasında, her iki liderin iki büyük ülkeyi karşı karşıya gelmekten uzak tutup, aradaki ilişkileri, siyasi bağları, ticari bağları geliştirmeye çalıştıklarını gördük.
Bu çerçevede barışın korunduğunu ama daha sonra Merkel’in başbakanlıktan ayrılmasından sonra bu diyaloğun ortadan kalktığını ve özellikle Putin’in de daha bağımsız hareket ettiğini, batıya doğru eski gerginlikler tekrar gündeme gelirken, Asya ülkeleri ile ve komşu ülkelerle Rusya’nın yeni birliktelikler aramaya başlamasına şahit olduk.
Bu noktada da kendi içinde var olan Türk devletlerine karşı daha yumuşak bir yaklaşım içerisinde Rusya’nın hareket ettiğini ve bu yumuşaklık içerisinde de kurulan ilişkilerle , dünya barışını sağlayacak bir 3. Dünya Savaşı’nı önleyecek ve önünü kesecek gelişmelerde bir Alman- Rus ittifakının ön planda olduğunu görüyoruz.
Bugün hala eğer Putin bu konularla çalışıyorsa; Almanya’nın içerisindeki karışıklığın benzeri bazı karışıklıkların Rusya’ya da yansıdığını ve Rusya’nın geleceğe dönük bölgedeki gücünü koruma noktasında, hem iç dengeleri yeniden kurmak, hem de- bölgedeki dengelerde giderek İran’nın Hindistan’ın ve Rusya’nın ağırlıklarının arttığı bir noktada- Almanya/ Rusya arasındaki ilişkilerin yeniden bir barış arayışı içine girdiği bir dönem yaşıyoruz son zamanlarda.
Ama bugün gelinen noktada bu son patlama ve darbe senaryosunun Rusya’yı iç karışıklığa sürükleyebileceği riski de hala de görülüyor.
Dünya artık eskisi gibi değil. Çok kutuplu bir dünya noktasında artık eskiden var olan batı blokuna karşı, doğu bloku ve o arayış da sona ermiştir. Ama çok kutupluluk da devam ettiği noktada, Almanya ile Rusya’nın karşı karşıya geldiğini, Avrupa ülkeleri ile Rusya’nın özellikle Doğu Avrupa’ daki Ukrayna sorununun etkisi altında kaldığını, bu çerçevede de önümüzdeki dönemde bir büyük çekişmenin yani 1. ve 2. Dünya Savaşında başlayan batının doğuya açılma , batının giderek doğuyu işgal etme senaryolarına karşı Rusya’nın karşı tezler geliştirerek alternatif politikalar oluşturarak hem komşuları ile hem de bölgedeki diğer devletlerle yakın ilişkiler içerisinde meseleleri daha açık bir şekilde kamuoyunu tatmin edecek şekilde ele aldığını ve değerlendirdiğini şimdiden söyleyebiliriz.
Wagner gibi bir şirket ordusunun devreye girmesinde de küreselleşmenin etkisi olduğu açık. Önceden bütün devletler kendi ordularını kurma durumuna sahipken; şimdi devletlerin ötesine gidilerek şirketlere ordu kurmak ve kendi gelecekleri çerçevesinde, şirketlerin bu yönünden yararlanmak eğiliminin büyük devletlerde ortaya çıktığını görüyoruz.
Amerika zaten girdiği ülkelerde -savaş ve terörü götürdüğü ülkelerde- Amerika çok ciddi özel ordulardan yararlanıyor. Irak ta Suriye’de bunları gördük. Şimdi Rusya’da da benzeri bir durum beklenirken, tamamen bunun tersi bir durumun ortaya çıkması, ‘ evdeki hesapların çarşıya uymadığını’ açıkça gösteriyor.
Bu doğrultuda da önümüzdeki dönemde, ulus devletler ile küresel şirketler arasındaki kavga devam edeceğinden şirket ordularının üstlendiği yeni misyonun devam edeceği ve bunun bir tehdit tehlike olarak var olan devlet düzenlerinde sarsıntı yarattığını ve yaratacağını görüyoruz.
O zaman bu çerçevede; bütün devletler var olan ulus devlet modeliyle ayakta kalıp, kendilerini güç tazelemesi yapmak ve yeni güç potansiyeli ile de devletlerin iç düzenlerini ve bölgesel çatışmaların ötesinde barış ortamının gerçekleşebilmesi açısından bu çalışmaları önümüzdeki dönemde bazen çatışma olarak , bazen de barış çalışmaları olarak ön plana çıkacağını şimdiden söyleyebiliriz.
Merkel ve Marcon’un uzun süre, Avrupa Ordusu istemesi boşuna değildi. SSCB’nin gündeme gelmesi ve Rusya öncülüğünde yeniden kurulması girişimlerinin arkasında düzensizliğin rolü var. Yeni bir dünya düzeni kurulsaydı ve soğuk savaş dönemindeki kutuplaşmalar ayrılsaydı , büyük devletler parçalansaydı, belki devletler arası dengeler daha kolay kurulabilirdi. Ama bugün hem eski büyük devletler varken hem de yeni büyük devletler ortaya çıkması noktasında, savaş riski çok fazla artmıştır.
Bu süreç içerisinde, dünyanın geleceğinde kutuplaşmalar, yeni ittifaklar ve yeni savaş senaryolarının ortaya çıkacağı görülmektedir.
Bu çerçevede değerlendirdiğimiz zaman; Rusya’nın ciddi bir tehdit altında olduğunu, bölünme riskinin fazla olduğunu, özellikle önümüzdeki dönemdeki Çin’in , Hindistan’ın, Asya ülkeleri üzerinde yeni baskı unsuru olarak devreye girmesi, Rusya açısından yeni güvenlik sorunları yaratacaktır.
Sanırım önümüzdeki dönemde Rusya bunları dikkate alarak, çok yönlü bir tehdit algılaması çerçevesinde analizlerini yaparak soğuk savaş döneminden gelme bir barış düzenini önümüzdeki dönemde de devreye sokabilecektir.