28 Nisan 1937'de Irak'ın Tikrit kasabasında fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Saddam Hüseyin 1979 yılında bir darbeyle iktidarı ele geçirdi. Saddam Hüseyin, Devlet Başkanlığı, Baas Partisi Genel Sekreterliği ve Devrim Komuta Konseyi Başkanlığı görevlerini üstlendi.
İlk iş olarak, kendine karşı çıkan Baas yöneticilerini kurşuna dizdirdi, binlerce muhalifini de idam ettirdi. Böylelikle Saddam Hüseyin, uzun yıllar sürecek iktidarını da sağlamlaştırmış oluyordu.
Saddam Hüseyin, Sovyet Rusya ile girdiği diplomatik ilişkiler sayesinde, ülkesinde ciddi bir silahlanma dönemi başlattı. İktidarı boyunca kendine Stalin'i örnek aldığı söylendi hep.
Halk arasında yoğun propaganda yürüterek, kendini çok üstün meziyetleri olan bir lider olarak tanıtmaya çalıştı. Azınlıkta bulunan Sünni Arap aşiretine mensup akrabalarını kilit noktalara yerleştirdi, muhaliflerini baskıyla sindirdi; hapsetti, öldürttü. Saddam Hüseyin, hükümetiyle arasındaki herhangi bir problemde Kürt kartını oynayan İran'ın bu avantajını elinden almak için, Kürtlere, başkenti Erbil olan bir bölgede özerklik verdi. Bu özerklik, kısa süreli de olsa Kürtlerle barışı sağladı. (1)
Muhaliflerine karşı acımasız bir imha kampanyası yürütürken, halka karşı da propaganda faaliyetlerine ağırlık vererek “halkçı” imajı yaratmaya çalışıyordu.
Bir süre halkın umudu haline gelen Saddam İktidarının ilk yıllarında halka vadettiği refahı ve iyi yaşamı sağlıyordu.
Bir süre sonra etrafını saran ve kendi memleketlisi olan Sünni Arap Tikrit’li danışmanlarının yönlendirmesiyle yanlışlara düşmeye başladı.
Danışmanları ve çevresinin etkisiyle iktidarını güçlü bir istihbarat ağına dayanan baskıcı yöntemlere dayandırdı. Sesini yükselteni hapsetmekten, öldürmekten hiç çekinmedi.
Saddam yine iş bilmez danışmanları ve çevresi tarafından İran’a savaş açması konusunda ikna edildi. Danışmanları İran’a savaş açtığında tüm batının Irak’a yardımcı olacağı varsayımıyla hareket etmiş ancak yanılmışlardı.
Batı her iki ülkenin de zayıflamasını istiyordu, savaş bittiğinde ise her iki ülke için de yıkım yaşanmıştı. Kürtler bu savaşta yer almadı, Saddam savaşla birlikte Kürtlere yöneldi.
Aslında Kürtlerle ilgili çok doğru ve samimi düşünceleri vardı. Eğer danışmanları Saddam’ı yanıltmamış, yanlış yönlendirmemiş olsaydı, belki de bugün orta doğuya barış hakim olacaktı.
Saddam Hüseyin’in 1980’lı yıllarda danışmanlarından ve devletin önemli mevkilerinde olan Sadun Hemadaniyle Kürt meselesine yönelik yaptığı bir görüşmenin ses kaydı ortaya çıktı.
Basnews’da yayınlanan görüşmenin bir bölümü Saddam Hüseyin’in Kürt meselesine olan bakışını ortaya koyuyor.
Türkiye ve İran’ın sorunun çözümünü engellediğini söyleyen Hemadaniye ”Bana göre Arap ulusunun iyi bir zamanında Kürt davasını öne çıkaralım ve bu meseleyi derinleştirelim, bakalım içinde ne var? Eğer Kürtler, isterlerse onların tamam bir ülkeleri var.
Uluslararası, bölgedeki şartlar ve koşulların aynı kalacağını kimse bilemez, değişebilir. Uluslararası yasalara göre de kimse onlara (Kürtlere) böyle kalın diyemez. Her zaman böyle kalmayabilirler.
Eğer kabul ediyorsanız budur bizim çözümümüz deriz. Eğer kendileri farklı bir şey isterlerse ona da bakarız.
Belki ileride Iraklılar farklı bir çözüm isteyebilirler. O zaman farklı çözüm yolları ve uzlaşmalar olabilir. O zaman biz bu meseleyi çözebilecek miyiz? (2)
Saddam’ın en büyük yanlışlarından birisi liyakata göre değil, kendi memleketi olan Sünni Arap Tikritlileri devlet kadrolarına ve kendi çevresine yerleştirmiş olmasıydı.
Ülkede azınlık olan Sünni Tikritliler ellerindeki iktidarın kayıp gitmemesi için Saddam’ı hep yanlış yönlendirdiler ve sonunda da hem Saddam Hüseyin’in, hem de Irak devletinin sonunu hazırladılar.
Ortadoğu’da Sykes-Picot antlaşmasıyla dört farklı ülke sınırlarına bırakılan Kürtler, antlaşmanın üzerinden tam yüz yıl geçmesinin ardından yeniden gündemi oluşturuyor.
Sorunu erteleyen ve entegrasyonu sağlayamayan ülkeler zor dönemler yaşadı. Irak’ta Saddam idam edildi, Kürtler federal bir devlete kavuştu.
Suriye’de Araplaştırma faaliyetlerine direnen Kürtler “Rojava özerk yönetimlerini” oluşturdular. İran Kürt liderlerine suikastlerle birlikte bir süre sessizliğe bürünen ardından silahlı mücadeleye başlayan Kürtlerle, geçtiğimiz günlerde yeniden görüşmelere başladı.
Bu ülkelerin özelliği Kürtlerle entegrasyonu sağlayamamış olmalarıydı. Bu ülkelerde Kürtlerle Araplar veya Acemler arasında evliliklere pek sıcak bakılmaz, Kürtler kendi bölgelerinde yaşarken, diğerleriyle fazla ilişkileri olmazdı.
Kürt meselesini çözme konusunda Türkiye’nin büyük avantajları varken bu avantajlar yeterince kullanılamadı. Kardeşlik hukuku istenen düzeyde gerçekleşemeyince sorun uluslararası boyutuyla karşımıza çıktı.
Mesele sadece silahlı mücadele boyutuyla değil, sosyal, hukuki, siyasal, kültürel ve ekonomik boyutlarıyla da ele alınıp daha fazla büyümeden, rasyonel bir çözümle ülkemizin gündeminden çıkartılması lazım. Bunun için de liyakatlı ve meseleyi bilen ekiple çalışılması gerekiyor.
- Kuzey Cephesi Nevzat Bingöl Elma yayınları 2003
- Basnews 26.01.2016