Afganistan’daki gelişmeler gündemi belirlemeye devam etmektedir. Öncelikle halen devam eden tahliye operasyonlarının ilk günlerinde insanlığın sorgulaması gereken görüntüler hafızalarda ve tarihte yerini almıştır.
Bu duruma nasıl gelindi?
Taliban yaklaşık son 15 günde tüm ülkeye hakim olduğunda ve Kabil’i ele geçirdiğinde herkes şu soruyu sordu. Niçin bu kadar kısa zamanda Taliban tüm ülkeye hakim oldu? Aslında Taliban uzun bir sürecin sonunda tüm ülkeyi ele geçirdi. Biz sadece son 15 gündeki gelişmelere odaklandığımız için bize öyle geldi. Aslında hikaye 2015’in başında başlamıştı. 2001 yılında BM kararı ile teşkil edilen ISAF 2003’de NATO tarafından komuta edilmeye başlanmıştı. Aslında 2003-2015 arasında Afganistan’da yaşanan gelişmeler hiç de yadsınacak seviyede değildi. Bazı örnekler verecek olursak;[1]
-Afgan Ordusunda 21, Polis teşkilatında 200 kadın göreve başlamıştır. Bayan polislerin bir kısmı , Sivas’da Türkiye tarafından eğitilmiştir. Taliban zamanında adeta “kadının adı yok” anlayışından, böyle bir seviyeye gelmek azımsanmayacak bir gelişmedir.
- Mülteci sayısı 6 milyondan 1 milyona düşmüştür,
-Kabil’in nüfusu 500.000 den 3 milyona çıkmıştır.
-Ortalama yaşam 43 yıldan 63 yıla çıkmıştır.
-Sağlık hizmetlerine erişim, %9‟dan %60’a ulaşmıştır.
- Karayolu ağı 200 kat artmıştır.
- Ülkeye 2001’de 3 havayolu sefer yaparken, bu sayı 43’ çıkmıştır.
-Radyo kanalı 150’ye TV kanalı 50’ye ulaşmıştır.
-Internet kullanıcı sayısı, 0’dan 6 milyona çıkmıştır.
- Milli gelir 2 milyar dolardan 20 milyar doların üzerine çıkmış, 150 dolar olan gayri safi milli hâsıla 1150 dolara ulaşmıştır.
-2001 yılına göre 7 kat daha fazla,7 milyon çocuk okula devam etmektedir. -Bu okullarda eğitim veren180.000 öğretmenin yaklaşık %30‟u kadındır. Taliban döneminde kadının sosyal ve ekonomik hayattaki yeri göz önünde bulundurulduğunda, tek başına bu gelişme bile adeta devrim niteliğinde sayılabilir.
ISAF Askeri bir misyondu ve operasyon kabiliyeti vardı. Bu esnada ABD birlikleri de sürekli askeri operasyon icra etmekteydi. Ayrıca bu süreçte Afgan Milli Ordusu da eğitilmekteydi. 2014’ün sonunda Taliban Hindikuş ve Tora Bora dağlarına çekilmiş, ancak varlığını devam ettirmekteydi. ISAF 2015 Ocak’dan sonra yerini Resolute Support Mission (RSM- Kararlı Destek Harekatı)’na bıraktı. RSM yine bir NATO misyonuydu, ama sivil ağırlıklı bir misyondu. Güvenlikten daha çok reform ve yeniden inşa faaliyetleri ile uğraşmaktaydı. Ancak, sahadaki askerin azalması ile birlikte Taliban halk üzerinde etkili olmaya başlamıştı, bu etki Afgan ve ABD askerlerinin uzak olduğu bölgelerde daha fazla hissediliyordu. Zaman içerisinde bu etki daha da artmaya başladı. 2021 Nisan ayında Biden’ın ABD askerlerinin çekilme açıklamasını, Mayıs ayında NATO’nun çekilme açıklaması izledi. Zaten bileşik kaplar kanunu gibi Taliban da yavaş yavaş tüm ülkeye yayılmaya başlamıştı. Bu açıklamalardan sonra Afgan ordusunda da panik başladı ve Taliban kısa sürede ülkeyi ele geçirdi. Ancak şu da bir gerçek ki ne ABD ne de NATO Taliban’ın ülkeyi bu kadar kısa sürede ele geçireceğini tahmin etmemişti. Bunda, arkalarında ABD ve NATO desteğini hissetmeyen ve kısa sürede dağılan, Afgan ordusunun da etkisi büyüktü.
Afganistan’a yapılan Harcamalar
Taliban’ın ülkeyi ele geçirmesi ile birlikte 20 yılda ABD’nin yaklaşık 2 trilyon dolar harcama yaptığı, sadece Afganistan Milli Ordusu (ANA) için 88 milyar dolar harcadığı belirtilmektedir. Aslında bu konu Afganistan’a yapılan yardımlarda sürekli tartışma konusu olmuştur. Çünkü bu harcamaların iyimser bir tahminle yaklaşık %10’u kadarı Afgan Halkı’nın kullanımına gittiği belirtilmektedir. Bunların büyük çoğunluğu personel giderlerine (ulaşım, güvenlik, iskan, iaşe). Aynı konu BM harcamaları için de geçerlidir. Dolayısıyla orada bulunan ülkeler Afganistan’ı bir yerde; askerlerinin eğitimi ve askeri kapasitesinin bir yerde denemesi için laboratuar olarak görmüş, Afganistan’a yapılacak altyapı yatırımlarında da, kendi ülkelerinin şirketlerini gözetmişlerdir. Aslında bu konuya milli çıkarlar kapsamında bakıldığında normal bir konu olarak görülebilir. Ama sonuçta ülkelerin Afganistan’da yaptıkları harcamaların büyük kısmı, kendi ülkelerindeki şirketlerin iş hacimlerini geliştirmek için kullandıkları söylenebilir. Geri kalan kısmı da askeri harcamalara yapılmış olabilir. Yani bu harcamaların çok az bir kısmı Afgan halkına direk veya dolaylı olarak yansımıştır.
Afganistan’da Muhtemel Gelişmeler?
Taliban Afganistan’a hakim olurken son 15 günde olayların kısa sürede gelişmesi adeta bir vakum etkisi yaratmıştır. Ancak bu vakum etkisi bazı konularda boşluk yaratmıştır. Çünkü Taliban şimdi, devlet yönetmeye talip olmuştur. 1995 ve 2021’deki Taliban arasında fark vardır. 1995’deki Taliban ele geçirdiği veya etkisi altına aldığı bölgedeki devlet görevlilerini genellikle ya öldürmüş ya da bölgelerini terk etmeye zorlamıştır. Dolayısıyla ele geçirdiği bölgelerdeki yönetim işleri kendi mensupları tarafından, liyakatsız kişilerce yerine getirilmiştir. Örnek olarak ele geçirilen bir sınır kapısında veya ele geçirdiği bir şehirdeki hizmetler o bölgedeki kendi mensupları veya müzahir grupları tarafından yapılmaktaydı. Ülke iç savaş içerisinde olduğundan bu konu çok da dikkat çekmemekteydi. Ancak bu sefer genel olarak ele geçirdiği bölgelerde kontrol kendi mensuplarınca sağlansa da, bölgede bulunan memurlar ve devlet görevlileri çalışmaya devam etmiştir. Buna rağmen özellikle silahlı kuvvetler, üst düzey bürokrasi ve teknik bilgi ve beceri isteyen konularda Taliban’ın desteğe ihtiyacı olduğu açıktır. Peki bu destek ve işbirliği hangi ülkelerden gelebilir?
BM Güvenlik Konseyi’nin 2003 yılındaki 1455, 2004 yılındaki 1526 SK ları El-Kaide ve Taliban’ı terörist örgüt olarak belirtmekte, hatta bu örgütler ile herhangi bir nedenle işbirliği yapanlar için de yaptırım öngörmektedir. Afganistan’da BM tarafından tanınan devletin ismi “Afganistan İslam Cumhuriyeti”dir. Dolayısıyla önümüzdeki günlerde Afganistan’ın isminde bir değişiklik olabilir. Çünkü Taliban da kendisini resmi olarak 1996’da kurduğu ve hiç bir ülkenin tanımadığı “Afganistan İslam Emirliği- Islamic Emirate of Afghanistan” olarak tanımaktadır. Bu nednle önümüzdeki günlerde ülkelerin diplomatik ilişki kurma çabalarında, BM kararı ile ülke isminin önemli olacağı öngörülmektedir.
Şu andaki gelişmelere göre Çin, Taliban ile görüşmekte ve ülkenin yeniden inşasına talip gibi durmaktadır. Taliban’dan da bu yönde açıklamalar gelmektedir. Çin Taliban yönetimindeki Afganistan’ı yeniden inşa edebilecek imkan ve kabiliyete sahiptir, ancak bunun için ülkede homojen bir güvenlik ve istikrarın sağlanması gerekmektedir. Çin Afganistan’a kendi inşa ekiplerini korumak için de olsa asker göndermez. Çünkü bu hem Çin’in şu ana kadar uyguladığı geleneksel politikasının dışında kalır, hem de eleştirdiği ABD ile bir farkının olmadığı intibası yaratır. Çin Afganistan’ı ABD ile son yıllarda giriştiği mücadelede önemli bir enstrüman olarak da görebilir. Çin, şu anda bir terör ülkesi, kadın ve çocukların adının olmadığı bir ülkeden istikrarlı, güvenli ve altyapısı tamamlanmış bir ülke yaratabilirse, işte o zaman ABD ve Batı’nın gerçek anlamda bir yenilgisinden bahsedilebilir. Tabi bu konu Çin’in de işine gelmektedir. Pakistan örneğinde olduğu gibi, Kuşak-Yol projesinin Orta Asya’ya çıkışının emniyetini sağlamış olacaktır. Ayrıca, şu anda ABD ile kıyasıya mücadeleye girdiği haberleşme, uzay ve havacılık teknolojisi için önemli olan bazı “nadir” elementlere sahip olma imkanını da elde edebilir. Ancak bunun için Taliban veya kurulacak hükümet/devletin tüm Afganistan’da emniyeti ve istikrarı sağlaması gerekmektedir. Aksi takdirde Çin ülkeye gelmeyebilir. Rusya’nın ise daha önceki Afganistan deneyiminden dolayı, çatışma ortamına müdahil olması mümkün görünmemektedir.
Taliban veya hükümetini bekleyen önemli tehlikelerden birisi ülkede yaşanabilecek ayrılıkçı çatışma konusudur. Çünkü ülkenin kuzeyinde, Taliban’a karşı geleneksel bir muhalefet vardır. Afganistan ordusunun büyük bir kısmı şu anda başta İran olmak üzere kuzeydeki Özbekistan ve Tacikistan’dadır. Bunlar silahları ile organize bir harekete katılarak döndükleri takdirde, Taliban için ciddi sıkıntı olabilir. Örnek olarak, sadece Özbekistan hava sahasını ihlal eden 46 Afgan hava aracını inmeye zorladıklarını açıklamıştır. Gerçekten şu anda hem bu askerler, hem de silahlar Taliban için bir risk olmaya devam etmektedir.
Türk Askerinin Afganistan’dan Ayrılması
Taliban’ın 31 Ağustos itibarıyla ülkede yabancı askeri güç istemediğini, hatta Kabil havaalanının güvenliğini kendilerinin sağlayacağını, bu nedenle Türk askerine ihtiyaç duyulmadığını açıklamasının ardından, Türkiye Afganistan Görev Gücü’ndeki askerlerin tahliyesine başlamıştır. Zaten Taliban’ın Kabil’i ele geçirmesinden sonra Türk askerinin orada kalması anlamsız bir durumdu, MSB bu durumu tekrar değerlendirerek tahliye kararını uygulamaya başlamıştır. Biz de bu kararın uygun olduğunu değerlendirmekteyiz. En azından Türk Dış Politikası’nın şimdilik boyunun uzamasının önüne geçildi. Ancak yukarıda da belirtildiği gibi, Taliban teknik konularda desteğe ihtiyaç duymaktadır. Bu nedenle Türkiye’den havaalanının işletilmesi ile ilgili sivil personel talep ettiği bilgisi basında yer almıştır, bu konunun da şimdilik Türkiye tarafından askıya alınması uygun gibi durmaktadır.
Türkiye Afganistan’da herhangi bir nedenle yer alacaksa, bu konunun kadın ve çocukların korunması ile ilgili olabileceği öngörülmektedir. Türkiye BM nezdinde kadın ve çocukların korunması amacıyla kurulacak bir mekanizmaya öncülük ederek, Afganistan’da politik olarak yer alabilir. Bu girişim hem uluslararası arenada destek bulur, hem de Afganistan’da varlığını devam ettirebilir. Bunun dışındaki harekat tarzları için, milli çıkarı doğrultusunda hareket etmelidir. Ancak tespit edilecek bu milli çıkar, durumun değişmesine göre her hafta veya her ay değişmemeli, zig-zag yapılmamalıdır.
Havaalanında Patlayan Bombalar
Kabil havaalanının yakınındaki Baron Hotel civarında 26 Ağustos günü iki, daha sonra başka bir bölgede bir bomba daha patlamıştır. Patlama sonucunda, 40’dan fazla ölünün olduğu, 120’den fazla sivilin yaralandığı, ayrıca 12 ABD askerinin öldüğü açıklanmıştır. Patlamanın sorumluluğunu DAEŞ/İŞİD’in üstlendiği belirtilmektedir. Bu patlama bize Taliban’ın aslında her şeye hakim olmadığını göstermektedir. Eğer hakim olduğunu iddia ederse, o zaman bilgisinin olduğu anlaşılır ki, şu ana kadar böyle bir açıklama yapılmamıştır. Bu patlamaları DAEŞ’in intikam saldırısı olarak görmek gerekir. Çünkü Taliban Kabil’e doğru ilerlerken ABD’nin terk ettği üslerdeki tutuklu DAEŞ militanlarını serbest bırakmıştır. Büyük ihtimal serbest kalan bu militanlar bu saldırıyı gerçekleştirmiş olabilir. Umarız ki bu saldırı Taliban’a örgüt yönetmek ile devleti yönetmek arasındaki farkı anlamasına yol açar. Tabi bu patlamaların Türkiye için Suriye’de şöyle bir menfi yansıması olabilir. ABD, Suriye kuzeyinde DAEŞ’E karşı PKK’nın Suriye kolu olan YPG/PYD (SDF)’yi sözde müttefik olarak görmektedir. Dolayısıyla bu bölgedeki DAEŞ’e saldırı yapmak için YPG/PYD’ye desteğini artırabilir.
Sonuç
Önümüzdeki günlerde, tüm dünya Afganistan’ı ve Afganistan’da olanları konuşmaya devam edecektir. Türkiye kısa dönemde; milli çıkarları, BM kararları, insani değerler, kadın ve çocukların haklarının korunması yönünde politikalar geliştirerek Afganistan’da politik olarak yer alabilir.
Saygılarımla.
M. Sadık AKYAR
Yrd.Doç.Dr.
KKTC Girne Amerikan Üniversitesi (GAU) Siyasal Bilimler Fakültesi,
Uluslararası ilişkiler Bölümü Öğr. Üyesi, GAU Uluslararası Diplomasi Okulu ve Güv. Arş. Mrk. Direktörü
[1] Resolute Support Mission Ocak 2015 raporunda yer alan verilerdir.