Son zamanlar da bu oyunun ABD ve Rusya tarafından bize karşı oynandığını çok rahatlıkla görebiliriz. Menfaatlerin ve çıkarların çatıştığı noktada durumlar tamamen değişiyor. ABD’nin Suriye’de Türkiye’yi by-pass eden enerji koridoru açma girişimine karşılık mücadele verildi. Bu kapsamda bir taraftan darbe ile uğraşılırken diğer taraftan Fırat Kalkanı Harekâtını başlattık. Bu arada Rusya ile yaşanan uçak krizi sonrası kamuoyuna dostane ilişkiler olarak yansıyan dönem başladı.
Hep dikkat çekerim. Uluslar arası ilişkilerde her konuda ittifaklar olmaz. Çoğu zaman ittifaklar göreceli ve toplumsal algıyla sınırlıdır.
Uzun süre ABD ile yaşadığımız işbirlikleri ve son yıllarda Rusya ile yaşadığımız bahar dönemi göreceli ve toplumsal algıya yöneliktir.
Bu dostane ilişkilerin her alanda yaşandığına inanmak ahmaklık ve safdillik olur. ABD ile NATO ve ikili ilişkiler açısından uzun süre stratejik ortak görüntümüz vardı. Bu durum Güneydoğu’daki Hendek olaylarına kadar sürdü. Suriye’nin kuzeyinden Türkiye’yi by-pass edecek enerji koridoru konusunu ortaya koyması ile noktalandı. Şimdi ABD bizim için açık düşman statüsündedir.
Oysa her zaman öyleydi. Çünkü 1991 den bu yana ABD PKK unsurlarına her türlü yardımda bulunurken diğer taraftan Türkiye boş durmuyor ABD ile de savaşıyordu. PKK ile temas halindeki kaç ABD üst düzey askerinin vurulduğunu, kaç helikopterin imha edildiğini kimse bilmez. Ama bunlar zaman zaman Kuzey Irak’ta yaşanmıştır. Akdeniz’de bir tatbikat sırasında 90’lı yıllarda Muavenet gemisine yapılan saldırı en önemli göstergedir. Eşref Bitlis, Cem Ersever, Turgut Özal, Uğur Mumcu gibi olayları ABD-Türkiye savaşından ayrı tutamazsınız.
Barış Pınarı Harekâtı ile ABD güya bizim hassas olduğumuz bölgeden risk almamak için çekildi. Fakat bölgede çıkar savaşı verdikleri zannedilen Rusya ile anlaşarak ittifaka girişti. Türkiye’yi engelleme görevini müttefik gibi görülen Rusya’ya bıraktı. Tıpkı 1991’den bu yana Irak’ta müttefik gibi görünerek PKK’yı bize karşı desteklediği gibi.
Bir taraftan İdlip ve Barış Pınarı Harekâtı bölgesinde bir taraftan Libya’da Hafter olayı ile birlikte şu ortaya çıkmıştır; ABD ve Rusya Ortadoğu, Akdeniz ve Libya konularında tartışmasız müttefiktir. Bu müttefiklikleri Türkiye’ye karşıdır. Şu ayrıntıyı vermekte yarar var. Soçi Mutabakatı yapılırken Rusya kanadında gözlemci olarak İsrail’in temsilcisi de oradaydı.
Türkiye’ye karşı iyi polis-kötü polis oynamaktadırlar. Şu an bu oyun Libya’da devam ediyor. ABD’de Rusya’da Hafter’i desteklemektedir. Libya’da karşı karşıyayız. Aynı zamanda İdlip saldırıları ile birlikte Suriye’de resmen Rusya ile çatışma düzeyine doğru tırmanan bir durum söz konusudur. Rusya’nın ne Astana görüşmelerine ne de Soçi Mutabakatına sadık kalmadığı açıktır.
Rusya ile adı konulmamış Ortadoğu ve Akdeniz’de çatışmaya doğru gidiyoruz. S400’ler konusu bizleri yanıltmasın. Bu füzeler konusunda Rusya-ABD’nin iyi-kötü polis oyunu da yanıltmasın. ABD’nin tepkileri sözdedir. Asıl önlemek istediği yerli savunma sanayimizdir. F-35 tartışmaları da öyle.
Türkiye’nin güçlenmesi söz konusu olduğunda ABD-Rusya ittifakına örnek olarak Akkuyu Nükleer Santrali’nin bilgilerinin nasıl ABD’ye teslim edildiğine bakmak yeterlidir. Şu an Akkuyu Nükleer Santralin bilgilerini CIA’ye sızdırdığı gerekçesi ile yönetim kurulunda görev yapmış bir bayan görevli hapistedir.
Kısaca şuan Ortadoğu ve Akdeniz’de Türkiye’ye karşı ABD ve Rusya ittifak halindedir. Fakat Türkiye haddinden fazla sabırlıdır. Ne Rusya’nın ne ABD’nin Ortadoğu’da ve Akdeniz’de Türkiyesiz yaşama imkânı yoktur. Hele ittifaka girip Türkiye’ye karşı uzun süreli mücadele şansları hiç yoktur.
İdlip ve Barış Pınarı Harekât bölgesi ile Libya konusu Rusya-Türkiye ilişkilerini ciddi derecede gereceğe benzemektedir.
Türkiye hızla savunma sanayi hamlesini tamamlamak zorundadır. Aksi halde Rusya-ABD-İngiltere arasında pinpon topu gibi gidip-gelmeye devam ederiz.
Cuma’nın hayrı üzerinize olsun…