Son günlerde siyasette farklı atraksiyonlara şahit oluyoruz. Bu tür atraksiyonlara 2023’e kadar yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı Seçimleri yaklaştıkça daha çok şahit olacağız.
Bu sütunlarda daha önceleri Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinin ne kadar önemli olduğunu vurguladık.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi öncesi Cumhurbaşkanları tamamen sorumsuz, Yürütmenin başı olmasına rağmen sorumluluğu iktidarlar üstlenir yetkileri sınırsızca kullanırlardı.
Halkın algısında etkisiz eleman gibi görünse de tam tersi devlete yön verenler ülkeyi buradan yönetirdi. Bu nedenle Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi siyasi istikrarsızlığın özellikle tavan yapılıp millettin dikkatini çekmeyecek şekilde güç odaklarının etkileri ile Cumhurbaşkanları belirlenirdi. Cumhuriyet tarihindeki Cumhurbaşkanlığı seçimleri incelenecek olursa ne demek istediğim daha net görülecektir. Buna Atatürk dönemi de dâhil.
Güç odakları Cumhurbaşkanlığı Seçimlerini hiçbir zaman tesadüfe yer bırakmayacak şekilde kontrol eder. Bunun için en az 2 yıl önceden çalışmaya başlar. Hatta bir önceki seçimin stratejisi bir sonraki Cumhurbaşkanı için temel teşkil eder.
Aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı seçimleri Türkiye açısından içerde ve dışarıda tavizleri de doğuran bir handikaptır.. Geçmişte bu zaafları ciddi olarak yaşadık. İnönü’nün gücü zayıfladığı 1941’lerden sonra ayakta kalabilmesi için dayandığı dış politika ciddi tavizleri beraberinde getirmiştir.Türkiye’yi ABD’ye mahkûm etmiştir. 1990’larda ise Demirel’in hem iktidara gelmek hem de Cumhurbaşkanı olabilmek için aldığı desteklerin getirdiği tavizlerin acıları halen çekilmektedir.
Bugünlerde yaşadığımız siyasetteki zayıflığın, özellikle Meclis kanadındaki zayıflığın tesadüf olmadığını düşünüyorum. Muhalefetin Meclis’in zayıflığından bahsedip güçlenmesi konusunda hiçbir atılımda bulunmaması ayrı bir zaaf iken İktidarın ise ısrarla bu zaafı gidermek için harekete geçmemesi enteresandır.
Bu durumların 2023’e kadar yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı Seçiminden bağımsız olduğunu sanmıyorum. Siyasetin giderek zaafa düşmesi 2023’te yapılacak Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde arzu edilen sonuçları elde etmek için zemin hazırlamaktadır.
Bu noktada AK Parti’nin adayı bellidir. Fakat Erdoğan’a karşı yarışacak rakipler arasında ciddi bir yarışı şimdiden görüyoruz. Bugünkü şartlarda gelecek seçimlerde CHP kadrolarından gelmiş hiçbir adayın Cumhurbaşkanı seçilmesi imkânsızdır. Onun yerine 31 Mart seçimlerinde başarısı tescillenmiş yöntem uygulanacaktır.
Bugün için bu yöntemle CHP’nin zihnindeki Aday Abdullah Gül’dür. Bu konuda CHP, DEVA, HDP ve İYİ Parti içinde alt yapı hazırdır. Fakat halk nazarında Erdoğan-Gül tercihinin sonucu kara kara düşündürüyor. Bugünlerde bazı kurt siyasilerin peşrev çekmeye başlaması aslında alternatif olma yarışı içindir. Bu durum netleştikçe peşrev çekenler artacaktır.. Özellikle bu noktada HDP ve FETÖ tabanına selam vermeler..
Benim gözümde Bülent Arınç ve Cemil Çicek’in çıkışları böyle okunmalıdır. Gelecek Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde eğer Erdoğan’a karşı başarı elde edilecek ise bu CHP’nin desteklediği fakat CHP’li olmayan adaylarla mümkün görüşü hâkim. Bu da kurt siyasetçilerin iştahını kabartıyor.
Türkiye en çok siyasetin zaafa düştüğü dönemler de zayıflamıştır. İktidar da olanların yerini korumak için diğerlerinin de iktidara gelme hırsı dış destek arayışlarına itiyor. Dış destek sağlamanın tek yolu ise ülkenin geleceğinden taviz vermektir.
Bu nedenle süresi sınırlı iktidar nimetleri için kimsenin ülkenin geleceğini ipotek etmeye hakkı yoktur. Bizden uyarması..
Cuma’nın hayrı üzerinize olsun…