Baştan söyleyeyim. Yazacaklarımın bilimsel dayanağı sizlerin anlayacağı şekilde hiç yok. Hele her akşam ahkâm kesen bilim kurulu üyelerinin Dünya Sağlık Örgütü kaynaklarından derleyip bizlere dikte ettikleri bilimsellikle hiçbir alakası yok. Bizimkisi gazeteci refleksi ile gözlemden ibaret.
Şunu ifade edeyim korona virüs salgınını Çin Vuhan’daki ilk çıkışından bu yana yakından izliyorum. Özellikle Vuhan’daki gelişmeleri. Özbekistan’da yaşayıp Çin ile 25 yıldır ciddi bir ticari ilişkileri bulunan koronaya kurban verdiğimiz Rahmetli Zafer Karadağ dostumuzdan gün gün bilgilenmiştik.
Rahmetli “Vuhan’da ilk vakalar aynı tren istasyonunda aynı saatlerde bulunan kişiler” bilgisini Çinli dostlarından aktarmıştı.
Dünyaya yayılışını da hep birlikte izledik. Dünyaya yayılımında enteresanlıklar vardı benim dikkatimi çeken. Çin’in ardından İran, İtalya ve İspanya’da sonrasında Fransa ve diğer Avrupa ülkelerine yayıldı. Burada ülkelerden çok ilk yayılma noktaları benim açımdan çok önemli. Mesela İran’da dini merkez konumundaki Kum kentinden ülkeye yayıldı. İspanya ve İtalya’da daha farklı bir şekilde. Bizim ülkemizde ise havaalanları üzerinden başladı. Herkes umrecileri gördü ama tam öyle değil. Çünkü Suudi Arabistan’da yok iken umrecilerde nasıl göründü mesela?
O günlerde bir önemli tanıdığım ilk korona ya yakalananlardandı. İyileşince geçmiş olsun diye aradım. Bu illetin nasıl bulaştığını sordum. Son dönemde İstanbul Havaalana biraz fazla gidip gelmiş sadece.
İtalya ve İspanya ile ilgili ise dünyaca ünlü bir internet alış-veriş sitesinin salgıdan önce 30-40 dolarlık bazı cazip ürünlerde şok indirim kampanyaları yaptığı ve bu ürünlerin kargolarının Çin üzerinden ülkeye girdiği bilgisini duymuştum. Her iki ülkede koronanın bu yolla hızla yayılması iddiası vardı.
Gelelim bizdeki yayılış haritasına. Havaalanı girişleri üzerinden başladığını vurgulamıştık. Sonrasında il il vakaları seyrettik. Adeta bir ilden öbürüne atlar şekilde salgın yayılım gösterdi.
İkinci dalga diyeceğimiz geçtiğimiz yaz Güneydoğu Anadolu Bölgesi kırılıyordu.
Ağustos sonrası Ankara’da yoğunlaştı. Diğer şehirlerde Ankara’dan geldiğini ifade edenlere öcü gibi bakılıyordu. Ardından Balıkesir bölgesi patladı. Sonrasında sırası ile birçok ilde sırası ile yayıldı. Komple Doğu Karadeniz bir anda pik yaptı. Ardından tekrar Trakya, Çanakkale, Balıkesir ve neredeyse bütün iller. Şimdi birçok ilde hızla düşerken bazı illerde bütün tedbirlere rağmen hızla artıyor.
Burada dikkat edilmesi gereken bir başka nokta ne hikmetse bu illet mevsim geçişleri dönemlerinde pik noktaya ulaşıyor. Geçtiğimiz yıl Eylül-Ekim-Kasım ayları bu yıl ise Şubat-Mart-Nisan ayları. Yani salgın öncesi yıllarda genelde nezle gribin yoğun olduğu aylar yani.
Tüm bu gözlemlerden yola çıkarak sormamız gereken soruların bazıları şunlar;
Acaba bu virüsü yayan sistematik bir yapı var mı?
Var ise bu ekip yayma işini hangi yollarla yapıyor?
Vuhan’da olduğu gibi havalandırma sistemleri kullanıldı mı?
Bazı kalabalık bölgelerde dronalardan biyolojik saldırı yapıldı mı?
Bugüne kadar toplu taşıma araçlarında özel bulaştırıcılardan hiç yakalanan oldu mu?
Son dönem bulaş yöntemleri arasında dezenfektan görüntüsü kullanılmış olabilir mi?
Özel araçların kapı kollarına bulaş mümkün mü?
Komple teorisi kabul edilse bile çok küçük bir doğruluk payı dahi salgını sadece Sağlık Bakanlığının gayretleri ve aşı tedariki yarışına giren Bilim Kurulu ekipleri ile çözemeyiz.
Bu noktada biyolojik saldırılara karşı özel mücadele ekipleri ve istihbarat ekiplerine büyük görevler düşmektedir.
Millet eve kapanmışken birileri bu konulara kafa yorsa iyi olur.
Cuma’nın hayrı üzerinize olsun…