Siyasette “adalet”i ilk kullananlar 27 Mayıs darbesi sonrasında yapılan ilk seçimlere katılan eski Demokrat Partililerdi.
Demokrat Parti kapatıldığı için Adalet Parti’sini kurdular.
Genel Kurmay eski başkanı emekli Orgeneral Ragıp Gümüşpala da partinin başına getirildi.
Daha sonra Süleyman Demirel ile yoluna devam eden bu parti Türkiye’de adaletsizliğin iyice kök salmasını sağladı.
Birinci adalet olayı 12 Eylül darbesiyle sona erdi.
27 Mayıs darbesinden sonra A takımı siyasetten uzaklaştırılan kadroların, 1980 darbesinde B takımı da siyasi yasağa takıldı.
Milli Şef döneminin yarattığı olumsuzluklarla halkın iktidarda görmek istemediği CHP den sonra Demokrat Parti geleneğinin temsilcileri de gözden düştü.
Halk yeni kurulan partilere umut bağlamaya başladı.
12 Eylül darbesinden sonra cuntanın renk getirsin diye seçime katılmasına izin verdiği bir yaşındaki ANAP iktidara geliverdi.
Halkın büyük ümitlerle yöneldiği ANAP, Turgut Özal’ın Çankaya köşküne taşınmasından sonra sonbahar yaprakları gibi dökülmeye başladı.
Koalisyonlar ANAP’ın sonu olurken, halkın unutkanlığından yararlanan Demirel kendisini önce başbakanlığa sonra da cumhurbaşkanlığına taşıttı.
Bir de baktık ki masallarda bile rastlamayacak DSP-MHP aynı hükümette yer almış.
Ecevit de başbakan oluvermiş.
Demirel’in cumhurbaşkanlığı süresi dolmuş.
Meclis içinden kimse bulunamayınca, Demirel’in süresi de uzatılmayınca gece Ecevit’in rüyasına giren Ahmet Necdet Sezer cumhurbaşkanı seçilmiş.
Mış mışlı, miş mişli yıllar sürerken 2001 krizi bıçağın keskin ağzında dengede durmaya çalışan ekonomiyi yerle bir ediverdi.
İşte bu kriz bizi ikinci “adalet” olayının kucağına attı.
Milli görüşten ayrılan Erdoğan ve arkadaşlarının kurduğu Adalet ve Kalkınma Partisi krizden bunalan, giderek yoksullaşan, yarınları kararmış halkın umudu oldu.
Türk siyasi tarihinde ikinci kez bir yaşında bir parti önemli çoğunlukla iktidara geldi..
Adında “adalet” bulunan partiden adalet bekleyenler çok geçmeden “teke” den süt çıkmayacağını anlarlar diye beklendi.
Nedir ki halkımız farklı düşünüyordu.
AKP iktidarı daha da güçlenerek yerini pekiştirdi.
Meclisteki sayısal gücünü arttıran iktidar, bu çoğunluğu adaleti tümüyle ortadan kaldırma eyleminde kullanmaya başladı.
Sosyal dengeler giderek bozuldu.
Halk bilinçli biçimde yoksullaştırıldı.
İnsanların çalışıp kazanarak ailelerinin geçimlerini sağlama olanakları kısıtlanarak onurlarıyla yaşamalarının yolu kesildi.
Toplumsal içeriği bulunması gereken “kalkınma” kavramı, iktidarın tepesindekilerle onların yakınlarının zenginleşmesi anlamı yüklenerek cüceleşti..
Sistemli olarak yoksullaştırılan halk, emeksiz yaşamanın kolaycılığına alıştırılarak “dilencileştirme” ideoloji haline getirildi.
Adalet Partisi’nin adalette açtığı yara Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından onarılmaz biçimde derinleştirildi.
Darbecilerin zulümlerini adaletin ardına sığınarak yapmaları onların sahtekarlıklarının göstergesidir.
Halkın seçtiklerinin aynı yolu seçmeleri ise utanç vericidir.
Adalet en hüzünlü yıllarını yaşıyor.
Bu şekilde kötüye kullanılması sürerse ilerleyen yıllarda anlamımı tümüyle yitirecektir.
Adalet kutsaldır.
Din kutsaldır.
Hukuk kutsaldır.
Kutsalları kullanarak, kullanırken yozlaştırarak hayat yolculukları sağlıklı biçimde sürdürülemez.
Yüzyıllar, kara delikler gibidir.
Adaletsiz yaşamlar bu deliklerde yok olma nedenidir.