"Sarsıcı bir yılın özeti"

Yaklaşık 1 yıl önce hayatımıza giren corona virüsün gölgesinin her olayda hissedildiği 2020 yılında birbirinden farklı birçok olay yaşandı.

KÜRESEL FELAKETİN ADI; CORONA VİRÜS

Ahmet Yeşiltepe/NTV Dış Haberler Müdürü

Dünyamız 2020’de olağanüstü bir kitlesel felaketle karşı karşıya kaldı. Yerkürenin en ücra köşesine bile ulaşan bir virüs nedeniyle insanlık, tarihte benzeri az görülmüş bir sağlık krizi yaşadı. Fransız düşünür Voltaire’e göre, tarih, cinayetlerin ve felaketlerin tutanağıdır. Bu görüşten hareketle, 2020 yılı basit bir takvim yaprağı olmaktan ziyade sosyal, kültürel, ekonomik ve hatta siyasi değişim ve dönüşümlerin başlangıcı olabilecek bir felaketler tutanağına benziyor. Elbette, insanlık, bu yaşadıklarından ders çıkarır ve kendisini yeni koşullara göre dönüştürebilirse; 2020 için “bir milat oldu” da diyebiliriz.

Her yılın tarihe geçen birkaç önemli olayı olmasına alışığız, fakat küresel bir salgının tüm yıl boyunca 80 milyon civarında insanı enfekte etmesi, 2 milyona yakın can alması, dünyayı evlerine kapatarak sosyal hayatlarımızı, eğitim ve çalışma düzenlerimizi kökünden değiştirmesi; öyle sık rastladığımız bir süreç değil... Üstelik bu değişimler salgın hayatımızdan çıktıktan sonra da önemli oranda etkilerini sürdürebilir.

NASIL BAŞLADI?

Her şey, aslında, yeni yılın ilk gününde başladı. Çin, 11 milyon nüfuslu Wuhan kentinde 27 kişide zatürre benzeri bir hastalık görüldüğünü resmi bir açıklamayla dünyaya duyurdu. Yaklaşık bir ay önce, aynı kentin canlı hayvan pazarında bir vaka görüldüğü duyurulmuş, ama “gizemli hastalık” adı verilen bu vaka geniş bir kamuoyu etkisi yaratmamıştı.

9 Ocak’ta Dünya Sağlık Örgütü “gizemli solunum yolu hastalığı” konusunda küresel bir uyarı yayımladı. Buna göre, başlangıçta zatürre benzeri belirtiler gösteren hastalık, şiddetli akut solunum yolu sendromuna yolaçıyor ve nefes alma güçlüğü oluşturuyordu. Bunun nedeni ise, SARS’tan farklı, yeni bir tip virüstü.

Dünya tam bu dönemde Ortadoğu’da İran ile ABD arasında bir savaş ihtimaline odaklanmıştı. Virüs salgını ise, küresel çapta ilk tohumlarını atıyordu... 11 Ocak’ta 61 yaşındaki bir Çinli bu hastalıktan hayatını kaybetti. 14 Ocak’ta ilk kez Çin dışında Tayland’da virüs nedeniyle bir vakaya rastlandı. 21 Ocak’a gelindiğinde Japonya, Güney Kore ve Avustralya’da da vakalar görülmüştü. Çinli uzmanlar, virüsün insandan insana bulaştığını teyit ettiklerinde ölü sayısı Çin’de 17’ye ulaşmıştı.

25 Ocak’tan itibaren bu yeni tip virüse bağlı vaka sayısı anormal bir hızla artıyor, Wuhan kenti giriş ve çıkışlara kapatılıyordu. Çin ülke çapında bölgesel karantinalar uygulamaya başlamıştı..

27 Ocak’ta virüsün hayvandan insana bulaşan yeni tip bir corona virüs olduğu yönünde görüşler ortaya atıldı. Aynı günlerde virüsün kuluçka süresinin 14 güne kadar çıktığı, ilk hafta ise kişilerde semptom görülmediği netlik kazandı. Bu yeni bulgular açıklandığında virüse bağlı vakalar artık Avrupa ülkelerinde, ABD ve Kanada’da görülmüştü.

1 Şubat’ta Wuhan kentinde yaşayan Türkler isteklerine bağlı olarak Türkiye’nin gönderdiği bir askeri uçakla tahliye edildiler. Ertesi gün, Çin dışından ilk ölüm haberi geldi; Filipinlerin başkenti Manila’dan.

7 Şubat’ta corona virüsü ilk fark eden ve ilk uyarıyı yapan Doktor Li Wenlıang virüse yenik düşerek hayatını kaybetti. Li, Çinli yetkililerin tepkisini çekmiş ve uyarıları başlarda dikkate alınmamıştı.

15 Şubat’ta Avrupa’da virüse bağlı ilk ölüm görüldüğünde, dünya genelinde can kaybı 1000’e ulaşmış, vaka sayısı 40 bini aşmıştı. Bu dönemde, Fransa’nın ardından İtalya’da da ilk can kaybı yaşandı. Aynı günlerde İran da, vaka ve ölüm sayılarını açıklamaya başladı. Rakamlar her gün, tıpkı Çin’de olduğu gibi korkutucu bir şekilde yükselirken Türkiye 24 Şubat’ta İran’la sınırlarını geçici olarak kapattı. Dünya teyakkuza geçmişken ABD Donald Trump, 27 Şubat’ta düzenlediği basın toplantısında, virüsün yayılma riskinin oldukça düşük olduğunu iddia etti ve hijyen kurallarına uyulduğu sürece bir sorun bulunmadığını söyledi.

KÜRESEL SALGIN, “PANDEMİ” İLANI

Mart ayı başında ise Gürcistan dışında Türkiye’nin tüm komşularında corona virüs vakaları görülmüştü. Nihayet 11 Mart günü Dünya Sağlık Örgütü corona virüs salgınını bir küresel salgın, yani Pandemi olarak ilan etti ve acil tedbirler için dünya uluslarını işbirliğine çağırdı. Türkiye de aynı gün içerisinde ilk vakayı açıkladı. Virüsün adı da konulmuştu, corona Virüsün kısaltması COVID ve ilk rastlandığı yıl, yani 2019’un bileşimi; COVID-19.

Virüs nedeniyle AB ülkeleri Mart ayının ortasında dünyaya sınırlarını kapadı. Bu tarihten itibaren küresel çapta sportif etkinlik ve müsabakalar, sanat etkinlikleri, geniş kapsamlı sosyal buluşmalar, sergi, kongre, kurultay, fuar ve toplu geziler, okullar ve yüz yüze eğitim faaliyetleri askıya alınmaya başladı.

Dünyada alınan önlemler kapsamında "maskeler" günlük yaşamın ayrılmaz bir parçası haline geldi, karantina, seyahat kısıtlaması gibi uygulamalara geçildi. Çevrimiçi eğitim, evden çalışma, internet üzerinden alışveriş günlük yaşamın ayrılmaz parçası oldu. Teknoloji bağımlılığı artarken, sağlık sektörünün sorunları ve sağlık sistemlerinin güçlendirilmesi, “sosyal devlet” gibi konular küresel gündemin öncelikli başlıkları oldu. Sanat, özellikle müzik ve sinema endüstrisi zora girdi, ancak evdeki eğlence arayışı dijital yayın ve eğlence platformlarını güçlendirdi. “Dışarıda yeme-içme” kısıtlamaları nedeniyle bu sektörde ciddi bir kriz başgösterdi, tüketim alışkanlıkları değişmeye başladı ve eve sipariş edilen hazır gıdalar ile hizmet sektöründe yeni bir döneme girildi. Bu alışkanlık biçimi süratle yerleşmeye başladı.

Mart ayında, özellikle İran ve İtalya’da vaka sayıları adeta roket hızıyla artarken sağlık sisteminin çökmesi sonucu ölüm sayıları da katlanarak yükseldi. İtalya’nın kuzeyindeki Lombardiya bölgesinde solunum cihazı yetersizliği nedeniyle binlerce hasta hayatını kaybetti. İtalya’da en fazla kayıp Bergamo şehrinde görüldü.

SALGININ YENİ ODAĞI; AVRUPA

Salgın Mart ayı sonunda Fransa ve İspanya’da yükselişe geçti. AB ülkelerinin sağlık sisteminin ne derece kötü olduğu bu dönemde daha net ortaya çıktı. Solunum cihazının yanında, maske dahi bulamayan bu ülkelerde marketler yağmalandı, temel gıda ihtiyacını gidermede sorunlar yaşandı. Başta 65 yaş üstü olmak üzere risk gruplarında yeralan insanlar yetersiz önlemler ve sağlık hizmetlerinin aksaması nedeniyle bakımevlerinde ya da hastanelerin yoğun bakım koridorlarında can verdi. İtalya, Fransa ve İspanya’dan sonra İngiltere’de de vaka sayısında büyük bir artış olmasına rağmen bu ülkede önlemler hiçe sayıldı, tıpkı ABD’nde yaşandığı gibi. Bu yüzden Birleşik Devletler, Mart sonunda Çin ve İtalya’yı geride bırakarak en fazla corona virüs vakası görülen ülke konumuna yerleşti.

Nisan ayından itibaren Avrupa Birliği sert tedbirler uygulamaya başladı. Seyahat kısıtlamaları yanında, hizmet sektörü adeta durma noktasına geldi. Avrupa evlerine kapandı ve sokağa çıkma yasakları uygulandı. Tüm turistik faaliyetler durdu. Salgının merkez üssü konumundaki Avrupa sessizliğe bürünürken Çin uyguladığı sert karantina tedbirlerinden sonra “yeni normal”e başlayan ilk ülke oldu.

İngiltere’de Başbakan Boris Johnson ve Prens Charles corona virüs nedeniyle tedavi altına alındı. Bu dönemde İspanya İtalya’yı geride bırakarak ABD’den sonra en çok vakanın görüldüğü ülke haline geldi. Belçika ise nüfusa oranla en fazla ölümün gerçekleştiği ülke oldu. Rusya’da da vaka sayısındaki artış nedeniyle karantina uygulamaları başladı. ABD Başkanı Trump ise salgınla ilgili en büyük sorumluluğun Çin’de olduğunu iddia ederken, Dünya Sağlık Örgütü’nün de Çin komplosuyla hareket ettiğini öne sürdü ve bu örgüte fon sağlamayı kesti.

EN BÜYÜK TAHRİBATIN YAŞANDIĞI ÜLKE; ABD

23 Nisan’da ise yeni tip corona virüse karşı ilk kez insan üzerinde aşı denemelerine başlandı. Oxford Üniversitesi’nden bilim insanları aşının Eylül ayına kadar hazır olacağını duyurdu. 28 Nisan’da ise ABD vaka sayısı 1 milyonu geçti. Salgının yeni merkez üssü artık bu ülkeydi. Brezilya ise virüse bağlı ölüm sayısında Çin’i geride bıraktı. Uluslararası Para Fonu IMF, dünya ekonomisinin ortalama yüzde 3’lük bir küçülmeyle 1930’lardaki “Büyük Buhran”dan bu yana görülen en sert daralmayı yaşadığını açıkladı.

Mayıs ayına, BioNTech/Pfizer aşısının “insan üzerindeki denemelerine başlandığı” haberiyle girildi. Bu dönemde, virüsün, atmosferdeki sıcaklığın yükselmesiyle bulaş etkisini arttırdığına yönelik bilimsel görüş ve teoriler gündeme geldi. Tıp çevrelerinden de yaz aylarına yönelik uyarılar gelmeye başladı.

Öte yandan, Mayıs ayı itibarıyla salgında birinci dalga etkisi zayıflarken İtalya, Fransa ve Yunanistan normalleşme adımları attı. İspanya da turizm sezonu başlangıcına yetişmek için Balear adalarındaki karantinayı gevşetti. İngiltere ise bu dönemde, vaka sayılarındaki anormal yükseliş nedeniyle “Avrupa’nın Hasta Adamı” olarak tanımlanıyordu. İslam dünyasında ise başta Hac ve Umre olmak üzere kutsal ziyaretler durdurulurken, Ramazan ayında tedbirler daha sıkı uygulandı.

Mayıs ve Haziran ayları ABD ve Fransa’da polis şiddeti ve ırk ayrımı tartışmaları nedeniyle sosyal olaylara, protestolara sahne oldu. Bu dönemde uzmanlar, sosyal çatışma ve sokak olaylarının “arkasında” ekonomik sorunlar ve işsizlik olduğunu belirtiyorlardı. Pandeminin etkisiyle yaşanan ekonomik güçlükler nedeniyle AB ülkeleri başta olmak üzere pek çok ülke zarar gören sektörlere yönelik yardım ve destek paketleri açıkladılar. Buna rağmen olaylar yıl sonuna kadar devam etti. Ekonomileri turizm gelirine bağlı ülkeler Haziran ayında sezonu açsalar da, vaka sayıları arttıkça tedbirlere kademeli olarak geri dönüldü.

Temmuz ayında Avrupa’da turizmde kısmi canlılık görülse de beklenen toparlanma yaşanmadı. Aksine, İspanya’ya giden İngiliz turistlerin bu ülkede ikinci dalgayı tetiklediklerine ilişkin kanıtlar ortaya çıktı. Bu arada, bilimsel araştırmalar sonucu, konuşma, öksürük ve hapşırık sırasında etrafa saçılan damlacıklarla bulaştığı bilinen corona virüsün havadan da bulaşabileceği tespit edildi.

Temmuz ayında ABD’nde bir günde kaydedilen vaka sayısında ilk kez 75 bin barajı aşıldı. Başkan Trump’ın oğlu olmak üzere yakın çevresi virüse enfekte oldu. Salgını küçümseyen Brezilya Devlet Başkanı Jair Bolsonaro’nun Covid testi ardı ardına 3 kez pozitif çıktı. Hastalığı hafif atlatan Bolsonaro, ısrarla salgını ve etkilerini küçümsemeye devam etti. Brezilya, Haziran ve Temmuz aylarında İngiltere ile birlikte salgının en sert vurduğu ülke oldu. Bu dönemde, Çinli ilaç şirketi Sinovac geliştirdiği aşıyı, 3ncü test aşamasında Brezilya’da 9 bin kişi üzerinde deneyeceğini açıklandı. Bu aşama Ağustos ile Aralık ayları arasında gerçekleşti. Öte yandan, Brezilya, Temmuz’da dünya genelinde vaka sayısında ikinciyken, Ağustos’ta ikinciliğe Hindistan yerleşti. ABD ise, vaka ve ölüm sayısında Nisan ayından itibaren liderliği hiçbir ülkeye bırakmadı.

İKİNCİ DALGAYA DOĞRU

Olağan dışı senenin olağan dışı gelişmelerinden biri de tabiattaki yenilenmenin gözle görülür hale gelmesiydi... Himalayalar çevresinde hava kirliliğinden ötürü oluşan sis bulutları dağıldı, iç denizlerde ve insanların kirlettiği kanallarda daha önce görülmeyen türler ortaya çıktı. Yaban hayatı, insanın olmadığı ortamda serpildi, denizlerde kirlilik azalınca uzun yıllardır görülmeyen deniz canlıları gözle görülür hale geldi... Ancak bu defa da özellikle Akdeniz’de yeni bir kirlilik dalgası başgösterdi; “plastik eldiven ve maske kirliliği”...

Ağustos ayı Moderna, BioNTech/Pfizer ve Oxford/AstraZeneca aşılarında 3ncü faz denemelerinin başladığı aydı. Salgında ikinci dalga endişesi nedeniyle başta Fransa olmak üzere Avrupa’da birçok ülke sosyal ortamlarda maske zorunluluğu getirdi. Ancak, yaz tatili nedeniyle sahilleri dolduran yüzbinlerce insan dünyanın dört bir köşesinde adeta corona virüs salgınının İkinci Dalgasını hazırladı. Tam bu dönemde Rusya’da geliştirilen Sputnik-V aşısı yine Rusya’nın resmi ilaç ajansı tarafından onaylandı. Rusya bu konuda aceleci davranmakla suçlanırken, Çin de kendi ülkesinde geliştirilen iki farklı firmaya ait aşılarda üçüncü faza geçildiğini duyurdu.

Eylül ayına girildiğinde bilim insanları, “sürü bağışıklığı” olarak tanımlanan bağışıklığın dünya nüfusunun yüzde 10’unda güçlendiğine ilişkin bulguları paylaşıyorlardı. ABD’nda Başkanlık ve Kongre seçimleri için kampanyalar devam ederken Ekim ayı başında Donald Trump’ın corona virüs testinin pozitif çıktığı açıklandı. Trump virüse bağlı hastalığı hafif semptomlar ile atlattı ve görevinin başına yine maskesiz olarak geri döndü. Trump salgın boyunca maske kullanımı konusunda hiç de istekli davranmadı.

Ekim sonu itibarıyla Avrupa’da artık corona virüs salgınında ikinci dalganın başladığı netlik kazandı. 31 Ekim’de Avrupa’da vaka sayısı 10 milyona ulaştı, İtalya ve İspanya’dan da yeni vaka rekoru haberleri geldi.

UMUT VEREN GELİŞME; AŞILAR GELİYOR

7 Kasım’da Fransa’da salgının başından itibaren en yüksek günlük vaka sayısı gerçekleşti; 88 bin 790. Bu hem ülke hem de Avrupa çapında bir rekor olarak kayıtlara geçti. İkinci dalganın etkileri özellikle eski kıtayı sarsarken, nihayet aşı üreticilerinden müjdeli haberler gelmeye başladı. BioNTech/Pfizer ile Oxford/AstraZeneca aşılarının koruyucu etkinliğinin yüzde 90 oranında gerçekleştiği duyuruldu. Peş peşe gelen bu haberlere Moderna da eklendi ve üretici firma, koruyucu etkinliği yüzde 95’e ulaşan aşının Bilimsel Kurum ve Örgütlerin onayına hazır olduğunu belirtti. Bu süreçte, adı geçen 3 aşının üretim ve uygulanma şekli, saklanma ve taşınma imkanları, ama en çok koruyucu etkinliği ile yan etkileri üzerine küresel bir tartışma ortamı oluştu.

Aşılardan özellikle BioNTech/Pfizer’in altında imzası bulunan Türk kökenli Almanya vatandaşı Prof. Uğur Şahin ve Dr. Özlem Türeci dünya çapında büyük takdir gördü, uluslararası yayınların öncelikli konusu haline geldi. Bu aşıya ilk onayı İngiltere İlaç Komisyonu verirken, 8 Aralık’ta ülke çapında kitlesel aşılama süreci başladı. Aşı olan ilk kişi ise, 90 yaşındaki Margaret Keenan’dı.

Uğur Şahin ve Özlem Türeci’nin geliştirdikleri aşı ayrıca, 10 Aralık’ta Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi’nden onay alan ilk aşı oldu. Bu aşıyla birlikte, Moderna’nın geliştirdiği aşı da, arka arkaya 19 ve 21 Aralık tarihlerinde Avrupa İlaç Ajansı’ndan acil kullanım onayı aldı.

Aralık ayının ilk haftasında salgınla ilgili belki de en acı haber yine ABD’nden geldi. 9 Aralık’ta bu ülkede can kaybı 3 bin 261 oldu. Dünyada bir günde kaydedilen en yüksek can kaybına rağmen, aşıların devreye girmesi, umut ışığını arttırdı. Ancak 2020 henüz sona ermemiş ve son sözü söylemek yine yılın son ayına, son günlerine düşmüştü. Aralık ayının 19’unda İngiltere Başbakanı Boris Johnson, başkent Londra dahil ülkenin güneydoğusunda son dönemdeki vaka artışlarının mutasyon geçirmiş yeni bir corona virüs türünden kaynaklandığını açıkladı.

Corona virüs, ortaya çıktığından itibaren değişik varyantlar geliştirmiş ve farklı coğrafyalarda farklı etkinlik ve semptomlar ile kendisini göstermişti. Ancak bu son tespit edilen- mutasyon geçirmiş varyantın- eskisine, yani orijinal türe kıyasla yüzde 70'e varan oranlarda daha bulaşıcı olabileceği anlaşılmıştı.

İngiltere özelinde panik havasına neden olan, AB’nin de adayla sınırları kapatmasına yol açan bu son gelişme corona virüs salgınıyla ilgili endişeleri yeniden alevlendirdi. Fransa’ya ulaşmak için Dover limanı ve Manş tüneli önünde bekleyen binlerce TIR görüntüsüne, tedarik zincirinde yaşanacak muhtemel krizler nedeniyle, marketler önünde kuyruğa girmiş İngilizlerin görüntüsü eşlik etti.

2020 yılı sona ererken ciddi bir umut olarak ortaya çıkan aşıların hastalığa karşı koruyucu etkinliği içimizi rahatlatıyor ama ne var ki; virüsü taşıyıp yaymamıza engel olamıyordu! Bu yüzden, 2020’nin akıllarda en fazla kalan sloganı; “maske, sosyal mesafe ve hijyen kurallarına uyalım”, olacaktı.

DİĞER GELİŞMELER: ABD - İRAN SAVAŞIN EŞİĞİNDEN DÖNDÜ

Elbette 2020 sadece yeni tip corona virüs pandemisiyle anılmayacak. Öyle çok olay, o kadar çok sarsıcı gelişme yaşandı ki 2020 için pek çok alanda “bir milat ya da tehlikeli karşılaşmalar yılı” tanımı, kullanılabilir. Bunlar arasında henüz yılın başında yaşanan İran-ABD gerginliği, ilk akla gelenlerden. 2 Ocak’ta Bağdat’ta, İran’ın Kudüs Gücü birliğinin komutanı Kasım Süleymani’nin füze saldırısıyla öldürülmesi Orta doğuyu, hatta dünyayı savaşın eşiğine getirdi. Trump yönetimi saldırıyı zafer coşkusuyla sahiplenirken, 7 Ocak’ta İran, Irak’taki Amerikan üslerine füze saldırısı düzenledi. Saldırılar devam ederken İran, Tahran Havalimanından yola çıkmış Ukrayna Havayollarına ait bir yolcu uçağını düşürdü. 176 kişinin hayatını kaybettiği bu trajik olayda İran yaklaşık 20 gün sonra, uçağın hata sonucu düşürüldüğünü açıkladı.

LİBYA VE İDLİB TÜRKİYE’NİN RADARINDA

Ocak ayında ayrıca Libya’da General Hafter’e bağlı kuvvetler Sirte kentini ele geçirdi. Krizin büyümesi üzerine Türkiye ve Rusya arabuluculuğunda taraflar arasında ateşkes ve anlaşma sağlanması için yeni bir süreç başlatılsa da Hafter Moskova’daki görüşmeleri yarıda keserek, ateşkesi imzalamadı. Mart ayında Trablus’taki Ulusal Mutabakat Hükümeti Hafter güçlerine karşı büyük bir karşı harekata girişti. Mart ve Nisan aylarında Libya’da Trablus’taki meşru yönetim General hafter güçlerine karşı büyük zaiyatlar verdirerek çok önemli bir hava üssü olan Vatiyye’de kontrolü sağladı. Trablus yönetimi Haziran ayında Terhune kentini de alırken Sirte’ye yönelik bir kuşatma gerçekleştirdi. Libya’daki gelişmeler Türkiye’nin desteğiyle meşru yönetim lehine dönmüşken, Fransa ve Rusya’nın araya girmesi sonucu adeta donduruldu.

Ocak ayının dikkat çekici diğer gelişmesi Şam rejiminin İdlib’e yönelik harekat başlatmasıydı. Yine Rusya ile Türkiye arasındaki görüşmeler sonucu Şubat ayında, bu defa İdlib özelinde bir ateşkes sağlandı. Mart ayı başında ise İdlib’le ilgili iki ülke liderinin öncülüğünde bir mutabakat metni imzalandı.

“YÜZYILIN ANLAŞMASI” , “BREXIT” VE MÜLTECİLER

Öte yandan, 28 Ocak’ta ABD Başkanı Donald Trump ve danışmanı Jared Kushner tarafından Filistin’e yönelik bir çözüm planı açıklandı. “Yüzyılın Anlaşması” olarak adlandırılan bu plan Filistin Yönetimi tarafından kesin bir dille reddedildi. Ancak yılın ilerleyen aylarında Filistin davasına sırtını dönen bazı Arap ülkeleri İsrail ile normalleşme adımları atmaya, diplomatik ilişki kurmaya başladılar. Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Sudan ve Fas İsrail’i resmen tanıyan Arap ülkeleri safında Mısır ve Ürdün’ün yanına katıldılar. Suudi Arabistan da hava sahasını İsrail sivil uçuşlarına açarak normalleşme yolunda adım attı. Keza, Riyad Yönetiminin bu sürecin başlamasına izin veren asıl merkez olduğu, görüşü, siyasi uzmanların yıl boyunca dile getirdiği bir iddiaydı.

İngiltere Kraliyet ailesinde ise ayrılık vardı. Prens Harry ve eşi Meghan Markle kraliyet ailesindeki üst düzey görevlerinden ayrılıp, Kanada’ya taşınmaya karar verdiklerini açıkladılar.

1 Şubat’ta Birleşik Krallık 47 yıl süren Avrupa Birliği serüvenin son noktayı koydu... Brexit süreci resmen başlamış oldu. 7 Şubat’ta ise ABD Başkanı Donald Trump, kendisine yöneltilen “görevi kötüye kullanmak” ve “Kongre’nin işleyişini engellemek” suçlamalarından aklandı. Şubat ayının en önemli gelişmelerinden biri de, Türkiye’den yola çıkan sığınmacıların Yunanistan sınırına yığılmalarıydı. Bu süreçte Yunanistan ve Bulgaristan sınır kapılarındaki güvenlik önlemlerini arttırırken, sığınmacılar bu ülke görevlilerince uygulanan şiddete maruz kaldı. Mart ve Nisan aylarında dünya ağırlıklı olarak yeni tip corona virüs salgınını konuştu.

22 Mayıs’ta Pakistan’da, Karaçi kenti yakınlarında bir yolcu uçağı düştü. 97 kişinin hayatını kaybettiği kazadan sadece 2 kişi yaralı olarak kurtuldu.

SALGININ EKONOMİYE ETKİSİ VE SOSYAL PATLAMALAR

Mayıs ve Haziran ayları ABD’nde başlayan sosyal patlamanın haberleriyle geçti. 25 Mayıs’ta beyaz bir polisin George Floyd ismindeki bir siyahı öldürmesi ülke çapında protestolara yol açtı. Olayın yaşandığı Minneapolis kenti başta olmak üzere protestolar tüm ABD’ne oradan da İngiltere ve Fransa’ya yayıldı. Polisle göstericiler arasında sokaklarda yaşanan çatışmalar günlerce dünya medyasının en önemli haber başlıkları arasında yer aldı. “Black Lives Matter”, yani “Siyahların Hayatı da Değerlidir” sloganı bu protestoların ana fikrini oluşturdu. Bu sloganla aynı adı taşıyan sosyal hareket dünyanın farklı coğrafyalarında karşılık buldu ve küresel bir eylem şekline dönüştü.

Doğrusu, pandemiyle bir kez daha su yüzüne çıkan gelir eşitsizliği, ırklar arasındaki çatışma, hoşgörüsüzlük, ayrımcılık, göçmenlerin engellenmesi, polis devleti ve hukuk sistemine karşı güvensizlik gibi sorunlar sosyal patlamayı daha da alevlendirdi. Sadece ABD’nde değil, batılı gelişmiş ülkelerde “sosyal devletin” sona ermesi, sağlık sisteminin çökmesi bunalımı derinleştirdi.

Özellikle ABD’nde, Haziran ayında günde 50 bine yakın vakayla kontrolden çıkmış salgını geri çevirmek artık mümkün görünmüyordu. Ekonomik sorunlar, ırklar arası eşitsizlik ve polis şiddeti gerekçe gösterilerek ülkede siyahların ve liberallerin yoğun olarak yaşadığı kentlerde eylem ve işgaller başladı. Özellikle Seattle’da protestocuların bir park ve çevresinde ilan ettiği “özerk bölge” ancak 2 Temmuz’da polis müdahalesiyle dağıtıldı.

Bu süreçte daralan ekonomi ve işsizliğin yarattığı tahribatla birlikte salgına karşı etkili müdahaleyi yapamayan Donald Trump 6 Kasım’daki Başkanlık seçimlerinde koltuğundan oldu. Demokrat Parti’den Başkan seçilen Joe Biden ise, ilk icraatinin; maske zorunluluğu, ülke çapında aşı kampanyası ve mali yardımlar olacağını açıkladı. Yıl sonuna doğru, 20 milyona yakın vaka, 330 bini aşkın ölümle ABD, corona virüs salgınında, en ağır hasarı görmüş ülke konumundaydı.

SAVAŞ HAZIRLIĞI, BEYRUT FACİASI VE “NAVTEX” KRİZİ

Temmuz ayının 12sinde Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’daki temas hattı boyunca Azerbaycan yerleşimlerini vurması sonucu, iki ülke arasında sınır çatışmaları yaşandı. Buradaki kıvılcımlar daha sonra büyük bir savaşa yol açacaktı.

3 Ağustos’ta uzay çalışmalarında yeni bir aşama daha geçildi. NASA ve ticari ortağı Space X’in 30 Mayıs’ta 9 yıl sonra ilk defa ABD topraklarından uzaya gönderdiği astronotlar dünyaya geri döndü. Kimi tarihçilere göre bu olay, aşı geliştirme çalışmaları dışında, 2020’nin küresel anlamda belki de tek olumlu olayıydı.

4 Ağustos’ta ise, Lübnan’ın başkenti Beyrut büyük bir felaketin adresiydi. Lübnan limanında depolanan 2 bin 750 ton amonyum nitratın patlaması sonucu en az 204 kişi hayatını kaybetti, 8 binden fazla kişi de yaralandı. Yaklaşık 15 milyar dolarlık hasara yolaçan patlama Beyrut’u iç savaş döneminden daha kötü bir görünüme, Libnan’ı da büyük bir mali krize sürükledi. Patlamanın nedenleri yıl sonuna kadar tartışıldı ve pandeminin yol açtığı küresel ekonomik kriz sebebiyle Lübnan’a çok az ülke yardım eli uzatabildi.

9 Ağustos’ta ise yeryüzü cennetinde çevre felaketi yaşandı. Hint Okyanusu'ndaki ada ülkesi Mauritius'ta, mercan kayalıklarına çarpan petrol tankerinden yaşanan sızıntı nedeniyle, binlerce ton ham petrol okyanusa yayıldı.

10 Ağustos’tan itibaren Türkiye ile Yunanistan’ı karşı karşıya getiren NAVTEX krizi yaşanmaya başladı. Türkiye’nin Akdeniz’de kendi kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgesinde petrol ve doğalgaz arama faaliyetlerine karşı çıkan Atina Yönetimi, ardı ardına Türk sismik araştırma gemisini taciz edecek şekilde karşı NAVTEX ilanı yaptı. Ekim ayına kadar iki ülke arasında gerilime neden olan süreç AB’nin devreye girmesiyle farklı bir boyut kazandı. Türkiye’ye yönelik yaptırım tehditlerine rağmen Aralık ayındaki AB Liderler Zirvesinden bu yönde bir karar çıkmadı.

BELARUS VE ABD’DE YENİDEN HAREKETLENEN SOKAKLAR

Ağustos ayının bir diğer önemli gelişmesi Belarus’taki Devlet Başkanlığı seçimlerine halkın gösterdiği tepkiydi. Yıl sonuna kadar devam eden gösterilerde, eylemciler, Devlet Başkanı Lukaşenko’nun istifasını istediler. Bu süreçte özellikle başkent Minsk, polisin uyguladığı şiddet görüntülerine sıkça tanıklık etti. Protestolar Yılı olarak da tarihe geçen 2020’nin 18 Ağustos’unda Batı Afrika ülkelerinden Mali’de askerler yönetime el koydu. Seçilmiş Başkan görevden ayrılmak zorunda kalırken, uzun süre sokaklarda protesto eylemi yapan göstericiler bir an önce demokratik sisteme geri dönülmesini talep ettiler.

23 Ağustos’ta ABD’nin Wisconsin eyaletinin Kenosha kentinde Jacob Blake isimli bir siyahın polis tarafından sırtından vurulması bu ülkedeki sosyal gerginliği yeniden yükseltti ve protestolar ile sokak çatışmaları yeniden başladı.

Rıusya’da Putin karşıtı, muhalif isimlerden Aleksey Navalny’nin bir uçak yolculuğunda zehirlenmesi ve Japonya’da Başbakan Şinzo Abe’nin sağlık sorunları nedeniyle istifası Ağustos ayına damga vuran diğer önemli gelişmelerdi.

Ağustos ve Eylül aylarında Doğu Afrika’da yaşanan çekirge istilası, kuraklık ve ardından başgösteren kıtlık, ard arda gelen doğal felaketler ve insan eliyle ortaya çıkan kaotik ortam 2020 yılının bir “uğursuzluk yılı” olarak nitelenmesine yol açtı.

Eylül ayında BM Genel Kurulu ilk defa Türkiye’nin Başkanlığında toplandı. Genel Kurul Başkanlığına seçilen Büyükelçi Volkan Bozkır Türkiye adına bu görevi yerine getirirken, ilk konuşmasında, dönem başkanlığı sırasında corona virüs ile mücadelenin birincil önceliği olacağını söyledi.

DAĞLIK KARABAĞ’DA YAKLAŞIK 30 YIL SONRA ÖZGÜRLÜK

27 Eylül’de ise, Ermeni güçlerinin cephe hattındaki Azeri sivil yerleşim birimlerine ateş açması üzerine çatışmalar başladı. Ermenistan'ın işgali altındaki Dağlık Karabağ'da 6 köy yerleşiminin yeniden ele geçirilmesi Azerbaycan'da büyük sevinç yarattı.

Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’a yönelik özgürleştirme harekatı dünya gündeminin ilk sıralarına yerleşti. 10 Ekim'de Uluslararası Kızılhaç Komitesi desteği ve Rusya arabuluculuğunda hem Ermenistan hem de Azerbaycan tarafından kabul edilen insani ateşkes resmen yürürlüğe girse de uzun sürmedi. Azerbaycan Ordusu Karabağ içlerine doğru ilerleyerek bölgeyi büyük ölçüde özgürleştirdi. Dağlık Karabağ'ın ikinci en büyük şehri Şuşa'nın Azerbaycan kontrolüne geçmesi sonrası 9 Kasım 2020 tarihinde, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in arabuluculuğu ile Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan tarafından Ateşkes Antlaşması imzalandı. Bu anlaşma ile; Ermenistan'ın aşamalı geri çekilmesi, Rus barış gücünün 5 yıl süreyle çatışma bölgesine konuşlanması, Azerbaycan'a Ermenistan üzerinden bir koridor aracılığıyla Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’ne doğrudan kara erişiminin sağlanması kabul edildi.

Azerbaycan'ın savaş sırasında ele geçirdiği bölgelere ek olarak Kelbecer, Ağdam ve Laçın rayonları Azerbaycan'a iade edildi. Ermenistan’da anlaşmaya karşı çıkan gruplar protestolara başlarken, tarihi bir işgal de bu şekilde sona erdi.

Ekim ayında ise Kırgızistan’da yapılan seçimlere hile karıştırıldığı iddiasıyla başlayan karışıklık sonucu Cumhurbaşkanı istifa etti ve ülkede yeniden seçimlere girme konusunda siyasi gruplar arasında uzlaşmaya varıldı.

Ekim ayında ayrıca KKTC, önemli bir siyasi değişime sahne oldu. Önce KKTC sınırları içerisinde bulunan ve 46 yıldır kapalı olan Maraş'ın kamuya ait olan sahil kısmı kullanıma açıldı. Ardından, Cumhurbaşkanlığı seçimini ikinci turda Ersin Tatar kazandı.

YENİ BAŞKAN; JOE BIDEN

ABD’nde düzenlenen Başkanlık Seçimlerinin galibi ise uzun süren sayım işlemlerinin ardından Joe Biden oldu. Donald Trump’ın itirazlarına rağmen sonuçlar adım adım resmileşti. Trump’ı koltuğundan eden ekonomik kriz ve küresel salgın, ABD’nin öncelikli sorunları olarak gündemdeki yerini korudu.

25 Kasım’da futbol dünyası bir efsaneyi kaybetti... Arjantinli futbolcu Diego Armando Maradona 60 yaşında hayata veda etti. Ölümünün ardından ülkesinde üç gün yas ilan edildi. Futbolcunun cenazesi, alkışlar, ıslıklar, tezahüratlar ve gözyaşlarıyla toprağa verdi. 26 Ocak’ta Amerikalı basketbolcu Kobe Bryant’ın bir helikopter kazası sonucu ölümünden sonra, spor dünyası da 2020’yi “uğursuz yıl” olarak tanımlamıştı.

27 Kasım’da ise İran’da infiale yolaçan bir suikast olayı yaşandı. İran'ın askeri nükleer programının mimarı bilim insani Muhsin Fahrizade Tahran yakınlarında düzenlenen suikast sonucu hayatını kaybetti. Fahrizade'nin aracına pusu kurularak öldürülmesinin ardından gözler İsrail'e çevrildi. İsrail saldırıyı üstlenmese de İran'dan, özellikle sertlik yanlılarından intikam açıklamaları geldi.

Küresel salgınla ilgili konuların, özellikle aşılama süreciyle ilgili haberlerin öne çıktığı Aralık ayının en çarpıcı başlıklarından biri, uzayda yaşanan sıradışı bir görüntüye ilişkindi. 21 Aralık’ta en uzun gecenin yaşandığı karanlığın ortasında Jüpiter ve Satürn gezegenleri adeta buluştu. 800 yıldan bu yana ilk defa birbirlerine bu derece yaklaşan ve adeta tek gezegen görüntüsü veren Jüpiter ve Satürn’ün sıradışı buluşması tatsız 2020’ye veda, umut beslenen 2021 için güzel bir başlangıcın sembolü olarak kabul edildi.

2020’YE VEDA EDERKEN

Dünyaca ünlü tarihçi Noah Harari, “yaşadığımız zamanın” sarsıcı değişim ve etkilerini önemsemekle birlikte, geçmişe yönelik şöyle bir tanım yapmayı da ihmal etmiyor; “Tarih çok az insanın ‘yaptığı’, geri kalanların da tarla sürdüğü veya su kovaları taşıdığı bir şeydir”.

“Yüzyıllar öncesine yönelik bu tür tanımlar” tartışılmaya devam edecek. Ancak 2020’de yazılan tarih; siyasi lider, asker ya da bürokrat elitin hikayeleri değildi. 2020, kollektif bir mücadelenin tarihiydi. Tüm sağlık çalışanları, tedarik zincirindeki her görevli, evinde-ofisinde karantina uygulayan çalışanlar 2020 Almanağındaki gerçek kahramanlardı. Maske, sosyal mesafe ve hijyen kurallarına harfiyen uyan insanlar, 2020’ye damgasını vurdu. Bir başka ifadeyle; 2020’nin tarihi yazılırken, muhakkak ki tarla süren veya kova taşıyan adamın hikayesi unutulmayacak!..

2020 belki değişimlerin, büyük bir dönüşümün miladı olacak, ama tüm duyarlı insanların, elbirliği ile cehalet ve kayıtsızlığa karşı mücadele ettiği, muhtemelen bundan önemli dersler çıkardığı bir yıl olarak kayıtlara geçecek

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Dünya Haberleri