SAVAŞ TUTSAKLIĞI

Çidem Ayözger Ergüvenç

Covit-19 sanki bir dünya savaşı gibi yayıldı. Nasıl büyük savaşlardan her ülke şu ya da bu ölçüde etkilenirse; şimdiki durumdan doğal olarak Türkiye de payına düşeni alıyor. Tüm savaşlarda, kurunun yanında yaş da yanar hesabı, hiç suçları,  günahları olmayan insanlar en çok etkilenenlerin başında gelir. Çoğu savaş tutsağı böyledir. İçinde yaşadığımız durumun günahsız tutsakları da Türkiye’deki +65 yaş grubu oldu.

Şu anda bir “küresel salgın” yaşıyoruz. Neden Türkçede böylesi çok güzel bir anlatımı varken inatla “pandemi” deniyor hiç anlamıyorum. Epidemi bölgesel salgındır ama nedense ona da epidemi demekte ısrar ediliyor. Gençlere üzülüyorum, birçok deyimin güzelim Türkçeleri varken yabancı sözcükler dile yerleşti. Yetişmekte olanların ana dilleri gelişemiyor, çoğunun yabancı dil bilgisi de yok ya da çok yetersiz, sonuçta zavallılar dilsiz yetişiyorlar! Aslında gençlerin eğitimindeki yanlışlar bambaşka bir yazı konusu olabilir.

Toplum geneline, konulmuş olan kısıtlamalar konusunda bir rahatlık sağlandı ama +65 savaş tutsakları bunun dışında tutuluyor.

Bizler yalnızca haftada bir sokağa salıveriliyoruz, hoş iki kez salınıversek ne işe yarar? Psikolojisi bozulmuş, kalp, damar, sindirim sistemi v.b. rahatsızlıkları büyük ölçüde artmış insanlara, doktorları günde en az yarım saat yürümeniz gerekir öğüdünü verirken haftada bir ya da iki sokağa salıverilmek ne iş? Bir de üstüne hava durumuna göre de salıverilme saatlerimiz ayarlanmıyor. Sanki robotlar bizim programımızı ayarlıyorlar; meteoroloji bilgileriyle ilgilenmiyorlar, bu önemli konuda akıl yürütemiyorlar. Bir hafta çıktık, Temmuz sıcaklarından öldük, bir başka hafta çıktık sağanak halinde yağan yağmurdan ıslık sıçanına döndük; kimin umurunda? Şimdi, haftalarca evlerinde tutsak olan +65 hamlamış vücutlarıyla saat 14:00den başlayarak salıveriliyoruz. Bu “salıverilme” tabiri çok çirkin biliyorum ama gerçekler acıtır!

 Kavurucu yaz sıcakları kapımıza dayandı. Sabah 07:30-11:30; öğleden sonra 16:00-19:00 arası insancıklar geçici özgürlüklerine kavuşsalar da saygın birer insan olduklarını, biraz da olsa korunup kollandıklarını anımsasalar nasıl olur? Bu tutsaklık aslında insan haklarına aykırı!

Yazlıklara gitme izni çıktı. Devletten izin alıp gidebiliyoruz ama yine +65 kısıtlaması. “Git deniz kenarına, bak denize ama girip yüzeme; sen tutsaksın, kedinin ciğere baktığı gibi bakarsın böyle. Doktorlar yaşına göre yapabileceğin en güzel spor yüzmektir diyorlar, ama doktorlardan bana ne; senin için yararlı olanın ne olduğuna yalnızca ben karar veririm. Çünkü sen benim tutsağımsın” mı demek isteniyor?

Acaba diyorum ilke olarak bu insanların ilaç, bakım, emeklilik gibi çeşitli giderlerinden kurtulmak için bu yaş grubundan kurtulalım da paralar bize kalsın diye mi düşünülüyor doğrusu çok merak ediyorum. Ne diyeyim sebep olan bin beter olsun. Aman lütfen, sakın yanlış anlamayın; kuşkusuz sebep olan derken Covit-19’u kastediyorum.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.