(Hakkâri’de düne denk gelen, erlerimizi kendimiz de şehit ederiz türü, talihsiz hadiseleri saymaz isek..)
10 Kasımlarda artık yas tutmuyoruz.
Buna en çok da, (kendi deyimi ile sap gibi durmaktan kurtulduğu için) 13. Cumhurbaşkanımız seviniyor olmalı.
Belli ki, 13 rakamını “uğursuz” sayıyordu.
Kendisini Tek Adam ve 1 numara ilan edip, tarihi kendisinden başlatması da herhalde bundandı.
Cumhuriyetin Kurucusu’na şimdilik usturuplu ve örtülü; 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye ise açık savaş yürütmesi acaba nedendi?
***
Bizce “en yeni”yi kendisinin temsil ettiğine, kendinden öncekilerin ve hatta Abdullah Gül’ün bile eski Türkiye’ye ait olduğuna inanıyor, iman ediyor.
***
Dün bile, Atatürk’ü hayırla anmak yerine, tarihin çöplüğünde malzeme aramaya devam etti:
“Tek parti ekibi ellerinden gelse Türkiye’yi Alman Nazizmi, İtalyan faşizmi veya Sovyet sosyalizmine sürükleyecek zihin yapısına sahiptir” dedi.
“Tek parti” ekibi dediği, Atatürk ve arkadaşları. Atatürk 80 yıl önce göçüp gitmiş, İnönü ise 45 yıl önce..
Dünyada ise ne Alman nazizmi kalmış ne İtalyan faşizmi ne de Sovyet sosyalizmi!
Artık, çok şükür, birçok ülkenin kendine özgü, yerli ve milli diktatoryası var.
ABD’nin bile kimse ile trampa etmeyeceği bir Trump’ı var.
Keşke Saray’ın danışmanları Reis Bey’in nutukları için bu konularda da biraz malumat devşirseler özellikle de böyle önemli günlerde.
Neden varsa yoksa hep “Cumhuriyetimizin ilk dönemi”?!
Bir parti lideri, elbette çaresiz kalınca geçmişten polemik malzemesi de üretebilir.
Ancak o bu işi “cumhurbaşkanı sıfatı” ile yapıyorsa biraz dikkatli ve özenli yapmalıdır.
Elbette niyeti halisane. Her şey doların istikrarı, Damadın başarısı ve bulanıklaşan siyasi ve iktisadi durumu perdelemek için.
Yöntemi ise artık standartlaştı. Biraz tarih, çokça dindarlık biraz da kindarlık.
“Andımızı savunanlar, Türkçe ezan isteyenlerdir” demesi de bundan.
Hep bir taşla iki kuş kafası.
Bu kafaya kimsenin gidip kafa atacak hali yok.
“Tek parti ekibi” ve “iki ayyaş” dediği insanlar için arada bir “camileri yıktılar, ahır yaptılar!” demeyi ihmal etmiyor.
***
Oysa CHP’nin 1. ve 2. genel başkanları gibi 3. genel başkan Bülent Ecevit’in ailesi de İslamiyete derin inançları saygıları olan birbirinin neredeyse aynı anlayışta olan Osmanlı aileleri.
Üçü de oğullarına İslam peygamberinin adı olan Mustafa adını vermişler.
Mustafa Kemal, Mustafa İsmet ve Mustafa Bülent. (Bakınız: TBMM tutanakları)
Elbette AKP liderinin baba veya dede olarak kendi takdiridir. Polemik konusu yapılamaz. Ama Tayyip Bey, ne oğullarına ne de torunlarından birine Mustafa adını vermemiştir.
***
Bugünkü devlet şemasına göre doğrudan Saray’ın bir bürokratı olan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, dün artık başına ne düştü ise, aniden kalkıp “Keşke Atatürk yerine Yunan gelip gelseydi” sözü ve “fesi” ile şöhrete ulaşan malum herif-i naşerife ziyarette bulundu.
Bu ziyaret saygı anlamında sorunlu bir ziyaret oldu. Çünkü, Fesli’yi Cumhurbaşkanı bile çoktan ziyaret etmişti.
Saygı denen şey kıldan ince, kılınçtan keskincedir.
Bu konuda en özenli, en duyarlı saygı örneğini Ankara Büyükşehir Belediyesi vermektedir.
Bilindiği üzere Cumhuriyet tarihimizin at üstünde duramayan ilk ve tek Başkomutanı Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Başbakanlığının ilk günlerinde yaptığı, ata binme gösterisi bir kaza ile sonuçlandığı için Erdoğan “at defterini” kapatmıştır.
Ankara Belediyesi ise büyük bir hassasiyet göstermekte, Cumhurbaşkanına dolaylı da saygısızlık olmasın diye, Atatürk’ün Ankara Ulus Meydanı’nda bulunan at üstündeki heykeline ve ata karartma uygulamaktadır.
Cumhur artık, Reis’inden beklemiyor. Ama benzer saygıyı herkesin herkesten bekleme hakkı vardır.