Bugünlerde sinemalarda "Seberg" adıyla bir film gösterime girdi. Başrolünde Kristen Stewart var ve tam da ona göre bir film.
Filmde bir zamanlar genç kızların idolu olan Amerikalı film yıldızı Jean Seberg'in hayatı anlatılıyor. Jean Seberg, çok genç yaşta üne kavuşmuş ancak kafasına eseni yapmakta direnen genç bir kadın.
Amerika'da bir siyahi hareketi olan "Kara Panterler" örgütüne bir şekilde tanışıp parasal yardımda bulununca, başında Edgar Hoover'ın bulunduğu Amerikan Federal Polisi FBI peşine düşüyor. Sonra da genç yıldızı karalamak için inanılmaz bir kampanya başlatıyorlar.
Sonra da kadının, bir siyahi ile ilişkisinden yola çıkarak, "Zenci bebek doğuracak" yalanını uyduruyorlar. Hatta öyle ki, Amerika'nın en ciddi yayın organlarını da bu kara propagandaya alet ediyorlar. Önce Los Angeles Times sonra da Newsweek Dergisi bu yalanı yazıyor.
Burada da amaç, beyazlar arasında "İdol" olan genç kadını gözden düşürmek, başarılarını yok etmek ve yaptığına pişman etmek.
Bir insanın hayatının, arkasında devlet olan polis gücüyle nasıl karartıldığını filmi izleyince daha net görebiliyorsunuz. Tıpkı Ahmet Kaya'nın şarkısındaki sözler gibi: "Yasal Mermisiyle bir komiser yaklaşmakta!"
Gerçek hayatta Jean Seberg, erken doğum yapmış, iki günlük bebeğinin siyah olmadığını kanıtlamak için de tabutunu açık bırakarak herkese göstermişti. (Bir kadının böyle bir duruma düşürülmesinin zorluğunu tahmin edebilirsiniz.)
Ancak filmde, böyle bir sahneyi nedense kullanmamışlar. Herhalde yönetmenin içi elvermedi.
Filmi daha fazla anlatmayayım, gidin izleyin. Beğeneceksiniz. Belki de Kristen Stewart bu rolüyle seneye Oscar adayı bile olabilir.
Ben asıl size Seberg dışındaki film kahramanlarını anlatayım.
Biri filmle oynayan Kristen Stewart'ın kendisi. Hollywood'un yeni yetişen kadın yıldızlarından olan Stewart, filmde canlandırdığı Jean Seberg'in bir eşi. İsyankâr, kafasına göre takılan, özel hayatında dediğim dedik. Bu filmiyle bence Oscar'ı da hak ediyor.
Sözünü edeceğim ikinci kişi ise, filme konu olan Jean Seberg'in peşine polis teşkilatını takan eski FBI Başkanı Edgar Hoover.
Aslında bu Edgar Hoover insan olarak beş para etmez, tipik bir hasta.
Ancak 1924 yılından öldüğü 1972 yılına kadar neredeyse 52 yıl boyunca FBI'ın başında kaldı.
Bir kadın, siyasi, aydın düşmanıydı. Beğenmediği ne kadar kadın, aydın ve siyahi varsa hayatını duman etti.
Rüşvetçiydi. Zenginlerle oturup kalkıp, onlardan para alırdı.
Şantajcıydı. Herkesin dosyasını tutardı. Buna başkanlar da dâhildi, bu yüzden 50 yılda 8 başkan değişti, hiçbiri onu görevden almaya cesaret edemedi.
Eşcinsel karşıtı gözüküyordu ama bizzat kendisi eşcinseldi.
John Kennedy suikastında ise açıkça rolü olduğu söyleniyordu.
Bu kadar kötü özelliklere sahip birinin FBI gibi insanların hayatını karartabilecek bir polis teşkilatının başında yarım asır kalması tabii ki bir facia. Bir de böyle bir adama medya organlarının destek verdiğini düşünün.
Neyse ki hepsi tarihte kaldı.