Ülkemizde seçim tartışmaları gündemdeki yerini korurken, kamuoyu şirketleri de araştırmalarını bir bir açıklanmaya başladı. Taraflı tarafsız tüm anketlerin ortak noktası; yaklaşık yüzde yirmi-yirmi beşleri bulan kararsızların varlığı.
Birçok kesimin birer ikişer partiyle temsil edildiği, siyasi yelpazede geçmiş dönemlerin en güçlü aktörleri olan, hatta dünya siyasetinde bile sürekli güçlü şekilde temsil edilen merkez partileri ne hikmetse Türkiye siyasetinde kendine yer bulabilmiş değil.
En son ANAP-DYP birleşmesiyle gündeme gelen ancak iddialara göre DYP genel başkanı Mehmet Ağar ve yardımcılarının Fetö tarafından İkna! edilerek engellenen merkez sağ birleşmesi, seçmenlerin başka tercihlere yönelmesine neden oldu. İlk dönemler merkez siyaset anlayışını benimseyen Ak parti bu nedenle diğerlerini aratmadı ancak giderek eksen kayması ve merkez partiden, milliyetçi-muhafazakâr çizgiye dönüşmesiyle başta adalet, ekonomi, eğitim, dış politika ve kadın hakları olmak üzere ülkenin tüm dengelerini değiştirmiş oldu. İtiraz sesleri yükselip ülkenin bu halde yönetilemeyeceği tartışılmaya başlanınca merkez partilerinin eksikliği anlaşılmış oldu.
Merkez sağ önce Meral Akşener’e umut bağladı. MHP’den ayrılan Akşener beklentilerin aksine ülkücü bir kadroyla yola devam etti. Akşener, MHP ve Ak partiden aldığı oylarla partisini üçüncü parti konumuna yükseltti, ancak merkez sağ boşluğu giderilemedi.
Ali Babacan’ın ilk çıkışları merkez seçmende büyük bir umut yarattı. Partileşme sürecinde birlikte yürüdüğü merkez siyasetçileri parti dışında tutan Deva da merkez seçmenler için bir umut kapısı olmaktan çıkmıştı.
Merkez sağ siyasetçileri bir parti kurmak için çeşitli çalışmalar yürüttü ancak bazı siyasetçilerin egosu yüzünden bu partileşme süreci de sonuçlanamadı. Merkez sağın önemli ve etkili isimlerinden Erkan Mumcu, mevcut konjonktürde siyasete girmeyi uygun görmedi.
İşte kamuoyu araştırmalarında kararsız görünen kesim bir partiyle temsil edilemeyen merkez sağ seçmenidir. Kararsızlar bu haliyle bile ikinci durumdadır, güven duyulan kadroların sahaya çıkarak; akılcı, demokrat, çağdaş fikirleriyle ülke yönetimine talip olduklarında, yeniden birinci parti olabilecekleri düşünülüyor.
İşte bu merkez seçmen realitesini gören Meral Akşener strateji değişikliğine gitti. Önce partiyi katı bir “milliyetçi-muhafazakâr” kimlikten dönüştürmek için, bu kesimlerin etkili isimleri Koray Aydın ve Yavuz Ağıralioğlu’nu geri çekti. Akşener’in merkez, özellikle de merkez sağın bazı önemli isimleriyle bir araya gelerek partiye davet ettiği ve görüşmelerin sürdüğü ileri sürülüyor. Tüm bunlar planlandığı takdirde İYİ partinin bir yükselme eğilimine girebileceğini görebiliriz.
Bu durumda merkez de CHP-İYİ parti-DP ittifaka devam ederken, Saadet, Deva, Gelecek, BTP belki Yeniden Refah partisi de yeni bir “muhafazakâr ittifak” ile seçimlere gidebilir. Ak parti millet ittifakında yer alan diğer muhafazakâr partileri “millet ittifakının gizli ortağı HDP” olduğu iddiasıyla suçluyor ve kendi tabanında bu partileri gidecek seçmenleri engelliyordu. Bu suçlama da ortadan kalkınca Ak partiden “muhafazakâr ittifaka” bir kayma olması düşünülebilir.
Bazı çevreler yeni çıkartılan seçim yasasıyla birlikte erken genel seçimin önünün alındığını iddia ediyor, ancak erken genel seçim hatta baskın bir seçim hala gündemde. Cumhur ittifakı durumun kendi lehlerine geliştiğini gördükleri anda, cumhurbaşkanının istifasıyla 45 günde baskın seçim kararı alabilir. Bu durumda: seçmen kurullarının oluşması dışındaki maddeler uygulanmaz, baraj yeniden yüzde 10 olur, “artık” oylar yeniden diğer partiye sayılabilir. Muhafazakâr ittifak yüzde 10 barajına takıldığı ve oylar Ak partinin güçlü olduğu yerlerden alındığı için, bu “artık” oylar millet ittifakından alınıp cumhur ittifakına yazılmış olacak. Bunun sonucunda da cumhur ittifakının milletvekili sayısında büyük bir azalma söz konusu olabilir. Muhafazakâr ittifak oluşmazsa Ak partinin muhafazakâr seçmene “oylarınızı CHP ve HDP’ye vermiş olacaksınız” suçlamalarıyla kendi tabanındaki kaymayı engellemiş olacaktır. Yani iki durumda da kazanan Ak parti olması hesabı yapılmış.
Vatandaşın muhalefet partilerine kızma nedenlerinden biri de; muhalefetin çözüm ve politika üretememesinden kaynaklanıyor. Bu duruma göre muhalefetin aldığı bir önlem veya karşılık var mıdır?