ŞEHİR DEVLETLERİNE DOĞRU ( 20 – 200 - 2000 - 5000)

Prof. Dr. Anıl Çeçen

Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN 

 

Türkiye Cumhuriyeti , bütün dünya  beklenmedik gelişmeler ile sallanırken  ve  küresel alanda çok ciddi  hegemonya kaymaları yaşanırken  , yerel seçimler üzerinden  şehir devletlerine doğru  bir yeni yönelişin içine girmiştir . Ulus devletlerin parçalanmasına , federasyonların dağılmasına ve ülke devletlerinin de şehirler üzerinden küçük  yönetim birimlerine  sürüklenmesine yol açacak kadar ciddi boyutlarda bir  şehir devletleri olgusu , uluslararası konjonktürün  bugünün dünyasına dayattığı bir yeni gelişme olarak öne çıkmaktadır .İnsanlığın gelecekte  ulus ,ülke ya da  bölge devletleri yerine şehir devletlerinde yaşayacak bir duruma gelmesi , dünya düzeni üzerinde çok ciddi  derecede değişimi gündeme getirmektedir. Yeryüzü kıtalarının üzerinde  var olan devlet düzenleri  çerçevesinde  yayılmış bir doğrultuda yaşamakta olan insanların , gelecekte  kentlerde toplanması  ya da şehir devletleri yapılanması içinde  yaşamaya zorunlu kılınması , uluslararası alanda önümüzdeki dönemde  hem büyük sorunlara hem de  beklenmedik değişimlere yol açacak gibi görünmektedir .                                                                                                                    

 

İki kutuplu dünyadan uzaklaşmakta olan eski dünya düzeni  çeyrek yüzyıllık bir zaman dilimi sonrasında  tek kutuplu bir dünya için dönüştürülmeye çalışılırken, bu durumun tamamen aksi bir yönde  çok kutuplu yeni bir yapılanma süreci ile karşı karşıya kalmıştır . Tek kutup yönünde dünyanın yeniden yapılandırılması için devletleri ve halkları baskı altına alan  küresel sermayenin dayatmalarına önceleri ses çıkartmayan  uluslararası kamu oyu  , çeyrek asırlık bir zaman sonucunda  birden çok kutuplu yeni bir yapılanma oluşumu ile karşılaşmıştır . İki kutuptan tek kutba dönüştürülmek istenen  yeni dünya düzeni aşamasında  birden çok kutuplu bir durumun ortaya çıkması ,küresel sermayenin oyunlarını bozmuş ve bu durumda dünya   tek merkezci yönelişten ayrılarak çok merkezli bir oluşumun içine girmiştir .İkiden teke geçiş olamayınca çokluk olgusu öne çıkmış ama bu çokluğun ölçüsünün ne olacağı  zaman içinde kaç merkezin ortaya çıkacağı belirsiz kalmıştır . Büyük devletlerin sayısının artması   devletler arası çekişme ve rekabeti artırırken , orta boy devletler de yarışa aktif bir biçimde girerek  ve  sahip oldukları jeopolitik konumlarından yararlanarak , büyük devletler ile  yarışa kalkmışlardır .

 

Büyük  devletlerin  sayılarının artmasıyla birlikte çokluk öne geçince  , devletler arası siyasal mücadeleler çok daha değişik yönlere doğru gitmiş ve her devlet daha büyük olmaya çalışırken , diğer devletleri  küçültmek  doğrultusunda  parçalayabilmenin  çabası içine girmiştir. Bu nedenle ,küreselleşme döneminde  var olan devletlerin bazı bölgelerinde bağımsızlık hareketleri dışarıdan desteklenmiştir . Büyük bölgelerin imparatorluklardan kopması ile ulus devletler , küçük bölgelerin devletleşmesi ile eyalet yapılanmaları  ve de   eyaletlerin içindeki şehirlerden birisinin büyüyerek  merkez olarak öne geçmesiyle de  şehir devletleri  oluşumu devreye girmiştir . Günümüz koşullarında  geçmişten gelen bir değişim sürecinin, devletlerin yapısını ve sayısını  değiştirdiği  yaşanan siyasal gelişmelerin ortaya çıkardığı tablo ile  belli olmuştur . Orta çağın şehir devletleri yapılanması  beş yüzyıl sonra yeniden gündeme gelirken , dünya tarihinin iyi okunması ve tarihsel süreç içinde de her yönü ile  insanlığın gelişimi değerlendirilmek durumuna gelmiştir .Orta çağ sonrasında öncelikle  derebeylik , sonra krallık , daha sonra imparatorluk  ve sonraki aşamada ise ulus devlet  modelleri  dış konjonktürde öne çıkarak  değişimin yönünü belirlerken , şimdi de belirli bölgelerin  sınırları içinde bulundukları  ülkelerden koparak devletleşmeye yönelmeleri ile  insanlık yeni dönemde bir eyalet devleti modeline doğru bir  kayma içerisine girmektedir . 
 

Yirminci yüzyıla girerken imparatorluklar dönemi sürmekte ve bu doğrultuda yeryüzünde 20 devlet bulunmaktaydı . Birinci ve ikinci dünya savaşlarının getirmiş olduğu yıkıntılar ve imparatorlukların dağılmasıyla  dünya haritasındaki devlet sayısı  giderek artmıştır . İmparatorlukların parçalanması sürecini destekleyen bir başka gelişme de  Avrupa devletlerine bağlı bulunan sömürgelerin bağımsızlık savaşlarını kazanarak , ayrı devletler haline dönüşmesi ile  var olan devlet sayısı hızla artmıştır .Dünya savaşları sonrasındaki devlet oluşumlarını sonraki aşamada sömürgelerin  devletleşmesi izlemiştir . Yirminci yüzyılın ikinci yarısındaki sömürgelerin bağımsızlığı , sonraki aşamada  bazı büyük federasyonların  da dağılmasına giden yolu açmıştır . Özellikle sosyalist sistemin çöküşü üzerine yirmiden fazla yeni devlet dünya sahnesinde yerini alınca, bu kez devlet sayısı 200’ü bulmuştur . Yirminci yüzyıla girerken 20 olan devlet sayısı  bu yüzyıldan çıkarken 200 e ulaşarak  , bugünkü  siyasal haritanın ortaya çıkmasında etkili olmuştur . Bir anlamda insanlık yüz yıllık bir zaman dilimi içinde, var olan devlet yapılarının dağıtılması üzerine  180 devlet daha  kazanmıştır . Ulus devletlerin tarih sahnesine çıktığı bir aşamada, parçalanan imparatorlukların bölgeleri ile  eski sömürgelerin teker teker uluslaşarak devlet modeli değiştirmesiyle birlikte, bir asırlık dönem içinde  devlet sayısının 20 den 200 e çıktığı görülmektedir . Birleşmiş Milletler örgütünün  tarih sahnesine çıkması üzerine , yeni kurulan devletlerin hepsi bu büyük uluslararası örgütün çatısı altında yer alarak insanlık  dünyasının birer parçası haline gelmişlerdir . 
 

Yirminci yüzyıl biterken  sosyalist sistemin dağılması devlet sayısını  birden 200 e çıkarırken , var olan devlet yapılarının  bölünmesi ya da parçalanması  süreçleri öne çıkmış ve bütün dünya ülkeleri bu durumdan etkilenerek yeni bölünme senaryoları ile karşı karşıya bırakılmışlardır .İmparatorluklardan ulus devletlere geçerken devlet sayısı  20 den 200 e geçmiş, yirmi birinci yüzyıla girerken  yeryüzü kıtaları   200 civarındaki ulus devlet ile  yirmi birinci yüzyıla doğru  giriş yapmıştır . Bugün var olan dünya haritası üzerinde 200 civarında  ulus devlet yer almakta ve dünya  yirminci yüzyıla 20 devlet ile girerken ,yirmi birinci yüzyıla ise 200 devlet ile girmek durumunda kalmıştır . İlk ve orta çağ dönemlerinde devlet  biçimleri şehir devleti olarak devam ederken , yeni  çağda  imparatorluk olarak sürmüş ve  yakın çağa gelince modernleşmenin yaratmış olduğu ulus devletler modeli ile devlet sayısı 200 e ulaşmıştır . 5 büyük kıtada  8 milyar insan yaşarken  , üç yüz yılda oluşan uluslaşma olgusu ile  200 civarında ulus devlet  20. Yüzyılın  siyasal modeli olarak insanlık tarihinde yerini almıştır . Yüz yılda devlet sayısının 20 den 200 e çıkması yaşam biçimlerini değiştirmiş ve sonraki dönemlere geçişi hızlandırmıştır . Üç asırlık bir oluşum süreci sonrasında ulus devletler  dünya haritasının merkezi konumuna gelmişlerdir . Bilimsel devrimler , coğrafi keşifler ve  ilerleyen teknolojinin getirdikleri ile , ulus devletler çağdaş uygarlığın önde gelen temsilcileri olarak  insanlığın yaşam düzenlerinin belirlenmesinde etkin olmuşlardır . Çağdaşlık yolunda meydana gelen değişiklikler , insan toplumlarının zamanla uluslaşmasına yardımcı olmuş ve uluslaşan toplumlar da  kendi ulus devletlerini oluşturmaya doğru yönlendirilmişlerdir . 

 

Küreselleşme süreci ile birlikte siyasal egemenlik yavaş yavaş tekelci şirketlerin eline geçmesiyle birlikte ,siyasal güçler arasındaki savaş da  büyük şirketler  öne geçmiştir . Ekonomi üzerinden bütün dünyayı kontrol etmeye yönelen  küresel sermayenin şirketleri  devletler ile karşı karşıya kalınca , üzerlerinde devlet kontrolü istemedikleri   ve  vergi ödemekten kaçındıkları   için ulus devletleri parçalanmaya doğru sürüklemişlerdir .İmparatorlukların parçalanmasıyla ulus devletler  tarih sahnesine çıktığı gibi, egemen güçler  bu kez yirmi birinci yüzyılda   da benzeri bir  geleceği  ulus devletler için hazırlayarak, bu devletlerin içinde yer alan belirli bölgeleri eyalet devletler biçiminde ortaya çıkarmaya çalışmışlardır .Bugünkü aşamada 200 devletin  bölünerek  eyaletlerin ortaya çıkartılması  yolundan devlet sayısını  yüzyılın sonuna doğru 2000 e çıkarma gibi bir eğilim içine girmektedirler .Yeni yüzyılın koşullarında  5 kıtada 2000  eyalet devletinin  yer alabilmesi için küresel şirketlerin elbirliği içinde  ulus devletlerin siyasal ve hukuksal yapıları ile oynadıkları görülmektedir .  Bu nedenle küreselleşme akımının başlamasıyla birlikte bütün dünya  savaş ve iç çatışma alanlarına dönüştürülmüştür . Bütün etnik gruplar ,  dini cemaatlar  ve kültürel toplulukların   küresel şirketlerin desteği ve yönlendirmesiyle  yaşadıkları bölgede kendi eyalet devletlerini oluşturmaya doğru yönlendirildikleri  ve bu  amaçla batı kapitalist sistemi tarafından desteklendikleri  çeşitli olaylar ile doğrulanmaktadır. Devletler var olan düzenleri içerisinde geleceğe dönük yeni siyasal ve yönetsel yapılanmalara reform programları içinde  giderek güçlenmeye çalışırken , küresel şirketler güçlenen devletlerin denetimi altına girmemek için  onları bölerek devre dışı bırakabilmenin  yollarını aramaktadırlar . Eyaletleşme aşamasının tamamlanmasıyla  birlikte iki yüz ulus devlet parçalanacak  ve ortaya iki bin eyalet devleti çıkacaktır . Böylece , yirmi birinci yüzyıla 200 ulus devlet ile giren  dünya , bu yüzyıldan çıkarken   2000 devlete sahip olarak yirmi ikinci yüzyıla girecektir . Böylece devlet sayısı  önce 20 den  200 e  ve daha sonra da 2000 sayısına ulaşacaktır . Orta çağ sonrasında  dünyayı yönlendirme gücüne erişen küresel merkezler , kendi hegemonyalarını koruma çizgisinde model değişiklikleri üzerinden devlet sayısının artmasını  her zaman desteklemişlerdir . 

 

Küresel güçlerin planları doğrultusunda yirmi ikinci yüzyıla  2000 eyalet devleti ile girecek olan insanlık , bölünme  ve parçalanmanın giderek hızla artması sonucunda  eyaletlerin dağılması  sürecini de  yaşayacaktır . Bu doğrultuda her eyalet bölgesinde var olan şehirler arası rekabet öne çıkacak  ve tıpkı krallıkların savaşarak imparatorlukları yaratması gibi eyaletlerdeki kentler de  çatışma ve çekişme içinde büyüyerek  ve  güçlenerek  şehir devletlerinin ortaya çıkmasına giden yolu açacaklardır .  Böylece , 22.yüzyıla 2000 eyalet devleti ile girecek  olan insanlık,  giderek  artan nüfusun yarattığı baskılar  doğrultusunda  eyaletlerin şehir devletlerine bölünmesiyle , bütün dünya kıtalarının üzerinde  var olan kentlerin  kendi alanlarında devletleşmeleri oluşumunu yaşayacaktır .Ulus devletlerin sınırları içindeki bölgelerin kendilerini yönetme hakkını ellerine geçirmesiyle, ortaya çıkan  eyalet devletlerinin içinde yer alan kentlerin zamanla büyümeleri ve bağımsız yönetim birimleri aşamasına gelmeleri üzerine eyalet devletlerinin de iç karışıklıklar üzerinden bölünme aşamasına doğru sürüklenecekleri görülmektedir . Özellikle giderek artan nüfusun zorlamasıyla eyaletler içinde barındırdığı toplumsal  yapıyı yönetemez bir aşamaya geldiği noktada , kentlerin kendi yollarına giderek  devletleşmeye  yöneldikleri görülecektir . Siyasal gelişmeler giderek artan  nüfusu  yönetebilme doğrultusunda  yeni ortamlar  yaratacak  ve böylece  ulusal toplum yapılarının  çözülmesinde  ve  parçalanmasında etkili olacaklardır .  

 

22. yüzyıla 2000 devlet ile girecek olan insanlık  yüz yıl  daha sonra 23. Yüzyıla girerken de 5000 devletin çatısı altında yaşayabilecektir . Giderek artan nüfusun dünya kentlerini fazlasıyla genişletmesi üzerine  şehir devletleri olgusu  gelecek yüzyılın siyasal sürecinin ana    çizgisini oluşturacaktır . İnsanlığın evrimi sürecinde devlet sayısı giderek artarken ,  devletlerin her dönemde farklı modeller ile ortaya çıktığı görülmektedir .Krallıklar imparatorluklara doğru dönüşünce ,sonraki aşamalarda ulus devletler ile eyalet devletler birbirini izlemiş ve bu sürecin son noktası olarak da ,  orta çağın şehir devletleri modelinin yeniden gündeme gelmesiyle  insanlığın gelecekteki yaşam biçimi bu doğrultuda  yönlendirilme noktasına gelinmiştir .Önceden planlanan gelecek projeleri doğrultusunda  23.yüzyılda dünya haritasında 5000 şehir devleti yer alacak ve bunlar  arasında  elektronik devrimin sonucunda gündeme getirilen  bir  elektronik bağlantı zinciri  kurulmasıyla,  yeryüzü haritası üzerinde  şehirler küresel sistemin  istasyon devletlerine  dönüşebilecektir .Gelinen noktada  insanlığın elektronik sisteme hapsedilmesiyle bu süreç  başlamış ve geleceğe doğru  yoluna devam etmektedir .Kentlerin ön planda olduğu ve insan toplumlarının buna göre yeniden yapılandırıldığı eskisinden çok farklı bir yaşam düzeni şehir devletleri uygulaması ile gündeme gelmektedir . İnsanların kimliği ve ülkeler ile var olan kişisel bağlantıları  yeni dönemde artık kentler üzerinden  belirlenecektir . Her kent bulunduğu bölgenin özellikleri ile devletleşerek öne çıkarken  , insanlar da buna göre yeni bir yaşam düzenine sahip olacaklardır . 
    

Ulus devletlerin dağılmamak ve eyaletlere bölünmemek korkusu yüzünden  uygarlığın beşiği olan Avrupa kıtasında, ABD ve SSCB gibi iki büyük bölgesel  devlete karşı üçüncü büyük bölgesel devlet  Avrupa Birliği yapılanması çerçevesinde yaratılmaya çalışılırken , ulus devletlerin bu doğrultuda direnmelerini kırmak üzere  var olan kentlerin içinde bulundukları devletin merkezini  oluşturan başkentler ile  arasını açmak amacıyla, yerel yönetimler  özerklik şartı getirilerek bütün üye devletlere baskı ile kabül ettirilmeye çalışılmıştır .  Bu belgeye göre  geleceğin dünyasında yerel yönetimler özerk olacak ve kesinlikle   eskisi gibi  içinde yer aldıkları devletin başkentine bağlı olmayacaklardır . Ulus devletlerin bütün kentleri eskiden başkente bağlı bir statüde varlıklarının koruyorlardı ve bu nedenle de bütün ülke kentleri başkentten yönetiliyordu . Başkentte yer alan parlamentoda kent temsilcileri eşit olarak yer alıyor ve  başkentte kurulmuş olan devletin bütün kurumları aynı devletin çatısı altında birbirine hiyerarşik bir düzen çatısı altında bağlı olarak hareket ediyorlardı . Başkent statüsündeki kent  ulus devletin merkezi olarak kendisine bağlı bulunan  ülke kentlerini merkezi bir yönetim  çatısı altında yönetme hakkını ve statüsünü ele geçiriyordu . Böyle bir düzen içinde  kentler bağımsız hareket edemiyor ve başkentten gelecek  egemenlik gücü doğrultusunda merkezi bir  yönetimin parçası konumuna geliyorlardı . Avrupa kıtası üzerinde bir kıtasal birlik oluşturmak üzere gündeme getirilmiş olan Avrupa Birliği oluşumu sürecinde ulus devletlerin merkezi gücünü kırmak ve  milli sınırları aşarak sınır ötesi bir bölgesel birlikteliği  oluşturabilme doğrultusunda  , başkentlerin ülkeden soyutlanarak devlete bağlı kentler üzerindeki yönetme gücü  elinden alınmaya çalışılıyordu . Küresel şirketlerin yeni dünya düzeni planları doğrultusunda  özerklik görünümü altında  kentler başkentlerin yönetiminden çıkartılarak, ekonomi ve piyasalar üzerinden tekelci şirketlerin hegemonya alanlarına çekiliyordu . Demokratiklik görüntüsünü özerklik statüsü  ile   koruyarak  geleceğin şehir devletlerine giden yol  özerklik statüsü ile kentlere kazandırılmaya çalışılıyordu .Böylece devlet sayısını fazlasıyla artıran bir yeni yapılanma devreye sokuluyordu . Başkentlerin kentleri yönetme yetkisi elinden alınarak halk kitleleri şirketlerin insiyatifine bırakılıyordu . 
    

Çağdaş demokrasilerin ikili yapılanması çerçevesinde hem genel hem de yerel olarak yapılan seçimlerde değişen koşullarda halk kitlelerinin daha gelişmiş bir yaşam düzenine sahip olabilmeleri   amacıyla  yeni yapılanmalar devreye sokulmaktadır . Bugünün ulus devletlerini yönetmek durumunda olan merkezi iktidarlar çağdaş demokrasilerin yerelci yaklaşımlarından  uzak kalmamak için yeni yeni yaklaşımlar geliştirmektedirler . Güncel sorunların aşılabilmesi doğrultusunda geliştirilen yeni politik girişimler , aynı zamanda   devlet sayısını 2000 e çıkartacak  çizgide  şehir devletlerini yaratabilecek oluşumları da beraberinde getirmektedir . Bir ulus devletin başkentinde yer alan  merkezi devlet kurumları  varken , bu duruma aykırı bir biçimde ekonomik kalkınma ajansları kurularak faaliyete geçirilebilmektedir . Bütün devlet kurumları başkentte birleşik olarak varken , aynı zamanda bir kent olan başkentin geleceği diğer kentlerde olduğu gibi ekonomik kalkınma ajansları  gibi yerelci örgütlenmeler  aracılığı ile belirlenmeye çalışılmaktadır . Başkentler  bütün ülkede yer alan diğer kentler için çözüm üretmek durumunda kalırlarken ,aynı zamanda devletin bakanlıklarını devre dışı bırakan bir yerelci uygulama olarak ekonomik kalkınma ajansları devreye konarak  ve  kentin geleceği merkezi devletin elinden alınarak,  ekonomik alan   piyasa oluşumları üzerinden  küresel şirketlerin insiyatiflerine terk edilmeye çalışılmaktadır . Başkentin içinde barındırdığı ekonomi bakanlığı devre dışı bırakılırken , kentsel oluşumlar çerçevesinde ekonomik kalkınma ajansları ile kentlerin geleceği belirlenerek şehir devletleri dönemine geçiş hedeflenmektedir . 
    

    Yerel yönetimcilik görüntüsü altında kentlerin şehir devletlerine dönüşmesi planı gerçekleştirilirken  , aynı zamanda var olan devletlerin birimleri yeni döneme geçiş aşamasında ,hem ulus devletin tasfiyesinde hem de bunun yerini alacak eyaletler ile şehir devletleri yapılanmalarının  kurulması doğrultusunda kullanılmaktadırlar . Bir anlamda  kamu kurumları  devlet modellerinin değiştirilmesi sürecinde  eyaletleşme üzerinden şehir devletlerine  giden yolda  kullanılmaya çalışılmaktadır . Kentsel dönüşüm planları doğrultusunda  kentler yeni baştan ele alınırken , kentleri çevreleyen tarımsal alanlardaki nüfusun kent merkezlerinde  toplanmalarına dikkat edilmektedir .Tarımsal üretimin kısıtlanmasıyla düzeni bozulan kırsal kesim insanları kent varoşlarına doluşturulurken , bunların gereksinmeleri yerel yönetimler aracılığı ile karşılanarak, merkezi devletin bu alandan geri çekilmesi istenmektedir . Bu doğrultuda merkezi alandaki eski yapıların yıkılmalarına öncelik verilmekte , boşalan  yerlere ise yeni rant tesisleri  yapılarak  kentsel alanlar hızla kazanç bölgelerine dönüştürülmektedir . Bir anlamda kentsel dönüşüm adı altında eski kentler yıkılarak yerlerine  batılıların deyimi ile  kazanç kentleri  biçiminde  profitopolis yapılanmaları gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Kırsal kesim nüfusu kent merkezlerinde bir araya getirilirken, merkezi alandaki eski yapıların yıkılarak  toplu konut alanlarına , gökdelen yapılanmalarına  , geleneksel çarşıları devre dışı bırakacak doğrultuda   yeni  alış veriş merkezlerine önde gelen bir biçimde yer verildiği görülmektedir . Geleceğin  şehir devletlerinin gereksinmelerini karşılayacak  düzeyde bir yeni yaklaşım  ulus devletlerin yeni yönetimlerine dışarıdan empoze edilmekte ve bu doğrultuda küresel şirketlerin çıkarlarına öncelik verilerek , kentsel kamu alanları yeni şehir devletlerinin etkinlik sahaları olarak yeniden düzenlenmektedir . Dönüşüm programları aracılığı ile kentler şehir devletlerine doğru dönüştürülürken ulus devletler dönemi kapanmakta ve bunlar tarihe mal olurken , geleceğin şehir devletleri küresel alanda öne çıkmaktadırlar . Uluslararası tekelci şirketler sahip oldukları zenginliği ve satın aldıkları teknolojiyi kullanarak  ve  siyaseti finanse ederek  kentler üzerinden ulus devletleri  parçalamaktadırlar . 
 

Yerel  seçimler dönemlerinde  kentlerin yönetimi sorunu öne çıkınca, kentlilerin oylarını alarak yerel yönetimleri yönetme hakkını elde etmeye çalışan  siyasal kadrolar seçim programlarında nasıl bir kent yapılanması ve yönetimi istediklerini açıkça ortaya koymak durumunda kalmaktadırlar . Nasıl bir kent ve nasıl bir kent yönetimi sorularına verilmek istenen yanıtlar ,aslında geleceğin şehir devletleri oluşumunun önünü de açarak  insanlığı 5000 şehir devleti üzerinden yönetecek  yepyeni bir yapılanmayı halkın gözleri önüne sermektedir . Tek bir dünya devleti çatısı altında insanlığı bir araya getirmeye yönelen küreselleşme olgusunun getirdikleri  ,yerel yönetimlerin yeniden yapılandırılması aşamasında öne çıkartılmaktadır. Bu doğrultuda yapılan kent planları  geleceğin şehir devletlerinin  meydana getirilmesinde esas alınırken , var olan teknolojinin olanaklarından yararlanılarak  kentsel devletleşmesinin  altyapıları     öncelikli olarak tamamlanmaya çalışılmaktadır . Kentsel dönüşüm tam anlamıyla başkente bağımlı kentler olmaktan çıkarak geleceğin özerk ve bağımsız şehir devletlerine giden yolda  tamamlanmaya çalışılmaktadır . Çağdaş teknolojilerin verilerinden yararlanılarak geliştirilmiş olan projeler,  kentler arasındaki rekabet ve yarışmaları özendirecek bir biçimde uygulama alanına aktarılmaktadır . Merkezi bir yapıyı dışlayan bu tür yerelci bir gelişim süreci içinde, yaratılmaya çalışılan akıllı kentler bir anlamda devlet aklını kullanamayan ulus devletlerin sonrasını da belirlemektedir . Devlet ya da siyasal aklın kentsel ölçekte kullanılmaları , var olan devletlerin kendilerini yenileyerek güçlendirecek bir çizgide  yeni bir  devlet  aklı geliştirilmelerine fırsat bırakmamaktadır . 
 

Küresel  sermayenin  güdümündeki tekelci şirketler  kendi çıkarları doğrultusunda geleceğe dönük projeleri finanse ederken  insan gerçeği geride bırakılmakta ve  varoşlarda toplanan büyük kalabalıkların gereksinmeleri üzerinden kentlerde maddi bir  yeni ekonomik düzen oluşturulmaya çalışılmaktadır .İnsanı ihmal eden  ve  sürekli olarak maddi gereksinmeleri öne çıkartan yeni kentleşme süreçleri ne karşı halk kitleleri karşı çıkarken insanların doğal gereksinmelerine öncelik verecek insan merkezli kentlerin kurulması   kendiliğinden gündeme gelmektedir . Vatandaşlık bilincine sahip olan her insanın anayasal hukuk devleti çatısı altında her türlü gereksinmesi karşılanması gerekirken , küresel sermayenin  pazarları ile satın alınmaya çalışılan yeni kentsel  dönüşüm planlarına dikkat etmek gerekmektedir . Çağın gerçekleri doğrultusunda öne çıkan yeni kamusal süreçte sorumluluk sahibi olan herkesin , kamu düzenine sahip çıkarak kamu yararını gerçekleştirmek gibi bir  asli görevi yerine getirmesi giderek zorunluluk kazanmaktadır . Her kentin nüfusunu dikkate alan  yerel yönetimlerin kitlesel beklentileri  öncelikle karşılaması gerekmektedir . Küresel sermaye değer üreten kentler yaratıyoruz reklamı ile şehir devletlerini geleceğe doğru yönlendirirken ,kent nüfusunun çoğunluğunu oluşturan vatandaşların  toplumsal bir adalet düzeni doğrultusunda  gelişmeleri yönlendirmeye çalışmasında  yarar bulunmaktadır . 

Halk kitleleri yerel seçimlere  girerek  ve  kent yönetimine katılacak düzeyde  bir halk yönetimi oluşturma doğrultusunda aktif vatandaşlık anlayışını geliştirerek, kentlerin  çıkarcı  emperyalist  plan ve projelere alet  olmalarını  önlemek durumundadırlar .Sermayenin kontrolunda tek bir dünya devleti isteyenlerin kentleri kullanarak ulus devletleri yıkıma götürmesine, halk kitleleri  daha fazla ezilmemek için  artık izin vermemelidir . Kent hukuku kentsel haksızlıkları önlemek için kullanılmalı , kentsel haklar görünümünde  ulusları ve halk kitlelerini devre dışı bırakan  yanlış bir kent bağnazlığına  teslim olunmamalıdır . Kentler artık ulusal başkentler ile birlik olarak  ülkelerinin geleceğini arayan politikaları öne çıkarmalıdır .
    

Geleceğin dünyasına hazırlık olsun diye,  bazı adaları devlet konumuna dönüştürerek   Malta ya da  Singapur gibi kent büyüklüğündeki kara parçalarını bağımsız devlet olarak tanımak , ya da Büyük Okyanusun çeşitli bölgelerine dağılmış olan küçücük adacıkları Birleşmiş Milletlere  tam üye olarak bağlı bulunan devlet statüsü vermek  ,küçük güzeldir yaklaşımı çerçevesinde bütün dünya kamuoyuna karşı  küçücük adalar ile birlikte onların küçüklüğünde kentleri de devletleştirerek sahneye çıkarmanın ön hazırlığı olarak göze çarpmaktadır . Rusya ,Çin ,Kanada, Avustralya ve de Hindistan gibi çok büyük kıtasal ülkeler ile uluslararası hukuka göre eşit devlet statüsü konumunu adacıklara ya da kentlere vermek yeryüzü haritasında çok  büyük  dengesiz durumlara yol açmaktadır . Bu  yüzden de ABD gibi batının önde gelen emperyalist güçleri ,bir süper devlet olarak kentleri ve adaların bağımsız devlet statüsünü  tanımayarak bunları bir gecede işgal edebilmekte, ya da tamamen tersi bir doğrultuda  bazı büyük devletleri parçalayarak küçültmek doğrultusunda  ya da  askeri hegemonya planları çizgisinde  Okinawa gibi adaları askeri üslere dönüştürerek, yeni bir kentsel oluşum örneğini dünya haritası üzerinde öne çıkarmaktadır . Singapur gibi bir ada devletini  gelecek yüzyılların örnek şehir devleti olarak insanlığa empoze eden  küresel güçler, önümüzdeki  yıllarda bütün adaları ve kentleri yerel yönetimler görünümü altında şehir devletleri yapılanmasına doğru  sürüklemektedir . Bu durumda parçalanma riski taşıyan bütün büyük devletler ,kendilerine bağlı bulunan kentlerin ve adaların gelecekte, kendi ülkelerinden  koparak  ayrı  bir devlet statüsüne kavuşmalarına pek de olumlu bakmamaktadırlar . 
    

Önümüzdeki dönemde dünya nüfusu on milyara doğru tırmanırken   ve  bütün ülkelerde nüfus yoğunluğu giderek artarken,  başkentlerde örgütlenmiş olan merkezi devletler giderek  artan bu yükü taşımakta fazlasıyla zorlanmaktadırlar . Gelinen noktada bütün devletlerin  idari yapılanmalarında ciddi sarsıntılar yaşanmakta ve  bu yüzden yönetim reformları kaçınılmaz bir biçimde gündeme gelmektedir . Artan nüfusun  ortaya çıkardığı baskılar emperyal projeler doğrultusunda  küresel merkezler tarafından  yönlendirilmeye başlandığında , bütün ulus devletleri tehdit eden bölünme ve parçalanma senaryoları devreye girerek ulus devletleri tarihin arka planına doğru itmektedir.Türkiye bu açıdan hem çok kritik bir coğrafyada bulunmaktadır hem de toplumsal ve jeopolitik konumu gereği de  bir çok açıdan dağılma riski ile karşılaşmaktadır . Küresel sermayenin tekelci şirketleri bütün ulus devletlere yönelik bölücü girişimlerini tırmandırdıkça , ulus devletlerin kenar ve kıyı bölgelerinden yeni parçalanma senaryoları ortaya çıkacak ve bu doğrultuda  yeni eyalet ya da kent merkezli  yapılanmalar, şehir devletleri olarak yeni  dünya haritası üzerinde  kimlik kazanacaktır. Bu doğrultuda bütün devletlerin önümüzdeki dönemde  merkezci güçler ile yerelci güçler arasında giderek tırmanan bir siyasal çekişme sürecine gideceği artık  açıkça görülmektedir . 
 

Bu aşamada yapılması gereken ,dünya barışı ve var olan devletlerin ulusal çıkarları doğrultusunda merkezci ve yerelci  güçlerin bir araya gelerek  yeni  bir  model zeminin de geliştirilecek   ortak  plan çerçevesinde  anlaşmaya varmalarıdır  . Yapılacak olan  öncelikle artan nüfusun gereksinmelerini karşılayabilmek için  yerel yönetimlerin güçlendirilmesidir .Ama aynı zamanda sayıları çok artan yerel yönetimleri  izleyecek , denetleyecek ve merkezden uyumlu bir biçimde yönetecek düzeyde güçlendirilmiş bir merkezi yönetimin de milli idari reform programları ile bir an önce  kurulması gerekmektedir . Güçlü merkezi yönetimler ancak yenilenen ulus devlet  projeleri ile  kurulabilecektir . Bu doğrultuda ,yarım kalan uluslaşma süreçlerinin  bütün dünya ülkelerinde acilen tamamlanması gerekmektedir .