Sen Ne Yaptın Ömer?

Kerime Yıldız'ın yeni yazısı...

“Ömer, gel vazgeç bu sevdâdan!”

“Aşkolsun Kerime Hanım! Sizin aşka saygınız yok mu? Sizden bunu beklemezdim”

“Geç Ömer bunları! Bu bizim toplumun kırmızı çizgilerinden.”

“Ama…”

“Geç amaları! Söyleyeceğin bütün amaları biliyorum. Dağ, dağa kavuşur; insan, insana kavuşur ama sen, o kadına kavuşamazsın! Bu, yazılı olmayan bir kuraldır Ömer. Diyelim ki bütün engelleri aşıp kavuştun, bu kadar tepki varken mutlu olamazsın.”

“Ama bunda ne kötülük var?

“Bir kötülük yok ama eğer vazgeçmezsen bu kadın yüzünden hayâtında ilk defa sana tokat atan baban var ya seni, tokat manyağı yapar. Bunu soyut olarak kastediyorum ve beş parmağın acısına benzemeyeceğini de ekliyorum.”

“Annem sağ olsa beni anlardı.”

“Bak hâlâ ne diyor? Lan oğlum yok öyle bir şey! Annen, düşer bayılırdı. Ecelsiz ölürdü. İyi ki sağ değil.”

…….

Ne mi yapıyorum?

Ömer’e nasîhat ediyorum. Startv’de başlayan “Ömer” dizisindeki esas oğlana.

Üsküdar Selimiye Mahallesi’nde müezzinlik yapan, eğitim fakültesi mezunu atanamamış Ömer, eşinden ayrılıp bir oğluyla on yıl sonra mahalleye dönen Gamze’ye âşık oldu. Gamze de ona boş değil.

Ömer, durumdan şüphelenen babasına duygularını itiraf edince babasının diğer yüzüyle karşılaştı ve tokatı yedi.

Tokatın öncesi var. Bir akşam yemeğinde Ömer, haddini aşarak babasını kızdırdı. İki çocuklu dul bir hanımla evlenmek isteyen Suat’ı kınayan büyüklerine, “Tam tersi olsaydı?” dediğinde babası şöyle dedi:

“Olacak iş mi ya! Suat, hiç evlenmemiş, tertemiz adam. İşi var, gücü var, kendi evi var. Boyu posu, maşallah sağlığı yerinde. Öyle bir ârazı falan da yok. Olacak iş mi, gidecek iki çocuklu dul kadınla evlenecek? Başka kadın mı kalmadı?”

İşte tam burada Ömer’in, “Başka kadın mı kalmadı da Peygamberimiz, Hz. Hatice ile evlendi? Üstelik Hz. Hatice, 16 yaş büyüktü.” demesini bekledim.

Demedi.

“Gâliba senarist, bu konuyu bilmiyor.” diye düşündüm. Sonra ilâhiyatçı Emre Dorman’ın, dizinin danışmanı olduğunu öğrenince bu cevâbın, muhtemelen sonraki bölümlere saklandığını düşündüm.

Tevâfuk mu desem tesâdüf mü desem diziyi seyrettikten sonra, boylu poslu oğlu kendisinden iki yaş büyük bir kızı seviyor diye dertlenen mütedeyyin bir anneyle sohbet ettim. İtiraz edince sünneti hatırlatan oğluna, “Her sünneti yaptın da bu mu kaldı?” demiş. İki yaş fark için bu kadar dertlenen anne, acaba oğlundan on yaş büyük, boşanmış ve bir çocuğu olan kadın için ne yapar acaba? Muhtemelen dünyâsı dağılır, vazgeçirmek için elinden geleni yapar.

Peki aynı anne, bir çocuğuyla baba evine dönen kızına, boylu poslu işi gücü yerinde, bekâr ve yaşı kızından küçük bir delikanlı tâlib olsa ne yapar? Elbette itiraz etmez.

Yukarıda, “babasının diğer yüzü” derken kastettiğim, şiddet değil. Geleneğin dinden önde olması gerçeği.

Entrikaya ve reytinge yenik düşmez ise dizinin, böyle mühim bir meseleyi masaya yatırmasını bekliyorum. Yâni itiraz ettiklerimize, “tam tersi olsa?” diye bakmamızı sağlamasını.

Müziğini çok beğendiğim Ömer’de, anlayamadığım birkaç mesele var.

“Yaprak o kadar tâzeydi ki dayanamadım aldım.” diyen gelinin, babaanne tuzdan şikâyet edince, “E salamura yaprak, o kadar tuz olacak.” demesini anlayamadım.

İmam baba ile müezzin oğlanın sürekli, hattâ akşam evde bile kravat takmasını anlayamadım.

Kaçarak evlenen ve reddedildiği için baba evine hiç gelmeyen Nîsâ’nın, borç para istemeye beş çocuğuyla gelmesini anlayamadım.

Ömer’in, bastonuyla ayağa kalkabilen babaannesini, sırtında tuvalete götürmesini; abdestini orada aldırmak varken odasında ibrik-leğen ikilisiyle aldırmasını anlayamadım.

Çiğ köftelik et kıvamında sinirsiz olan Ömer’in, vekâleten girdiği sınıfta kitabına daldığı için kendisini duymayan Tuna’yı azarlayıp, “doğru müdürün odasına” yollamasını anlayamadım. Sâhilde Tuna ile karşılaşınca çantasından çıkarıp kitabı vermesini hiç anlayamadım.

Akşam annesi tarafından kolundan tutulup kapıya konan, sonra içeri alınıp salonda yatmasına izin verilen ve ablası tarafından fenâ hâlde azarlanan Gamze’nin, sabah kalkınca bir şey olmamış gibi kahvatıya oturup, “peynir güzelmiş” demesini anlayamadım.

Bir imamın evinde yemek duâsının yemekten evvel yapılmasını anlayamadım.

Başka anlayamadığım şeyler de var. Şimdilik bu kadar olsun.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel Haberleri