Mayın harbi, sonuçları itibarıyla diğer deniz harp çeşitlerinden farklı bir nitelik taşır. Buradaki fark; kesin sonuç yerine, icra edilen harekât neticelerinin orantısal olarak yüzdelerle ifade edilmesidir. Maksadınız, kullanacağınız saha veya kanalın fiziki özellikleri, mayın istihbaratı, platform sayılarınız ve varsa zaman tahdidi gibi konular matematiksel bir modelleme üzerinde, istatiksel değerlendirmelere dökülür. Mayın döküşü veya olası ya da kesin dökülmüşler için yapılan mayın karşı tedbirleri harekatının sonuçları tehdit yüzdesi ve risk yüzdesi olarak ortaya çıkar. Bu sonuçlar planlayıcıların bir sonraki hareketi tasarlaması için bir veri haline gelir. Örneğin temizlenen bir sahadan/kanaldan gemilerinizi geçirecekseniz risk yüzdesini bilmeniz gerekir.
Sonuçları yıkıcı ve asimetrik bir etkiye sahip olan mayın silahını telaffuz ederken çok dikkatli olmak gerekiyor. Duyum bile olsa mayın kelimesi bir kere ağızlardan çıktığında, artık geri dönüşü olmaz. Önlem almak zorundasınızdır.
Bu klasik tanımlamalardan sonra şimdi karşı karşıya olduğumuz duruma bir bakalım.
Yaklaşık bir hafta kadar önce Ukrayna’nın kendi kıyıları açıklarına 420 adet demirli mayın döktüğü ve bunların bir kısmının, ki tümü diyenler de var, tellerinden koparak sürüklenmeye başladığı haberleri çıktı. Tabi tartışmalar da çıktı. Olurdu olmazdı derken 26 Mart cumartesi ve 28 Mart pazartesi günlerinde Türkeli ve İğneada açıklarında tespit edilen iki adet eski Rus menşeili mayının emniyetli bir yerde etkisiz hale getirildiği MSB tarafından açıklandı.
Tellerinden kopup rüzgâr ve akıntı nedeniyle kontrolsüz bir şekilde sürüklenen ve serseri mayın haline gelen bu mayınların; yukarıda açıkladığım mayın harbi usulleri içerisinde taktiksel olarak klasik bir yeri elbette mevcut. Açık kaynakların birçoğuna yansıdığı kadarıyla, ki bu da bir tahmin, Odesa önlerine Ukrayna tarafından yapılan döküşün ve sonrasında olası bir Rus taraması/avlamasının, belki de zaman kısıtlaması ya da başka bir nedenden ötürü taktik ve teknik usul hataları içermiş olabileceği iddia ediliyor. Tabi taraflardan bunu resmen açıklayan olmadı.
Eğer bu senaryo doğru ise mekân, zaman ve platformlardaki yanlış bir planlama; döküş ve karşı tedbir harekâtında birçok aksamaya neden olmuş olabilir. Telleri kesilmiş zarfların imha ya da toplanmasındaki gecikme ya da donanım hatalarından kaynaklı mayın zarfının kendiliğinden serbest kalması olasıdır. Ancak tarafların muhtemel hatalı mayın faaliyetlerinin komplikasyonları; kasıtlı ya da kasıtsız fark etmez, baş ağrıtıcı sonuçlar yaratmaya aday gözüküyor.
Meselenin olası diğer bir başka boyutu da var. O da şu: mayın harbinin doğasındaki kısıtlı veri ve bilinmezliklerin dışında; baştan beri bir kısım hususların bu kadar kesin ve bilinir gitmesi; mayın felsefesine pek uygun düşmüyor. Bir haftadır açık kaynaklarda dolanan haberlere baktığınızda; 420 rakamı, tellerin kopması, sürüklenen mayınlar ve simülasyona dayalı bir çalışma ortaya koymadan yaklaşık 300-350 millik Odesa-İstanbul Boğazı hattını 7 ila 10 günde aştığı iddia edilen ve bir anda karşımıza çıkan iki adet eski tip mayın, sonrasında Romen sahillerinde bir adet çıkmış olsa bile oldukça çarpıcı bir resmi ortaya koyuyor. Netice itibarıyla olası bir manipülasyonu da dikkate almamız gerekiyor.
Son bir aydır karada, Rusya-Ukrayna arasında hibrit yönü ağır ve etki odakları sürekli değişkenlik arz eden silahlı bir mücadeleye şahit oluyoruz. Şimdi bütün bunlara Odesa açıklarında denizde bir yenisi eklendi ve bunun sonuçları artık Karadeniz’i ve kıyıdaşları doğrudan etkiler bir hal almaya başladı.
Karadaki hibrit ve etki odaklı yürütülen mücadele dikkate alındığında, denizde de bunun yansımaları olabilir. Bölge dışı aktörlerin müdahalelerine çanak tutacak yorumlardan kaçınmak gerekir. Bu nedenle, kuşku ve kıyaslamayı paranoya seviyesine getirmeden; eldeki verileri, Mayın harbinin denenmiş ve bilimsel usulleri ve fonksiyonları kapsamında değerlendirmek önemli.