Yaşadığım süreçte, Turgut Özal’dan Recep Tayyip Erdoğan’a kadar hepsinin siyasetini yaşadım, gördüm. Özal ülkenin ekonomisine çok büyük reformlarla el attı. GAP projesi yapımı ve özelleştirme savunması ile farklılaştırıcı bir siyaset yolunu izledi. Organize sanayi bölgeleri, küçük sanayi siteleri, oteller, havalimanları, oto yolları, limanlar ve gemi yapımları için kamu teşvikleri verdi.
Yap İşlet Devret (YİD) modeline yanaşmadı. Devlet Planlama Teşkilatı raporlarında bu konuda yeterince değerlendirmeler bulunmaktadır.
Sermaye ve Para piyasaları konusunda piyasanın önünü açtı
O günler bolluk vardı. Piyasalar şenlikti. Ama nasıl? Para çoktu. Nasıl elde edildi? İzahı geniş.
Bugünden, o günlere baktığımızda, ekonomideki kontrolün o günlerde yeterince yapılmadığını söylemek, bazı açılımlarda yanlışlıkları ortaya çıkarmak mümkündür.
Her devirde olduğu gibi sermaye sahiplerinin icraatlarına bakılsa, aslında izahı kolay. Sermayenin ahlakına bakmak, sermaye sahibinin ahlakına bakmak gibidir.
Neyse...
1980 yılları ortasından sonra, 1982 Anayasası'nın geçici 4. maddesi ile siyasal yasaklar getirilmişti. Yasaklar oylandı. Yüksek Seçim Kurulu, halk oylaması sonuçlarını 12 Eylül 1987'de açıkladı.
Geçerli 23.347.856 oydan 11.711.461'i 'evet' (% 50.16), 11.636.395'i 'hayır' (% 49.84) çıktı. Böylece, Geçici 4. madde yürürlükten kalktı.
Bu referandumda Evet oyları ile Hayır oyları arasında sadece 75.066 oy çıkmış.
Sonuçların açıklanması ile dönemin Başbakanı Turgut Özal erken genel seçim kararı almış ve aynı yıl 29 Kasım'da 1987 Türkiye genel seçimleri yapılmıştır. (Kaynak: Vikipedi)
16 Mayıs 1993-16 Mayıs 2000 arası yasağı kalkmış olan Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı oldu.
1993 yılı ile, iki anahtar vaadinin siyaseti ortaya çıktı. O kişi Tansu Çiller.
İktidar oldu. İki anahtar vaadi öndeydi. Bir de bayan başbakan propagandası ile başka bir siyaset anlayışı çıkmıştı ortaya.
Özelleştirme yaptılar mı? Hayır.
Tansu Çiller döneminde, özel bankalar yüksek faiz verip büyük mevduatlar topladı ve bankaların kamuya yüksek faizli kredileri verdiği söyleniyordu.
Ekonomi yönetimi tamamen kendisine bağlanmış.
1993-94 hem bütçe hem de cari açık çok yükselmişti.
Vergi oranlarının artırılması kamunun borç yükünü azaltmak için faiz indirme teşebbüsü ana politika idi.
PTT'nin T'sini satmak istemişlerdi.
O dönemde Türkiye'nin toplam borcu 40 milyar dolar deniliyordu. Özelleştirmeden 35-40 milyar dolar geleceği beklentisi vardı.
Özelleştirme süreci Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi.(Mahkemeye kim verdi? ).
Yabancı sermaye sonuç olarak kaçtı, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları not düşürdü.
Sermaye çıkışıyla birlikte Ocak 1994'te Lira bir günde yüzde 14 değer kaybetmiş. Ocak-Nisan ayları arasında lira, dolar karşısında yüzde 160'ın üzerinde değer kaybetmiş tesbiti yapılıyordu.
Tansu Çiller başbakanlığındaki hükümet, 5 Nisan 1994 tarihinde bir ekonomik önlem paketi ile, devalüasyona gitmiş, vergi oranlarında çok ciddi artışlar yapılmıştı.
Mayıs 1994'te Uluslararası Para Fonu (IMF) ile 14 aylık bir stand-by anlaşması imzalanmıştı.
Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Devlet Bahçeli, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan isimli parti başkanları kolisyon şeklinde hükümetler kurdular sonraları.
Dönemlerinde üretim ve borçlanma süreci bir çeşit kontrollü devam etti.
Kalkınma ve istihdam yükseldi mi?
Bence yeterince yükselmedi.
2001 yılında yaşanın ekonomik kriz önemliydi. Kemal Derviş gelmiş. Büyük bir borçlanma ile IMF bağlantısı yeniden kurulmuştu. IMF prensipleri denebilir ki, 2008 yıllarına kadar uygulandı.
1998 yılında Rusya’da bir kriz yaşanmıştı. 1999 yılında Marmara Depremi oldu. Bütçe bu krizlere karşı duramadı.
Mayıs 1999-Kasım 2002 arası Bülent Ecevit koalisyon Hükümeti geldi.
2000 yılına gelmeden sürekli kriz beklentisi vardı.
O dönemde IMF programı enflasyon hedeflemesi ile çalıştırılıyordu.
Program kapsamında serbest faiz, sabit kur rejimi ile, kurlar Merkez Bankası'nın kontrolündeydi. Faiz oranları ise piyasa tarafından belirleniyordu.
Bankalar serbestti. Likidite krizi ardından, bankacılık sektörünün yıl sonuna doğru açık pozisyonlarını kapatma arayışı, faizleri yükseltti..
Kısacası, Bankalar arası piyasalarda gecelik faiz yüzde 1000'i geçti. Kasım 2000'de faiz aylık ortalaması yüzde 223 idi.
Faizler kriz öncesinden daha yüksek düzeylerde kalmayı sürdürdü.
19 Şubat 2001’de Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında bir olay yaşandı. Çok derin olan ekonomik kriz tetiklenmiş oldu.
Ecevit toplantı sonrası kendisini bekleyen gazetecilere, "Bu bir devlet krizidir" dedi.
Yabancı yatırımcılar da hızla çıktı. Ekonomik program iflas etti.
Yazılanlara bakılırsa, aynı gün içerisinde 7 milyar doların üzerinde bir döviz talebi sıkıntısı, bankalararası piyasada gecelik faizler yüzde 5000 - 7500 aralığını görmesi ve İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB), bir günde yüzde 20'nin üzerinde değer kaybetmesi ve bir sürü borçlanma, işsizlik ve dengesiz ekonomi manzarasının oluştuğu malum.
MGK toplantısının iki günü ardından sabit kur rejiminden dalgalı kur rejimine geçilmiş, 684 bin TL olan dolar, dalgalı kura geçmekle birden bire 1.2 milyon TL'ye yükselmiş.
Dünya Bankası başkan yardımcılığı görevini yürütürken Kemal Derviş, Türkiye'ye davet edilmiş, ekonomiden sorumlu devlet bakanlığı teklifi ve sonra atanması yeni bir döneme kapı açmış.
IMF ile stand-by imzalanmış, yeni bir ekonomi programı yürürlüğe sokulmuş.
2002-2007 dönemi için, IMF’nin takip ettiği, katkıda bulunduğu yıllar olduğunu söylemek iyi olur.
2007-2008 arasında, Recep Tayyip Erdoğan hükümetinde, bir kriz oluşmuştu. Yabancı kaynaklı bir krizdi denebilir.
ABD'de faiz artışı, düşük gelirlileri yüksek faizle r sıkıştırmış, "subprime" mortgage kredilerinin geri ödenmesinde kriz oluşmuş, kriz bütün dünyada sarsıntı çıkarmıştı.
Eylül 2008'de ABD’de Lehman Brothers, 613 milyar dolarlık borcunu açıkladı ve iflasını ilan etti.Daha birçok şirket, ABD’de büyük desteklerle ayakta durabildi denebilir.
Krizden gelişmekte olan ülkeler yani Türkiye dahil, daha az etkilendi. Çünkü, kriz yurt dışındaydı. Kriz öncesi dolar kuru, 1.20 iken, 1.7 seviyesinin üzerine çıkmıştı.
Kriz teğet geçti denilmişti. Kur farkı böyleydi.
2008 sonrası ekonomide neler olduğunu anlatmak oldukça uzun yazı yazmayı gerektiriyor.
Türkiye’de toplanan vergilerin miktarı, özelleştirmeler, Yap İşlet Devret modelleri ile yapılan kamuya ait işler, borçlanmalar, borçlanma garantileri, varlık fonu, genel krediler ve kredi çeşitleri, hibeler, örtülü ödenekler, sektörel yatırım ve işletme büyüklükleri, yabancı yatırımlar ve ticaret büyüklüğü,ülkemizde ticaret yapan yabancı şirketlerin büyüklüğü, istihdam ve işsizlik, ithalat-ihracat, tapuya kayıtlı yabancılara satış kayıtları, üretim, emisyon hacmi, açık piyasa işlemleri, varlıklar gibi çok konu var.Ekonomide değinilecek konular çok.
Kısa cümlelerde anlatmakta olmuyor. Malesef okuma alışkanlığı çok az olduğundan, kısa kısa yazdım.
İstatistiki bilgilere ulaşmak, değerlendirmek, çözüm çareleri üretmek önemli bir katkı sağlar biliyorum. Tesbitleri yapmak mesleki liyakat gerektirir. Bu konuda ülkemizde elbette yetenekli kişilerde çok. Umarım yazılır, yazarlar.
Ama, sorumluluğumuz şu ki; yalan yanlış yazılmasın. Gerçekleri yazsınlar.
Daha sonra gerçek bilgileri edine bilirsem tabiki birde fırsatım olursa yazacağım.
Buraya kadar okuduysanız teşekkür ederim.
Ama, isterim ki; genç arkadaşlarımıza göndermeyi, onlarında bilgi sahibi olmalarına katkı sağlamayı unutmayalım.