Sabah gazetesinin “Solaçık Melih” olarak tanınan köşe yazarı Melih Altınok, 12 Nisan’da kaleme aldığı “Ver Gazı” başlıklı yazısında okuyucuları aptal yerine koyan şöyle bir cümle kullandı:
“Çünkü bugünlerde ‘uhûletli ve suhûletli ağır âbi’ pozlarında takılan Kemal Bey, ipleri eline almak için bir üst perdeye geçmek zorunda hissedecek.”
“Bunun nesii okuyucuyu aptal yerine koyuyor?” derseniz yazının sonunu bekleyin.
Önce “uhûletle ve suhûletle” ifâdesinin anlamı üzerinde durmak istiyorum. Aslında uhûlet diye bir kelime yoktur. Galat-ı meşhur olmuş. Doğrusu “usûlet”tir. Usûletle ve suhûletle demek, yavaş ve kolaylıkla demektir. Şimdi “uhûletli ve suhûletli ağır âbi” meselesine gelelim.
Osmanlı belgelerinde sıkça rastlanan bu ifâdeyi, ikl defa Kartallar Yüksek Uçar dizisinde Sadri Alışık kullanmıştı. Şimdi de “Bir Zamanlar Çukurova” dizisinde Fekeli’yi oynayan oğlu Kerem Alışık, sıkça kullanıyor. Bıçkın delikanlı Yılmaz’ı yatıştırmak için her seferinde “Uhûletle ve suhûletle evlat!” diyor. İşe de yarıyor. Yılmaz’ın zekâsı ve enerjisiyle Fekeli’nin aklı birleşti. Hem işadamı hem toprak ağası olan kötü adam Demir, iyice köşeye sıkıştı.
Görünüşte aşk, entrika, cinâyet, ağa-maraba konuları içeren dizi, dikkatli bakınca Demokrat Parti’yi yerden yere vuran bir dönem dizisi.
Kötü adam Demir, Demir Kırat’ı temsil ediyor. Babasının adı ise Adnan. Bu da Adnan Menderes çağrışımı. Âile Demokrat Partili. İyi adam Yılmaz, Yılmaz Güney’i çağrıştırıyor.
Demir, öyle böyle bir psikopat değil. Fekeli ve Yılmaz ise adâlet savaşçıları. Dizideki sol nostaljisi çok ilginç. Kemalist olmayan, dindar, gelenekçi solu temsil eden ağır âbi Fekeli, militan solu temsil eden Yılmaz’ı sürekli dizginliyor:
“Uhûlet ve suhûletle evlat, uhûlet ve suhûletle!”
Sanki Kemal Tâhir veya Mustafa Kutlu’nun Uzun Hikâyesi’ndeki Sosyalist Ali ile Yılmaz Güney biraraya gelmiş.
İşleri uhûletle ve suhûletle ve dahî adâletle hâlleden,ekmeğini fakirlerle paylaşan dindar sosyalist Fekeli’nin başrolde olduğu dizi, reyting rekorları kırdı. Toplum, Fekeli’yi sevdi. Çünkü toplumun, huzûra, adâlete, eşitşiğe ihtiyacı var.
Fekeli, toplumun takdirini kazandığı sırada CHP, “uhûletle ve suhûletle” toplumu kucaklayan Ekrem İmamoğlu’nu aday çıkardı. Halk, Fekeli’ye benzeyen Ekrem İmamoğlu’nu o kadar benimsedi ki 90’lı yıllarda sol belediyenin elindeki İstanbul’un ne hâlde olduğunu hatırlamıyor bile. Ortada bir de iktidarın, kapı gibi “İstanbul’a ihânet ettik” itirafı var. Daha ne olsun! Sonunda Adana’da esen Fekeli rüzgârı, İstanbul’a ulaştı.
Peki bütün bunların Melih Altınok’la ne alâkası var?
Fekeli ve İmamoğlu, “yavaş ve kolaylıkla” İstanbul’u alırken Melihgiller familyası ne yapıyorlardı? Adâlet diyenlere, eşitlik diyenlere ekrandan ve köşelerinden parmak sallıyorlar; “hızlı ve öfkeli” filmi çeviriyorlardı.
Daha da tuhafı, Ekrem İmamoğlu’na seçimi kazandıran dizi, FOX tv’de değil, ATV’de; yâni Melih Altıok’un çalıştığı kanalda yayınlanıyor.
Ne dersiniz, “uhûletli ve suhûletli ağır âbi” imajını hafife alan Melih Altınok’a, “Sende hiç utanma yok mu?” diye sormakta haksız mıyım?