SÖZCÜKLER

Çidem Ergüvenç'in yeni yazısı...

İletişim için sözcükler nasıl da önemlidir. Onlar olmasaydı insanlar anlaşmakta ne kadar zorlanırdı düşünsenize. Sözcüklere rağmen çoğu zaman birbirini anlamakta zorlanan insanlar, toplumlar, ülkeler bir de onlarsız ne yapardı kim bilir.

Bunu ben mi söylüyorum yoksa herkesçe benimsenen bir gerçek mi, bu konuda bir iddiam yok ama insanların ve toplumların kültür düzeyini saptamada kullanılmakta olan sözcük sayısı önemli bir ölçüt.

Bizim kuşak bu konuda oldukça şanslı çünkü hem anne-babalarımızın konuştuğu dil biçiminden eski deyişlere oldukça hâkimiz, hem de bizim zamanımızda yeni Türkçe akımı başladığı için eski Türkçede kullanılan sözcüklerin anlamlarını bilerek onların yeni Türkçe hallerini de öğrendik. Örneğin “mesela” yerine “örneğin”, “muhteşem” yerine “görkemli”, “sulh” yerine “barış” bizim kuşağın ilk gençlik yıllarında ortaya çıkan pek çok seçenek ya da dil zenginliklerinden bazılarıdır.

İlk yayınlanan kitaplarımda özellikle illâki yeni Türkçe kullanmaya özen gösterdim. Anlatmak istediğim şeyleri de pekâlâ ifade edebildim; ama şimdi, giderek daha çok yazdıkça ve büyük olasılıkla yaşım ilerlediği için, cümlenin gerektirdiği biçimde eski ya da yeni ayırımı yapmadan, hangisi daha çok yakışıyorsa o sözcüğü kullanıyorum. Fark ettim ki çok daha rahat yazıyorum, ayrıca sözcük sayımın bu kadar çok olması da beni mutlu ediyor.

Şimdi gençliklerini yaşayanlar için ise üzülüyorum. Çok acı ki ne eski sözcükleri biliyorlar ne yenilerini düzgün kullanıyorlar. Korkarım gençlere okuma alışkanlığını aşılamayan bizden sonraki kuşakta suç (bu kesimden okurlarım bana kızmasınlar, dost acı söyler). Eski sözcükler kullanılınca anlamıyor, ya da özenip kendileri de kullanmaya çalışıyor ve vahim hatalar oluşuyor. “Haza (iki “a” da uzun okunur) yerine “hâşâ” diyene rastladım örneğin. Dil bir taban kültürü oluşumudur. Birkaç yıl önce, Kaz Dağları altın arayıcıların henüz hışmına uğramadan kısa bir tatil için oraya gittik. Herkesin çok düzgün bir söyleyiş ve cümle kurma hatası olmaksızın çok güzel bir Türkçe kullanıyor olması dikkatimi çekti. Kaldığımız otelin sahibi olan beyefendiye bu durumun sebebini sordum. Atatürk yıllarında, kullanılan dilin ne kadar önemli olduğunun ayrımında olan bir öğretmen buraya atanmış. Öğrencilerine düzgün Türkçe öğretme çabalarının yanı sıra öğrenci velilerine ve sonra giderek tüm bölge halkına okuma ve konuşma toplantıları düzenleyip yanlış vurgulama ve telâffuzları düzeltmeyi iş edinmiş. Giderek herkes düzgün Türkçe konuşmayı öğrendiği için sonraki kuşaklar da onlardan özümsedikleri donanımla yetişmiş.

Şimdilerde okuma alışkanlığı olmayan, kulaktan dolma dil ve genel bilgilerle yetişen/yetişemeyen gençler âdeta dilsiz. Eski deyişleri bilmiyorlar yenilerini ise kendilerine göre kısaltarak, zaman zaman araya İngilizce yalan yanlış sözcükler katarak ve ne acı ki yozlaştırarak tuhaf bir dil kullanıyorlar. Özetle bence bu kuşak dilsiz. Hiçbir dili, kendi dilleri de içinde tam olarak bilmiyorlar.

Gelelim sözcük sayısına. Pek çok insan son derece kısıtlı sayıda sözcük biliyor ve ona göre konuşuyor. Anlatım güzelliği bir yana kendilerini ifade etmekte bile zorlanıyor. Başta gelen televizyon programlarının iddialı spikerleri bile sözcüklere hiç hakları olmadığı halde ve sırf hava olsun diye çok yanlış vurgulamalar ekliyor.

Uygun düşünmek, yerinde görülmek, bir şeyi hak etmek anlamında kullanılması gereken “lâyık” sözcüğü din işlerini devlet işlerine karıştırmayan, devlet işlerini dinden ayrı tutan “lâik” sözcüğü yerine kullanılıyor. Başta politikacılar olmak üzere nüfus genelinde bir araştırma yapılsa, ne acı ki yüzde sekseninin “lâik” sözcüğünü yanlış telaffuz ettiği ortaya çıkar.

Türkiye’de büyük felâketlere yol açan 12 Eylül darbesinin verdiği en büyük hasarlardan biri de sözcüklerdeki inceltme işaretlerini kaldırmak olmuştur. Kanımca bu durum dilimize yapılabilecek en büyük ihanettir.

İnsanlar birbirleri ile konuşurken terbiyeli olmağa çalışsalar ne kadar iyi olur. Özellikle devlet adamlarının kenar mahalle bıçkını delikanlılar gibi avam ifadeler kullanmamaları gerekir çünkü onlar toplumu yönlendirmenin yanı sıra aynı zamanda topluma iyi örnek de olmak zorundadır. Öfkeli sözcükler seçmenin bunu kullanana da zararı olur. Boşuna “öfkeyle kalkan zararla oturur” dememişler.

Bence bazı insanlar abuk sabuk konuşacaklarına bazen susmayı tercih etmeliler. Yine bir atasözü, “söz gümüşse sükût altındır”.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel Haberleri