Bizler gazeteciyiz. Her şeyi anlar hiç bir şeyi derinlemesine bilmeyiz. Bildiklerimiz satır başlarıdır ağırlıklı. Fakat önsezilerimiz, olayların gidişatı açısından tecrübelerimiz bizleri yanıltmaz. Gazeteci ağırlıklı olup-biten hadiseleri haberleştirir. Baştan polis gibi cinayet gerçekleştikten sonra olay yerinde oluruz. Olay sonrası cinayetin gelişimini ve işlenişini araştırıp haberleştiririz. Zamanla hadiseleri öncesinden, gelişiminden ve sonrasından olmak üzere üç ayrı açıdan bakmayı öğreniriz. Bu konuda tecrübemiz bizleri birçok açılardan kamudan, uzmanlardan ve toplumdan farklı görme, değerlendirme yetisi sağlar.
Son günlerde dünyada ve çevremizde olup biten konulardan çok iç politik ve siyasi gelişmeleri konu edindik. Gelişmelerin hızlı yaşandığı çevremizde ki olaylar iç politik çekişmelerin gölgesinde kaldı. Libya ile yapılan “Ekonomik Münhasır Alan Anlaşması” sonrası gözler Akdeniz’e tekrar çevrildi. Uluslar arası yapının bölgedeki kukla devletleri kullanarak Doğu Akdeniz’i parselleme girişimlerine karşı Türkiye’nin zorunlu kaldığı bu anlaşma dengeleri çok kuvvetli sarstığı görülüyor.
Türkiye Doğu Akdeniz başta olmak üzere bölgedeki en büyük gücü içdenizlerde ulaştığı büyük manevra kabiliyetidir. Şu an ABD dâhil içdenizlerdeki harp kabiliyeti Türkiye’nin üzerinde olan her hangi bir güç bulunmamaktadır. Bu gücünün farkında olan Türkiye uzun süredir hasımlarını Ege sularına çekme gayretinde. Çünkü Akdeniz açık denizdir. Açık denizde bugünkü konumda uçak geminiz yoksa donanmamız her zaman hedeftir.
Libya anlaşması bizim Doğu Akdeniz’in anahtarıdır. Bu anahtarı elimizden kaybetmemiz gerekmektedir. Elde ettiğimiz bu avantaj diplomatik stratejilerle ancak korunabilir. Bu nedenle Libya’da Hafter’in kendisi olmasa bile oluşturduğu koalisyon ortakları içindeki aşiretler üzerinden ciddi ilişkilere girilmek zorundadır. Bu durum aynı zamanda yanımızda bulunan merkezi hükümetinde elimizi güçlendirecektir. Libya’da elde ettiğimiz bu stratejik avantajın devamı merkezi hükümet ile birlikte diğer güç dengelerine ağabeylik yapma kabiliyetimize bağlıdır.
Libya’da sağlam bir askeri üsse kesin ihtiyaç var. Bu gücün karasal ağırlıklı olduğu ortada. Fakat farklı tahriklere kapılıp içdenizler de sahip olduğumuz avantajımızı açık denizlerde tehlikeye atmamakta fayda vardır. Libya ile imzaladığımız “Ekonomik Münhasır Alan Anlaşması” ile elde ettiğimiz avantajımız donanma ile değil farklı teknolojik imkânlarla korumanın yoluna gidilmesi gerekmektedir.
Akdeniz’de kaç devletin askeri savaş gemisi bulunduğu ortadadır. Libya’nın birçok kesimi kontrolsüzdür. Hangi ülkenin Libya’da hangi piyonları kullandığı belli değil. Bu nedenle Türkiye’nin bugüne kadar elde ettiği stratejik üstünlüğü kaybetmesi için Akdeniz’de ve özellikle Libya açıklarında donanmamızı gafil avlama hesapları yapanların olduğu unutulmamalıdır.
Böyle bir saldırı donanmamızın Ege’deki üstünlüğümüzü de tehlikeye atar. Onun için Libya’ya gönderilecek karasal güç avantajımızı artırırken gerekli bütün tedbirler alındıktan sonra ancak donanmamızın hareket etmesi gerekmektedir.
Kalın sağlıcakla…