Meclis’in 27. Dönem 3. Yasama yılı açılışı dolayısıyla 1 Ekim’de TBMM’de idim. Hem açılış programına hem de akşamki kokteyle katıldım. Yeni yasama yılında inşallah millet hayrına memleket menfaatine güzel hizmetler verilir.
Sürekli okurlarım hatırlayacaklardır. Cumhurbaşkanlığı Sistemi sonrasında Meclis’in yeniden yapılandırılmasına yönelik çok sayıda yazılar kaleme aldık. Uyarılar yaptık. Tavsiyelerde bulunduk. Ama halen sadece acil uyum düzeltmelerinden başka uygulamaya konulan düzenleme yok. Cumhurbaşkanlığı Sistemi gereği yeniden yapılandırma adına daha hiçbir adım atılmadı. Meclis’in yeniden yapılandırılması konusunda köklü adımlar atılmadığı müddetçe Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçilmesinin hiçbir manasının kalmayacağı bilinmelidir.
Açılış dolayısıyla bulunduğum Meclis kulislerinde hem gazeteci dostlarımızla, hem milletvekili dostlarımız ve hem de bürokrat dostlarımız ile kısa sürelide olsa merhabalaşma ve halleşme fırsatı bulduk. Bu halleşmelerde konular döndü dolaştı Meclis’in bugünkü durumuna ve yasama görevi ve çalışma sistemine ve dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı Sistemi ile etkisinin sıfırlanmasına geldi. Örnekler verdi dostlar. Kanun tasarıları dönemi kapanmasına rağmen halen kanun dayatmalarının bürokrasiden geldiğini, kanun tekliflerinin altına imza koyan vekillerin metinleri okumadıkları, hatta ilgili komisyonda altında imzası olan kanun teklifini savunmaktan uzak olduğundan bahsedildi. Anlayacağımız Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin özellikle Yasama ayağı konusunda ciddi bir eksiklik var. Bu eksiklik Parlamenter Sisteme geri dönüş ile değil tam aksine Meclis’in yeniden yapılandırılması ile çözülecek bir konudur.
Bu konu üzerine ısrarla yazmaya devam edeceğim. Fakat bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ında Meclis’in açılışında üstüne basa basa ABD’ye yönelik uyarıda bulunduğu Suriye konusunda gözden kaçan bir konuya parmak basacağım. TRT’de yayınlandığı akşamları herkesin ekranlara kilitlendiği ‘Diriliş Ertuğrul’ dan da tanıdığımız Süleyman Şah. Osmanlı Devletinin kurucusu Ertuğrul Gazi’nin Babası Süleyman Şah. Bizler bu diziyi izlerken Süleyman Şah yüz yıllardır yattığı mekândan uzakta mahzundur.
Oysa aynı zamanda Süleyman Şah Türbesi Türkiye’nin egemenlik alanının simgesidir. Türbe ve bulunduğu alan 1921 Ankara Anlaşması, 1956 Halep Protokolü, 2003 Mutabakatına göre Türkiye toprağıdır. İlk bulunduğu yer bugünkü sınırdan 100 km güneyde Fırat’ın doğusunda Caber Kalesidir. İkinci yeri yine Fırat’ın Doğusunda sınıra 37 km uzaklıkta Karakozak Köyündedir. Şimdi ise sınır hattında Eşme’dedir.
Şu an Süleyman Şah Türbesi’nin ilk yeri Caber Kalesi PKK-PYD ve ABD işgali altındadır.
Türkiye Süleyman Şah Türbesi’nin en azından 1921 Ankara Anlaşmasına göre ilk yeri olan Caber Kalesi içine taşımadığı müddetçe egemenlik hakkı zedeli kalacaktır. O nedenle Suriye’de Güvenli Bölge hayata geçecek ise bunun en kısa mesafesi sınırdan 100 km olmak zorundadır. Fırat’ın doğusu konusu da bu nedenle çok önemlidir. Öyle sözden kaçmaca Güvenli Bölge safsataları Türkiye’nin egemenlik haklarını yerine getirmeye yetmez. ABD’nin oyununu bozmak zorundayız.
Beton ve demir harcamaktan başka bir işe yaramayan sınır boyu beton duvar konusu da sadece ve sadece Türkiye’nin kendisine hapishane inşasından demir ve çimento tedarikçilerini zengin ve finanse etmekten başka bir işe yaramaz. En kısa sürede bu duvarlar yıkılmalıdır. Yoksa Türkiye’nin bütün iddiaları bu duvara toslayacaktır. Kendi üzerimize duvarı örmekten vazgeçelim.
Türkiye en kısa zamanda daha fazla acziyet göstermeden öncelikle Süleyman Şah Türbesini Caber Kalesi’ne ilk yerine sınırdan 100 km içeriye taşıyacak şekilde hazırlıklara başlamalıdır. Süleyman Şah Türbesi daha fazla yer değiştirdiği müddetçe ne ecdadımız rahat yerinde olacak ne de geleceğimiz hakkındaki endişelerimiz gidecektir.
Cuma günün hayrı üzerinize olsun… Ecdadımızın ruhları şad olsun…