Türkiye’de bir süredir genel seçimlerin erken mi olacağı yoksa zamanında mı yapılacağını tartışıyor. Taraflar bütün enerjisini seçimlere vermiş durumda. Cumhur ittifakı bir adım öne geçmek için dış politikada “kavgalı” olduğu ülkelerle yeniden barışma çabalarını sürdürüyor. Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve İsrail’in ardından Yunanistan’a da her fırsatta zeytin dalı uzatılmasına rağmen, Yunanistan kendince nedenlerle bunu geri çeviriyor.
Türkiye’deki sorunların büyük ölçüde kaynağı olan Suriye ile yakınlaşma çabaları ise Rusya’nın arabuluculuğuyla devam ediyor. Türkiye’de ekonomi, mülteciler sorunu, sosyal bazı sorunlar ve Kürtlerle ilgili siyasal sorunların kaynağı olan Suriye ile ilişkilerin düzelmesi ise pek mümkün görünmüyor. Hükümetin sıkça dile getirdiği “Suriye ile üst düzey/dış işleri bakanları toplantısı” da pek mümkün görünmüyor.
Suriye hükümeti, Türkiye ile yakınlaşma çabalarını “seçim yatırımı” olarak görüyor. Yapılan açıklamalarda “Erdoğan hükümetinin Suriye ile yakınlaşmanın arkasında seçim hedefleri var. Şam, başta TSK’nin Suriye topraklarından çekilmesi olmak üzere, gerekli sonuçları belirlemeden önce görüşmeler için bir tarih belirlemeyi reddediyor”. Suriye rejimi; Türkiye ile görüşmelerin başlayabilmesi için, “İşgalin sona erdirilmesi ve terör örgütlerine verilen desteğin kesilmesinin” ön şart olduğunu açıkladı. Suriye ve Mısır dışişleri bakanları uzun bir aradan sonra bir araya gelerek yaptıkları ortak açıklamada Türkiye hedef alınarak “Bölgesel tarafların, etnik mezhepsel kışkırtma veya terör ve araçlarıyla veya yayılmacı algılarla, Arap ülkelerinin içişlerine müdahale girişimlerini reddediyoruz. Suriye topraklarını etkileyen herhangi bir askeri operasyon tehdidini reddettiğimizi vurguluyoruz. Türkiye görüşmeleri işgalin sona erdirilmesi üzerine kurulmalı” diye açıklama yapıldı.
Türkiye ile Suriye rejimi arasındaki yakınlaşma somutlaşırsa, bölgede ilginç ve yeni ittifakların oluşabileceğine dair işaretler de gelmeye başladı. Bu ittifaklardan en belirgini ise Suriye’de olayların başlamasından bu yana çatışma halinde olan Türkiye yanlısı gruplar ile Türkiye’nin “düşman” olarak gördüğü gruplar.
Aslında Türkiye Suriye rejimiyle yakınlaşmaya çalışırken, bölgedeki muhalifler üzerindeki inisiyatifini de kaybetmek üzere. Türkiye ile Suriye rejimi arasındaki yakınlaşmayı “kendilerinin satıldığı” olarak gören özellikle İdlib, Halep ve Azez de çok sayıda kişi gösteriler yaparak yakınlaşma çabalarını protesto etti. Protestolar sadece sokak gösterileriyle sınırlı kalmadı. Muhalif Suriye Ulusal İttifakından Aram Al-Domani ve Saleh Adeeb Al-Saleh, başını PYD’nin çektiği Özerk Yönetime ziyarette bulunup "Suriye Demokratik meclisi" Eşbaşkanı Emine Ömer ile basın toplantısı düzenledi. Toplantıda ÖSO'nun Üç yıldızlı bayrağı ile DSM’nin bayraklarının bir arada olması ve karşılıklı övgü sözleri dikkat çekiciydi. Toplantı sonrasında sızan bilgilere göre iki tarafın “Suriye’de üç özerk bölgeli bir yapı üzerinde konuştukları ve belli bir mesafe kaydettikleri şeklindeydi. Yakınlaşma çabalarıyla ilgili kaygıları gidermek için Dışişleri bakanı Çavuşoğlu’nun muhalif liderlerle yaptığı görüşmelerin ardından, Türkiye yanlısı Geçici Suriye Hükümeti Başkanı Salem el Musalt’ın, Türkiye'nin desteklediği silahlı grupların denetiminde bulunan Azez kentinde kalabalık kitle tarafından saldırıya uğraması da dikkat çekiciydi.
Türkiye’nin “hatalı” Suriye politikalarında ısrar ettiğini gösteren yeni konseptle birlikte, hesap edemediği başka bir durum ise Suriye rejimi ile PYD ilişkisidir. Olayların başlamasıyla birlikte bölgeyi PYD’ye teslim eden, silah sağlayan, destekleyen Suriye rejiminin kendisiydi. Rejim bu bölgeleri kendisi adına korunması amacıyla PYD’ye teslim etti. Bölge merkezi olan Kamışlıda hala rejim askerleri ve kontrolü var. Hava alanı hala rejim güçlerinin kontrolünde ve bugüne kadar PYD ile rejim arasında herhangi bir çatışma yaşanmış değil. PYD rejim askerleriyle zaman zaman muhaliflere yönelik ortak operasyonlar gerçekleştiriyor. PYD rejimle birlikte hareket etmeyen muhalif Kürt silahlı güçleri olan Roj peşmergelerinin Suriye’ye girişine izin vermiyor. Suriye rejimi ile PYD arasında böyle girift bir ilişki varken, Türkiye’nin PYD’yi Suriye rejimine şikâyet etmesi/çatışmasını istemesi anlaşılabilir bir durum değil.
Esad rejimiyle Türkiye ilişkilerinin iyiye doğru gitmesinin diğer bir sonucu da başta İdlib olmak üzere, muhaliflerin kontrolündeki bölgelerden Türkiye’ye doğru güçlü bir göç dalgasının olabileceğidir.
Türkiye’nin Suriye politikaları “kırk katır mı kırk satır mı?” ikilemine dönmüş durumda. Bir yandan Türkiye’nin Ekonomi, mülteciler sorunu, sosyal bazı sorunlar ve Kürtlerle ilgili siyasal sorunların devam etmesi, öte yandan Esad ile yakınlaşmayla muhaliflerin PYD ile Suriye’de 3’lü federatif yapı tehdidi, büyük göç ve Türkiye çıkarlarına saldırılarla sonuçlanabilir. İşte başından itibaren Türkiye’nin Suriye politikalarını yanlış diye görmemizin nedeni de tam da budur. Dimyat’a pirince giderken elimizdeki bulgurdan olmayalım.