Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) 18 ay süreyle daha Libya’yagörevlendirilmesini sağlayacak Cumhurbaşkanlığı tezkeresi TBMM Genel Kurulu’nda, AKP-MHP ittifakının oy çokluğuyla kabul edildi. CHP, İyi Parti ve HDP tezkereye karşı çıktı.
Türkiye, 27 Kasım 2019 günü Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası” ve “Güvenlik ve Askeri İşbirliği Anlaşması” imzalamıştı. Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin ve Kıbrıs Türkleri’nin haklarını savunma gerekçesiyle, HDP dışındaki tüm partilerce verilen destekle deniz yetki alanlarıyla ilgili mutabakat 5 Aralık 2019’da yasalaşmıştı. Libya’ya Türk askeri gönderilmesinin yolunu açacak askeri anlaşma ise, 21 Aralık 2019’da bu kez sadece HDP’nin değil CHP ve İyi Parti’nin itirazlarına rağmen yasalaşmıştı. Buna bağlı olarak AKP-MHP oy çokluğuyla 2 Ocak 2020’de Libya’ya asker gönderilmesine ilişkin 1 yıllık süreli Cumhurbaşkanlığı tezkeresi, 184 ret oyuna karşı 325 kabul oyuyla kabul edilmişti.
Geçen yılki tezkere süresi sona erdiğinde Ocak 2021’in ilk haftasında TBMM’nin ara tatile girmesi planlandığı için Libya tezkeresi, bugün gündeme alındı.
Libya tezkeresi, AKP’li TBMM Başkanvekili Süreyya Sadi Bilgiç’in yönettiği TBMM Genel Kurulu’nda CHP, İyi Parti, HDP’nin ret oyu vermesine karşın AKP – MHP oy çokluğuyla kabul edildi.
“Neden Libya seçime giderken tezkere 18 aylık sunuldu?”
CHP grubu adına Emekli Büyükelçi Ahmet Ünal Çeviköz, “İktidar, bugün Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin kaderi ile Doğu Akdeniz'deki çıkarlarımızın kaderini eş tutmaktadır. Oysa Doğu Akdeniz’de daha kesin bir çözüm için atılması gereken adımlar belli. Önce, Mısır başta olmak üzere, Suriye ve İsrail ile diplomatik ilişkilerin yeniden hak ettiği seviyeye bir an önce çıkarılması gerekiyor. Aksi takdirde bir hükümetle yaptığınız mutabakat üzerine girdiğiniz cendereden çıkamazsınız. Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet geleneği; devletler arası ilişkileri önceler, hükümetlerle olan ilişkileri değil. İşte o nedenle, hükümet değiştikten sonra da Türkiye Cumhuriyeti devleti uluslararası ilişkilerini sürdürmeye devam edecektir. Sosyolojik yapımız göz önüne alındığında iktidar, etnik ve mezhepsel hassasiyeti olan ülkelerin iç işlerine kesinlikle taraf olmamalıdır. Arap milliyetçiliğinin yeniden nüksettiği bugün, dış politikanın pek çok alanında kendini göstermektedir. İktidarın Libya’da izlemiş olduğu politikalarla bu durum daha da derinleşmiştir” dedi.
İyi Parti grubu adına Emekli Büyükelçi Ahmet Kamil Erozan da, “Bilmediğimiz sebepler temelinde Libya’daki Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne karşı bir cömertliğimiz var. Bu cömertliğin garabeti, bu tezkerenin on iki değil, on sekiz ayla ilgili olarak gelmiş olmasıyla da irtibatlıdır. 24 Aralık 2021’de seçimler yapılacak ve tezkere hala geçerli olacak o tarihte. O zaman, ister istemez aklımıza şu geliyor: Acaba iktidar objektif değil, subjektif temellerde almış olduğu bir kararla Libya’nın geleceğine yön verecek o seçimlere de müdahale etmek arayışıyla mı bunu on iki aylık değil de on sekiz aylık getiriyor? Bu cömertliğin karşılığında bir şey aldık mı? Sorusunu da sormam lazım. Niye soruyorum? Bizim müteahhitlik alacağımız olarak 20 milyar dolar var orada. Paraya ihtiyacımız var mı? ‘Yok’ diyecek parmak kaldırsın. Nerede bu 20 milyar dolar? Madem bu cömertliği yapıyoruz, bunun karşılığını alıyor muyuz? Bütün bu belirsizlikler çerçevesinde, biz geçen sefer ‘Hayır’ dediğimiz tezkereye, bugün ‘Evet’ dememizi gerektirecek herhangi bir unsurun yokluğunda, geçen seferki tavrımızı sürdüreceğiz” diye konuştu.
HDP Grubu adına Tülay Hatimoğulları Oruç ise, Türkiye’nin Libya’ya Türk Silahlı Kuvvetleri dışında yabancı savaşçılar gönderdiği iddiasını sorguladı. “Cenevre Sözleşmesi ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2178 sayılı Kararı'na göre yabancı savaşçı transferi yasaktır” diyen Oruç, “Buradan şunu soruyoruz: AKP iktidarı ve Milli Savunma Bakanlığı bu gruplara kefil midir? Cumhurbaşkanı’nın şahsının kefaleti sizleri bağlamakta mıdır, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni bağlamakta mıdır? Kefilse bu örgütlerin Suriye’de Kürt halkına, Araplara, Libya halkına karşı işledikleri suçlardan sorumlu mudur? Ki bununla ilgili Türkiye’nin yargılanması gündemde. Türkiye’yi bu sürece bu iktidar sürükledi. Mafyatik bir yönetim olan savaşçı ihracatını, ticaretini, bu uygulamayı yerleşik bir uygulama haline getirmeyi mi düşünüyorsunuz? Cumhurbaşkanı’nın başdanışmanlığını yapmış olan bir şahıs ‘SADAT’ diye bir örgüt kuruyor; adı güvenlik şirketi ama bunun altında dönen işler, savaşçı ihracatı, belki de bizim bilmediğimiz örtülü ödenekten buraya ayrılan pay da cabasıdır.
Libya tezkeresi için ret oyu vereceğimizi söylemeliyim. Burada, ayrıca, şu soruları bütçe görüşmeleri sürecinde hem Dışişleri Bakanlığı’na hem Milli Savunma Bakanlığı’na sorduğumuz halde yanıtını alamadık: İmzalanan bu mutabakat muhtıralarının hükmü nedir? Çünkü şu anda Libya’da siyasi süreci götürecek belki de yepyeni bir hükümet kurulacak ama Türkiye’de mevcut olan iktidar hala bu anlaşmalarının peşinden gitmiş durumda” diye konuştu.
Emekli Tuğgeneral Er: “Baskın seçim için önlem amaçlı 18 aylık düşünülmüş"
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Emekli Tuğgeneral Ali Er de, Cumhurbaşkanlığı’nın her zamanki gibi 1 yıllık değil de 18 ay süreli tezkere sunmasını sorguladı. Libya’daki seçim sürecinde orada görevdeki TSK’nın herhangi bir sıkıntı yaşamaması açısından 18 aylık tezkere çıkartılmasını “iyi niyet” ile değerlendirdiğini kaydeden Er, 18 aylık süreyi Libya değil Türkiye’de erken seçim olasılığıyla değerlendirmek gerektiği düşüncesinde.
Er, “Birincisi, Cumhur İttifakı bir yıl sonraki ittifakın aynı yerde-durup durmayacağından emin değil. Eğer MHP ittifaktan ayrılırsa muhalefetle birlikte tezkereye karşı hareket ederse Meclis’ten geçmeme riski apaçık ortada. Bu durumda Libya’daki askerlerin geri getirilmesi gerekir. İkincisi ve bence daha mantıklısı AKP ile MHP’nin ortaklığı kader meselesi olduğu için birbirlerinden ayrılacakları safdillik olur. İktidar önümüzdeki bir yıl içerisinde baskın seçim olasılığıyla karşı karşıya görünüyor. Bunu ciddi ciddi düşünüyor. Neden? Maalesef Türkiye’nin hem AB hem ABD tarafından Rusya ile de Suriye’de büyük sorunları olduğunu biliyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı uluslararası meşruiyetini daha doğrusu muhataplığını tescil ettirmek için bir baskın seçime gidebilir ve Meclis’te dengeler değişebilir hatta belki muhalefet çoğunluğa geçebilir. Ama ne olursa olsun Tayyip Erdoğan olarak ‘Ben Cumhurbaşkanlığı Seçimi’ni kazanırım’ diye düşünüyor. Ancak çoğunluğu kaybedeceği bir Meclis ihtimaline karşı bunu yapıyor olabilir” diye konuştu.
Libya tezkeresiyle birlikte geçtiğimiz yıl Türkiye’nin deniz aşırı ülkelerde hak ve menfaatlerini koruma politikası izlediğini kaydeden Emekli Tuğgeneral Er, Türkiye’nin kişi başı gelirinin 8 bin dolar seviyesine düştüğünü belirterek, “Bu durumdaki bir ülkenin deniz aşırı bir harekata kalkışması pek de mantıklı gelmiyor. Bu yönden yanlış olduğunu düşünüyorum. Kara sınırımızın olmadığı bir bölgeye tezkere çıkarılması ilginç” eleştirisinde bulundu.
Libya tezkeresinde TSK’nın gönderilmesi nasıl gerekçelendirildi?
Tezkerede, Türkiye’nin gerek Akdeniz havzasındaki gerek Kuzey Afrika’daki çıkarlarının olumsuz etkilenebileceği belirtilerek, bu çerçevede TSK’nın Libya’ya gönderilmesi gerektiği ifade edildi.
Tezkerede, “… Libya halkının ihtiyacı olan insani yardımları ulaştırmak, UMH tarafından talep edilen desteği sürdürmek, bu süreç sonrasında meydana gelebilecek gelişmeler istikametinde Türkiye'nin yüksek menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde Türkiye sınırları dışında harekat ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi, bu kuvvetlerin Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkan sağlayacak düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için Anayasa'nın 92’nci maddesi uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla” 2 Ocak 2021’den itibaren 18 ay daha ilave süreyle izin verilmesi talep edildi.