Dünyanın geçtiği süreç ülkelerin toplumsal birlik-beraberliklerinin her zamankinden daha önemli kılıyor. Toplumsal birlik-beraberlik bugün için ülkelerin silahlı kuvvetlerinden, teknik-teknolojik, savunma gücünden de etkilidir.
Bölgesel olarak Türkiye ateş çemberinin tam ortasında bulunmaktadır. Varlığı dünya güç dengelerini etkilemektedir. Aldığı kararlar, yaptığı harekâtlar dünyayı hop oturtup, hop kaldırmaktadır.
Aslında bölgesinde olup bitenlerin ana hedefi Türkiye’nin kendisidir. Yakın planda yüz yıllık, köklerine indiğinizde İstanbul’un fethi ve 1071 Malazgirt zaferine uzanan hesaplaşmanın adıdır yaşadıklarımız.
Dünya güç dengeleri sadece sıcak savaşlarla kurulmaz. Savaşlar bir sonuçtur. Sıcak savaş ortamına gelene kadar çok önemli mücadele metotları vardır. En önemli mücadele ise toplumsal birlik ve beraberlik üzerinden yapılır.
Bir ülkenin gücü kırılacak, o ülke masaya oturtulup sömürge haline getirilecek ise en kolay yolu birlik ve beraberliğini sarsacak stratejilerden geçer. Toplumsal algı argümanlarını ele geçirdiğinizde o ülkenin birlik ve beraberliğini dinamitlemek için gerekli delikleri deşmeniz yeterlidir. Toplumsal algının en kolay yönetilme şekli ekonomi, güvenlik, etnik hassasiyetlerdir.
Atasözü haline gelen bir kavram vardır “Cehennemin yolu iyi niyet taşları ile döşelidir” diye. Toplumların birlik ve beraberliğini bozmayı amaçlayan etkin güçlerin en çok kullandığı yol toplumsal hassasiyet konularında yardım kuruluşu adı altında çalışmaktır. Bu yolla milletlerin ruhunu gönüllü olarak alırsınız.
Türkiye’de geçmişte yaşanan toplumsal olayları gezi başta olmak üzere organize eden grupların Uluslar arası çalışan sivil toplum kuruluşu fonlarından değişik destekler adı altında fonlandıkları bir gerçektir. Genelde yurt içinde partnerleri olduğu görülür. Bu tür fonlar toplum olarak genelde bilinmez. Sadece partnerleri zaman zaman göz önüne STK veya şahısları adına ortada dolanır.
Bunların içinde toplumun aşina olduğu SOROS’dur. Mesela bir dönemin efsane ABD Dışişleri Bakanı
Madeleine K. Albright’ın kurduğu fonun Türkiye’deki bürolarını yardım için kapılarını çalanlarının dışında bilen olmaz. 15 Temmuz darbesi sonrası CHP içinde gençlik tabanlı girişim başlatma peşine düşenlerin bu kapıları çaldığı bilinmez.
Bir ülkede toplumsal hareketlenme meydana gelecekse mutlaka uluslar arası bağlantıları bulunan hem STK’ların hem de fonların aktif kullanımlarının artığını göreceksiniz.
Tüm bunları neden bu kadar ele alıyorum? Dünyada mücadele yeni taktik savaşlarına döndü. Irak’ta, İran’da, İspanya’da, Fransa’da, Hong Kong’ta ve dünyanın birçok yerinde değişik bahanelerle gösteriler yaşanıyor. Toplumsal kalkışma gibi görülen bu gösterilerin tesadüf olduğu söylenemez.
ABD’nin Bölgesel menfaatlerinin önünde kale olarak gördüğü Türkiye’yi masaya oturtmak için dış müdahalelerin fayda etmediği gün gibi aşikâr oldu. Öyle görülüyor ki Erdoğan’ın ziyareti sonrası ABD’nin elinde koz olarak Türkiye’de toplumsal kalkışma denemelerinden başka yol kalmadı.
Ekonomideki dalgalanmadan yola çıkarak birçok kesimin harekete geçirilmesi konusunda kışkırtmalar yaşanırsa şaşmayın.
İşte bu noktada görev Siyasi İktidara düştüğü çok açıktır. Toplumsal birlik ve beraberliğin sağlanmasını muhalefetten beklemek abes ile iştigaldir. Bu görev iktidarındır. Muhalefetin toplumsal sorumluluğu yapıcı itirazlardır. Fakat asıl birlik ve beraberlik görüntüsü vermek ve bu görüntüyü sağlamak iktidara düşer.
Yakın zamanda körüklenmek istenecek olan toplumsal barışı zedeleyecek girişimlerin önlenmesi için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın farklı bahanelerle muhalefet liderleri ile değişik ortamlarda ister planlı isterse plansız fotoğraf vermesi oyunu bozacaktır. Bu nedenle siyasiler arasında yaşanan mücadelenin dozu ne olursa olsun toplumsal birlik ve beraberliğin gösterilmesi açısından siyasiler rollerini oynamak zorundadır.
Bu durum aynı zamanda mevcut siyasi yapılara karşı toplumsal bakışta meydana gelen tıkanan ümitlerinin açılmasına yardımcı olacaktır.
Cuma’nın hayrı üzerinize olsun…