Trafik artık tün dünyada büyük kentlerde ciddi bir sorun durumuna geldi. Ülkemizde ise gerçekten bir baş belası. Kurallara uymayı pek sevmeyen insanlarız korkarım. Emniyet kemeri takma alışkanlığımız, son zamanlarda üretilen araçlarda bunun zorunlu olduğunu anımsatan devamlı uyarılar gelmeğe başladıktan sonra gelişti. En uygar bildiğim insanlar bile ara yollarda ya da trafik denetimi olmayan yerlerde asla kemer takmazlar, ana yola çıkınca da uzakta bir trafik polisi görünce kemerlerini bağlarlar hemen sonra da çıkarırlardı. O günlerde emniyet kemeri takmak nedense bir angarya sayılırdı.
Yaya olduğum zaman sürücülere, araba kullanırken yayalara kızar oldum. Önce sürücülere değinmek isterim. Sabır yok, başkasının hakkına saygı yok, hoşgörü hiç bulunmuyor. Trafik ışığında beklerken ya dalıp gidiyorlar ya da genellikle telefonları ile veya bir başka bir şeyle meşguller, yolu açan ışık yandığında keyifleri yerine gelecek de ilerleyecekler. Bir de tam tersi var. Işıkta bekliyorsunuz sarı ışık yandı mı, arkanızdaki sürücü önce selektör yapıyor, ışık yeşile döner dönmez de çevreyi son derece rahatsız eden korna sesi!
Şerit değiştirilirken, sağa ya da sola dönülürken sinyal verilir. Bakıyorum kimse zahmet etmiyor. Aklına esen pat diye dönüveriyor.
Yemek servisi yapan motosiklet sürücüleri ayrı bir dert ne yaya kaldırımı dinliyorlar ne trafik ışığı ve ne yazık ki ne de gidiş yönü; hem kendilerinin hem başkalarının yaşamlarını tehlikeye atarcasına akıllarına estiği gibi kullanıyorlar araçlarını.
Üç şerit yol, en soldaki sola dönüşler için ayrılmış, insanlar geliyor o şeridi de işgal ediyor; sola dönüş oku yeşile döndüğünde hiç umurları değil pişkin, pişkin kendi yollarının açılmasını bekliyorlar. Ya da yine üç şerit yol, sola dönecek, gidiyor yolun en sağ şeridini kapıyor; trafik açıldığında diğer iki şeridin yolunu tıkamaya ve trafiği allak bullak etmeğe aldırmadan kendini ortaya atıveriyor. Yol vermeyenlere de bir kızıyor ki!..
Işıklı olmayan yaya geçitleri bildiğiniz gibi, yolun enine çizilmiş aralıklı beyaz çizgilerle belirtilir. Bu bölümlerde geçiş üstünlüğü yayadadır. Yaya yola adım atınca araçlar durup yayaya yol vermek durumundadırlar; ama kimse bu kurala uymaz. Durmaları gerektiğini işaretlerle anlattığınızda kimi efendice durur size yol verir, kimi “zaten duracaktım” işaretleri yapar, siz inanmayın, hiç de durmaya niyeti yoktur aslında, kimi ise durur siz geçtikten sonra arkanızdan küfreder; nasıl mı? Tabii ki korna çalarak. Ben bu duruma kendimce bir çözüm getirdim; önce elimle durmalarını işaret ediyorum, durmaya niyetleri olmadığını anlayınca elimde hazır tuttuğum cep telefonuyla beyaz çizgi üstünde olan aracın plakasıyla birlikte fotoğrafını çekiyor gibi yapıyorum. Hemen duruyorlar ve fakat çok da kızıyorlar.
Bir başka sorun da trafik uygun olsun olmasın birçok sürücü aklına estiği yerde dörtlüleri yakıp park ediyor, utanarak söylemem lâzım ki ben de zaman zaman aynı şeyi yapıyorum. Oysa trafik bu yüzden oldukça aksayabiliyor. Bir başka bencillik örneği de park eden bir aracın tam arkasına onları kapatırcasına park etmek. Bunu da utanarak söyleyeyim ki yapıyorum ama mutlak kendi arabamın arkasına ve ön camına telefon numaramla özür dileyen bir not bırakıyorum. Arayan olursa da uçarak gelip arabamı çekiyorum.
Otobüs ve minibüsler yolcu indirmek için duruyorlar, bir ayağınız basamakta öbür ayağınız yerde iken kapıyı kapatmaya kalkıyorlar, arada sıkışmamak için can havliyle kendinizi yere atıyorsunuz, daha iki ayağınız da yere basmadan araç hareket etme hamleleri yapıyor. Otobüste ise ayaktaysanız her frende ya etrafınızdaki birilerine yapışıyorsunuz, ya da oturanlardan birinin kucağına uçuyorsunuz.
Bazı taksilere bindiğinizde de işiniz zor. Şoför arabanın içinde sizi bekliyor; arabanın camları kapalı, içeride pek de hoş olmayan ağır bir koku ya da kısa bir süre önce sigara içilmiş hem kokusu hem dumanı. Geri çıkmağa utanıyorsunuz, tek çareniz camı açıp başınızı dışarı çıkararak soluk almak. Bazı müşteriler öne oturmayı tercih ediyorlar, koltuğu da sonuna kadar geriye itiyorlar. Taksi şoförleri koltuğu yeniden öne çekmeye ya üşeniyorlar ya da bunu akıl edemiyorlar. Siz sürünerek arkaya biniyorsunuz, gideceğiz adresi verirken de çeneniz diz kapaklarınıza vuruyor.
Uzun yol şoförleri bazen akıllara durgunluk verecek şeyler yapıyorlar. Tırlar ve yük kamyonları korkutucu olabiliyorlar. Yol uygun, altınızdaki araba uygun saatte 140 la gidiyorsunuz yanınızdan fırtına gibi lâmbur lûmbur bir kamyon geçiyor. Siz zaten hızlı gidiyorsunuz kamyon beş beter süratte. Yolcu otobüsleri bu konuda daha temkinli; esasen onların hızları belirli aralarla denetleniyor sanıyorum. Ama örneğin gece yolculuğu yapıyorsunuz saat henüz sekiz dolaylarında, ışıklar sönüyor, ortalık zifir karanlık. Başınızdaki pilot lamba da yanmıyorsa haliniz perişan; uykunuz gelene kadar ya da bütün gece bir şeyler okumanız olanaksız, gece de yol da bitmek bilmiyor.
Bunlar benim sürücülerle ilgili bir çırpıda saptadığım sorunlar. İllâki benim bu yazıyı yazarken aklıma gelmemiş olan biz sürücülerin yapmakta olduğu daha ne çok yanlış vardır.
Gelelim yayalara, sanki yollar babalarının emrinde akıllarına estiği yerden karşıdan karşıya geçiyorlar. Trafik uygun mu, yol kendilerine açık mı, hiç umurlarında değil. Kalabalık yerlerde yaya geçitlerinde yayaya yeşil ışık yandığında bir hercümerçtir gidiyor; çünkü taraflar birbirlerinin üstüne, üstüne giderek karşıdan karşıya geçmeğe çalışıyorlar. Bu nedenle de orta yerde birbirleriyle sanki savaştaymışlar gibi göğüs göğse geliyorlar. Zavallı trafik polisleri herkesin kendine göre sağdan geçmesi için boşuna yırtına dursun imam bildiğini okuyor. Kuşkusuz bu nedenle de ışığın yandığı sürede menzillerine ulaşamadıkları için trafik açıldığında çil yavrusu gibi kaçışıyorlar.
Yol enine çizgiyle çizilmiş ve trafik ışığı olan yaya geçitlerinde, yol çizili ya, kendilerine sanırsınız dünyalar bağışlanmış, yeşil ışığın yanmasını asla beklemiyorlar ve bir de sürücülere kafa tutarak kendilerini yolun ortasına atıyorlar. Sürücü tepki gösterirse de bilmişlikle yol şeritlerini gösteriyorlar. Zavallı sürücüler yaya geçidi ışığını gösterebilmeyi başarabilirlerse de iş işten geçmiş oluyor. Yaya olarak birçoğumuzun yaptığı en ölümcül yanlış da duran bir aracın önünden yola fırlamak. Arkadan gelen araçları görme şansı sıfır olduğu için çok acıklı sonuçlar yaratabiliyor böylesi bir acelecilik.
Şimdi yemek tarifi, neşeli tavuk:
Bir bütün tavuk göğsü, bir fincan sıvı yağ veya zeytin yağı ya da tereyağı, bir çorba kaşığı un, 250 cc kadar süt, bir su bardağı rendelenmiş taze ya da eski kaşar veya parmesan peyniri tuz, karabiber, isterseniz bir fincan kadar çiğ krema. Tavukları kuşbaşı doğrayın, yapıştırmayan bir tavada yağda çevirerek hafif kızartın, içine un ekleyin ve yine ateşte çevirin sonra sütü, tuz ve karabiberi ekleyin koyulaşıp kaynayınca ocağın altını söndürün. Rendelenmiş peynirin yarısını ekleyip karıştırın. İsterseniz bu karışıma çiğ kremayı da ekleyin. Tüm malzemeyi bir fırın kabına ya da tercihan bir güvece boşaltın üstüne kalan peyniri ekleyin. 180 derece fırında tavuklar tam pişene kadar pişirin.