TUĞÇE KANDEMİR’İN TEK KELİMELİK TARİFİ

Onur Akbaş'ın Yeni Yazısı

Ahmet Mithat Efendi’nin Serveti Fünuncular için yazdığı yazıda ifade ettiği gibi “hakkı teslim” şuuru sadece yeryüzünde hiç ölmeyecekmiş gibi salınan insancıklar veyahut istila edilen kurumlarla açıklanamayacak kadar soyut ve maddeyi aşan değerlerdir. Ömrü olanı bir gün bu kavramlar gelir kendileri bulur.          

  Güzellik ya da görsellik, ses rengi ile oynayacak teknolojik müdahale, dedikodu ve trol desteği, senaryodan mağduriyetler, özel hayat teşhirciliği, dizi mizi üzerinden abartıp kabartmalar, sosyal medya üzerinden çakışmalar, güçlünün yanında her devrin gönüllü maymunu düzeyinde duruşlar, aidiyetler, hepsi bir yere kadar. Hepsi sizin şarkıcı, türkücü, marşçı dizi oyuncusu olarak anılmanıza vesile olur mu? Bence bu kadar destek bunu sağlamaya yeter. Ama sanatçı olarak hem entelektüel zeminde hem de estetik perspektifte bir karşılığınız yoktur. Belki yukarıdaki gayretler bulunduğunuz dönemde sizi bu paye ile zorla da olsa medyada, birkaç muzır neşriyat ortamında, parti, tarikat, loca, dernek sendika gibi kütleler içinde (kütle ifadesi bilerek ve isteyerek kullanılmıştır) birkaç tezvirat arasında andırtabilir. Neticede uluslar arası zeminde bir tek makalesi olmayanlar doçent, atıfsızlar rektör olarak anıldı bu coğrafyada. İlahiyat ile alakalı bir meselede rahmetli kayınpederinden referans veren yazarlar sadece köşeleri değil bilmem nereleri tuttu bir bilseniz.

            Ama hepsi geçer. Geriye Ahmet Hamdi Tanpınar kalır, bu kubbede hoş bir seda ile baki kalacak yine Bakilerdir. Nedimlerdir, Yahya Kemaller, Ömer Seyfettinler, Nihal Atsızlar, Nazım Hikmetler, Cemal Süreyalar, Turgut Uyarlar ve elbette bunların tezgahında zihni şekillenmiş, şekillenen zihni ile ruhu yoğrulmuş ve en sonunda bahtına düşmüş, tarifini yapacak bir sıfat bulamadığım o sesi bu ruh ve zihin ikliminde terbiye ederek ortaya koymuş Tuğçe Kandemirler kalırlar. Kusura bakmayın ben böyle bir hinterlanda sahip olan birisi için kullanılması gereken sanatçı payesi, ona buna sıfat olacaksa TDK’den istirhamım Tuğçe gibiler için başka bir paye bulunsun. Ya da bu paye her ismin önüne yapıştırılmasın.

           Yaklaşık altmış kilometrelik bir yolculukta aracımda “kahverengi gözlerin” ve “ne güzel yaratmış” türkülerini çevirip dinliyorsam değerli meslektaşım, meslektaş olmakla gurur duyduğum mesai arkadaşım Tuğçe bu sende olan şey “ses” seslerinden oluşan bir göstereni aşıyor, ses ötesi bu yolculuğunda Allah ömrünü, uzun ve bereketli kılsın. Ben öyle inanıyorum ki Tuğçe Kandemir, liyakat, hakkaniyet, Ahmet Mithat Efendi’nin Serveti Fünuncular için yazdığı yazıda ifade ettiği gibi “hakkı teslim” şuuru sadece yeryüzünde hiç ölmeyecekmiş gibi salınan insancıklar veyahut istila edilen kurumlarla açıklanamayacak kadar soyut ve maddeyi aşan değerlerdir. Ömrü olanı bir gün bu kavramlar gelir kendileri bulur.


TUĞÇE KANDEMİ KİMDİR?
             Aşk ve hüzün üzerine söylediği şarkıları ile bilinir. Babası memur, annesi ise ev hanımıdır. İki çocuklu bir ailenin en küçük çocuğudur. 8 yaşında iken müziğe ilgi duymaya başladı. Mersin Üniversitesi'nden edebiyat öğretmeni olarak mezun oldu. Atanmayı beklerken yaşadığı ayrılık acısı üzerine söylediği Bu Benim Öyküm başlıklı şarkısının internette yayılmasıyla ünlü oldu. Bunun üzerine bir yapım şirketi ile anlaştı ve şarkıya bir klip çekildi. Bu Benim Öyküm, 100 milyonun üzerinde izlenmeye sayısına ulaştı ve yılın en iyi çıkış yapan şarkısı oldu. Daha sonra söylediği Gülü Soldurmam, Yanlış ve İçimdeki sen (Bilal Sonses ile) şarkıları da 100 milyonun üzerinde izlenme sayısına ulaştı.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel Haberleri