Türk askerinin Irak ve Suriye'deki görev süresi uzatıldı

Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesi süresinin 1 yıl uzatılmasına ilişkin Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi, TBMM Genel Kurulunda kabul edildi.

Irak ve Suriye'deki tüm terörist örgütlerden Türkiye'ye yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek amacıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) yabancı ülkelere gönderilmesi, yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması kapsamında izin süresini 1 yıl uzatan Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi, TBMM Genel Kurulunda kabul edildi.

Genel Kuruldaki görüşmelerde İYİ Parti Grubu adına söz alan Bursa Milletvekili Ahmet Kamil Erozan, partisinin tezkereye "evet" oyu vereceğini bildirdi.

Çin'in, camilere astığı panolarla "dinin Çinlileştirilmesi" çabası içerisine girdiğini belirten Erozan, bu yaklaşımın doğru olmadığını, bu durumun insani ve hukuki mülahazaların aksine hareket etme anlamına geldiğini söyledi.

Erozan, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un, İslam konusundaki açıklamalarına cevap veren iktidarı, Çin'in Doğu Türkistan'daki politikaları ve İslam'a yönelik bu uygulamaları konusunda da tepki göstermeye çağırdı.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun, Japonca ve Rusça bildiğini söylediğini anımsatan Erozan, "Kendisine bir an evvel Çince de öğrenmesini tavsiye ediyorum. Böylelikle belki bu konulara biraz daha erken tepki vermek imkanını bulur. Ayrıca Çince bildiği varsayılan Büyükelçiyi de herhalde söylediklerim üzerine ayrıca uyarmaları gerekecektir." diye konuştu.

Ermenistan'ın, dost ve kardeş Azerbaycan'a yönelik saldırıları ve süregelen işgal durumunun kabul edilemez olduğunu belirten Erozan, "Sadece kardeşlerimiz oldukları için değil, ülkelerin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi gibi uluslararası ilişkilerin temel ilkelerinden birinin de ihlal edilmiş olmasından dolayı bu konudaki tavrımız açıktır." ifadesini kullandı.

Tezkere kapsamında TSK'ya görev verildiğini ancak bölgede Jandarma Özel Harekat ve Polis Özel Harekat'ın da görevlendirildiğini ifade eden Erozan, şöyle devam etti:

"TSK'ya Irak ve Suriye'de bir görev veriliyor ama iktidar, o coğrafyada Jandarma Özel Harekatı ve Polis Özel Harekatı da kullanıyor. TBMM vermiyor böyle bir yetkiyi. Ben bunu Sayın Süleyman Soylu'ya yazılı sordum. Aldığım cevap, 'Jandarma Özel Harekat, Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğünün yazısıyla görevlendiriliyor.' Aynı vatan evlatlarının bir kısmını TBMM görevlendiriyor, diğerini bir Genel Müdür görevlendiriyor. Şehitlerimiz, gazilerimiz, yaralılarımız oluyor, bunun sorumluluğunu TSK adına biz, Jandarma ve Polis Özel Harekat için bir Genel Müdür üstleniyor. O Genel Müdür mü hesabını verecek sonra bu ailelere?" 

Irak'ta Türkmenler'in hala anayasal güvenceleri bulunmadığını ifade eden Erozan, iktidarın, bu konuda da adım atmasını istedi.

Erozan, Türkiye'nin Libya'da bütün yumurtaları bir sepete koyduğunu ve omlet yeme riskiyle karşı karşıya olduğunu ileri sürerek, "Omlet yemek riski derken, bütün bu yumurtaların kırılması gündemde çünkü Serrac'a yaptığımız yatırımlar galiba boşa gidiyor. Serrac 'Ekim ayı sonunda ben bu görevi bırakıyorum.' dedi. Şimdi iktidarın bir telaş içinde Libya ile yaptığımız Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası'nı kurtarma arayışında olduğunu gözlüyorum." diye konuştu.

İYİ Parti'li Erozan, Oruç Reis'in artık görev sahasına dönmesi gerektiğini de belirtti.

"Nedir bu bağcıyla hesabınız?"

MHP Grubu adına söz alan Erzurum Milletvekili Kamil Aydın, tezkerenin, bireysel, bölgesel, ulusal savunma ve güvenlik ihtiyacından doğduğunu vurguladı.

"Bana değmediği sürece bin yaşasın" politikalarının artık sahada ve masada geçerli olmadığını vurgulayan Aydın, "Taciz, tecavüz ve saldırıların vuku bulmasını beklemeden potansiyel tehdit, tahrik ve riskin oluştuğu her yerde proaktif davranılıp, etkisizleştirilmesinin 21'inci yüzyıl savunma ve güvenlik stratejisinin özünü oluşturduğunun farkında ve millet olarak bilincindeyiz. Bugün, Türkiye Cumhuriyeti Devleti de buna mukabil bir tutum sergileyip proaktif davranarak, yaklaşık 40 yıldır milletimizin yurt içinde ve yurt dışında canına musallat olmuş PKK ve türevleri başta olmak üzere, her türlü terör örgütleriyle, köklerinin kazınması suretiyle, kahramanca mücadele etmektedir." değerlendirmesinde bulundu.

Aydın, Türkiye'nin, inisiyatif alıp proaktif davrandığı diğer önemli bir meselenin, Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkaslar üçgeninde, hem karada hem de mavi vatanda kuşatmaya alınıp, etkisiz kılınmaya yönelik oldu bittilere karşı gösterdiği milli refleksi olduğunu anlatarak, "Terörle mücadelede içeride ve dışarıda bölgesinde zapturapta karşı asil ve dik duruşa kadar tüm bu gelişmelere, Türkiye muhalifi ülkelerin karşı tavrı ve açıklamaları bir noktaya kadar anlaşılabilir ama benzer, acımasız ve mesnetsiz eleştirilerin, ülke içinde, özellikle, siyaset üstü ilişkilerimiz veya güvenlik ve savunma hamlelerimize yönelik yapılması izaha muhtaçtır." diye konuştu.

Türk siyasetinin, uluslararası bağlamda temsilini "milli maça" benzeten Aydın, "Antrenörü, oyuncuların seçimini beğenmeyebilirsiniz. Amacınız üzüm yemek olsun. Nedir bu bağcıyla, antrenörle hesabınız? Antrenör siz olduğunuzda, takımınızı seçer daha iyisini yaparsınız ama Allah aşkına, maç esnasında niye demoralize edici, onur kırıcı, hafifletici, başkalarına koz verecek bir takım girişimlerde bulunuyoruz?" sorularını yöneltti.

Yunanistan ile ilişkilere de değinen Aydın, "Ayasofya için ahkam kesen Yunanistan'a diyorum ki, 'Benim İstanbul'umda gayrimüslimler için 430 küsur ibadethane varken, olması da gerekir, ibadet özgürlüğü hiçbir şekilde kısıtlanamaz, ecdadımızdan da bu geleneği gördük ve yaşatacağız. Koskocaman Atina'da bir tane cami yok. Şimdi, bunu söylemek yerine 'Ayasofya'yı niye açtık? Zamanlama iyi olmadı.' Nazım Hikmet o kadar güzel söylüyor ki Ayasofya ile İstanbul'un fethiyle ilgili. Nazım kadar olalım. Olamıyorsak o zaman, şapkayı çıkarıp önümüze koyacağız." değerlendirmesinde bulundu.

"Aynı gemi içerisinde değiliz"

HDP Diyarbakır Milletvekili Hişyar Özsoy da partisi adına yaptığı konuşmada, tezkereye daha önce olduğu gibi bugün de "hayır" oyu vereceklerini söyledi.

"6-8 Ekim 2014 yılında Kobani protestolarının tek sorumlusu olarak HDP'yi, HDP'nin o zamanki yönetimini hedefe koyup, desturunu da evlendiği zaman hemen saraya koşup hediyeler alan bir savcı aracılığıyla yaptılar." diyen Özsoy, Kürt meselesini iktidarın hoşuna gitmeyecek şekilde konuşan herkesin cezaevine gönderildiğini ileri sürdü.

Bu gelişmeler sonrasında iktidarın "ulusal çıkar" dediği hiç bir şeyi HDP'nin kabul etmeyeceğini söyleyen Özsoy, "Aynı gemi içerisinde değiliz. O gemiden çoktan attınız, beş yıldır, altı yıldır HDP'yi atmaya çalışıyorsunuz o gemiden. Eğer bugün HDP hala gemide ısrar edip 'barış' diyorsa bence hükümet gerçekten HDP'nin ayaklarına kapanıp teşekkür etmeliydi." sözlerini sarf etti. 

Özsoy, iktidarın, "Barış Süreci görüşmeleri" kapsamında HDP ile konuşulanları açıklaması gerektiğini de ileri sürdü. 

"Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşı mısınız?"

AK Parti Grup Başkanvekili Mehmet Muş, Özsoy'un sözlerine cevaben HDP'yi, dönemin AK Parti hükümetiyle yapılan görüşmelerde neler konuşulduğunu açıklamaya davet etti.

Anayasa ve kanunlarda protesto hakkının nasıl kullanılacağının belli olduğunu hatırlatan Muş, "Yakıp yıkıyorsun, 'Biz işin içinde yokuz. Biz sadece bir tweet attık.' Bütün örgütünüz bu işin organizasyon kısmının içerisinde." dedi.

Muş, Özsoy'un, Türkiye'yi haksız şekilde suçladığını belirterek, "Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşı mısınız, başka tarafın vatandaşı mısınız?" diye sordu.

Türkiye'nin, Suriye'ye yönelik yaklaşım ve duruşunun çok net olduğuna, burada bir terör örgütü veya çete yapılanmasına izin vermeyeceğine dikkati çeken Muş, öte yandan bölgedeki asli unsur olan Kürtler'e yönelik asla bir tavır geliştirilmeyeceğini kaydetti.

HDP'li Özsoy, Muş'un sözlerine, "15 yıl ABD'de kaldım, vatandaşlık başvurusu bile yapmadım." diye karşılık verdi.

HDP Grup Başkanvekili Hakkı Saruhan Oluç, iktidarın Suriye'de demografik bir değişim hedeflediğini ileri sürdü.

Muş'un vatandaşlığa ilişkin sözlerini anımsatan Oluç, "Bu ülkenin yurttaşlarıyız ve lütfen bize vatandaşlık sorgulaması yapmaya da kalkışmayın, çok ayıptır böyle bir şey." dedi.

AK Partili Muş, bölgedeki demografiyi terör örgütlerinin değiştirdiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Oranın demografisini değiştiren önce DAEŞ, insanları yerinden etti, sonra da oraya yerleşen PKK/PYD onlarca insanı yerinden, yurdundan ettiler. Türkiye, bu olaylar çıkmadan önce olması gereken nasılsa öyle olsun istiyor. Münbiç'e PKK girmiş, adam ona sesini çıkartmıyor, PKK'ya 'çete' diyemiyor. En büyük çete PYD. Ona ses çıkarın, ona isyan edin. Ona ses çıkartmıyor, niye? O çünkü PKK'yla ilişkili olduğu için, eş güdüm halinde çalıştığınız için. Kusura bakmayın, bize hikaye anlatmayın Sayın Oluç, hikayeye karnımız tok."

"Harekatlarla rejim unsurlarına gereken dersi verdik"

AK Parti Grubu adına adına söz alan Kocaeli Milletvekili Fikri Işık, can Azerbaycan'ın topraklarını işgal altında tutan ve son haftalarda fütursuzca Azerbaycan'a saldıran, masum sivilleri katleden, işgalci Ermenistan'ı en şiddetli şekilde kınadı, asker, sivil şehit olan tüm Azerbaycanlılara Allah'tan rahmet, gazilere ve yaralılara da acil şifa dileklerini iletti.

Bugün dünyada barışı ve istikrarı sağlamakla yükümlü uluslararası kurumların işlevlerini yitirdiğine işaret eden Işık, tüm dünyada yeni bir küresel barış düzenine ihtiyaç olduğunu vurguladı.

Işık, güçlünün haklı değil, haklının güçlü olduğu bir dünya düzenine ihtiyacın her geçen gün daha da arttığına dikkati çekerek, "Sayın Cumhurbaşkanımızın sürekli vurguladığı, burada popülizm olarak addedilen ancak her geçen gün dünyada daha fazla destek bulan, akis bulan 'Dünya 5'ten büyüktür.' ifadesi aslında biraz önce saydığım gerçeği bütün açıklığıyla ortaya koymaktadır." diye konuştu.

Türkiye'nin, çıkarmadığı ve sebep olmadığı onlarca problemle mücadele ettiğini, etkilerini minimize etmeye çalıştığını, milli güvenliğini ve menfaatlerini korumaya çalışan ülkelerin başında geldiğini belirten Işık, "Bugün, burada müzakeresini yaptığımız Cumhurbaşkanlığı tezkeresi de bölgede dış müdahale ile oluşturulan veya yayılan istikrarsızlığa karşı Türkiye'nin güvenliği, hak ve menfaatleri, bölgesel istikrar için atılması gereken adımlara yöneliktir." değerlendirmesinde bulundu.

AK Parti'li Işık, ABD'nin bölgeyi daha güvensiz ve daha istikrasız hale getirdiğini, Irak'ın etnik ve mezhep çatışmalarının girdabında her geçen gün yeni bir problemle ve krizle mücadele ettiğini söyledi.

Işık, geçen on yıl içerisinde küresel bir oyun alanına dönüşen Suriye'de, rejim güçlerinin, DEAŞ ve PKK/PYD ile birlikte diğer terör örgütlerinin oluşturduğu şiddete, yıkıma ve insani drama Türkiye'nin sessiz kalmadığını, pek çok ülkenin görmezden gelmeye devam ettiği olumsuz şartlardaki mazlumlara yardım etmeyi bir görev bildiğini dile getirdi. 

Yerlerinden ve yurtlarından ayrılmak zorunda bırakılan 3,6 milyon Suriyeli'yi Türkiye'nin misafir ettiğini anımsatan Işık, diğer taraftan, vatandaşlarını direkt olarak hedef alan Suriye kaynaklı terörist gruplarla Türkiye'nin güneyinde oluşturulma niyetinde olan şer yapılanmalarına karşı zorunlu bir müdahalede bulunduğunu kaydetti. Işık, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı Harekatlarıyla terörist unsurlara ve bölgede Türkiye'ye yönelik eylemde bulunan rejim unsurlarına gereken dersi verdiğini vurguladı.

Fikri Işık, partisinin Suriye'de demografik değişim yapmak istediği yönündeki söylemlerin, en hafif tabirle insafsızlık olduğunu ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Türkiye'nin Suriye'de istediği demografik değişim değil, demokratik bir değişimdir. Türkiye, Suriye'de baştan beri halkın demokrasi taleplerine kulak tıkayan Esad'a 'Halkının taleplerine kulak ver, demokrasiye geçişle ilgili gerekli adımları at, Türkiye Cumhuriyeti olarak sizin yanınızda olalım.' mesajını defaatle, yüz yüze, telefonla, her türlü araçla bildirmiştir. Eğer, Esad 2011 yılında barışçıl gösterilere varil bombasıyla müdahale etmek, ağır silahlar kullanarak kendi insanını katletmek yerine 'Evet, ben sizi anlıyorum, belirli bir takvim içerisinde demokrasiye geçeceğiz.' ifadesini kullansaydı bugün Suriye bambaşka bir Suriye olurdu ve bölgede bambaşka bir bölge olurdu. Bundan dolayı Esad'ı suçlamak gerekirken dönüp dolaşıp iktidarımızı suçlamak hakkaniyetle bağdaşmaz. Türkiye, Suriye'nin istikrarı için, Suriye'nin demokratikleşmesi için elinden geleni bugüne kadar gerçekten yapmıştır, bundan sonra da yapmaya devam edecektir."

Işık, Kobani olayları olduğunda Türkiye'nin sınırlarını açtığını ve Kürt kardeşlerine el uzattığını da vurgulayarak, "Türkiye hiçbir Kürt kardeşinin burnunun kanamasına rıza göstermemiştir, bundan sonra da göstermeyecektir. Ama Kürt eşittir PYD, PKK derseniz işte bu denklemi biz kabul etmiyoruz. PKK'yı, PYD'yi, YPG'yi demokrasi havarisi gibi gösterenler oradaki diğer Kürt unsurlarını ortadan kaldırılması, öldürülmesi, hayatlarına son verilmesi için PYD'nin, PKK'nın yaptığı bir sürü hain eylemi niye kınamıyor?" ifadelerini kullandı.

"İktidarın yanlış açık kapı politikası DEAŞ tarafından suistimal edildi"

Görüşmeler sırasında şahsı adına söz alan İYİ Parti Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, karşı karşıya olduğu dış politika ve güvenlik krizleriyle bir kuşatmanın, ateşten bir çemberin içine alınmak istendiğini söyledi.

Dışişleri Bakanlığıyla birlikte Türk Silahlı Kuvvetleri ve diğer güvenlik bürokrasisinin kriz olan bölgelerde hem ülke çıkarlarını savunmak hem de huzuru temin etmek için mücadele verdiğine işaret eden Türkkan, Irak ve Suriye'nin Türkiye'yi en yoğun şekilde etkileyen ve müdahil olunması gereken güvenlik krizleri olduğuna dikkati çekti.

Tezkere metninde de belirtildiği gibi PKK/PYD-YPG ve DEAŞ başta olmak üzere pek çok terör örgütünün yarattığı çatışma ve istikrarsızlık ortamının Türkiye'ye pek çok açıdan zarar verdiğini belirten Türkkan, "Türk Silahlı Kuvvetlerinin Pençe-Kaplan Operasyonları aynı kararlılıkla ve tavizsiz sürdürülmeli, PKK'nın sınır ötesindeki varlığı, olduğu her yerde ezilmelidir." diye konuştu.

Türk milletinin, 40 yıla yakın süredir bölücü terör örgütü PKK'yla kahramanca mücadele ettiğini ve bu uğurda ağır bedeller ödediğini ifade eden Türkkan, "Milletimiz, PKK terör örgütüyle ihanet açılımı sürecine girişen dönemin AK Parti hükümetine de tepkisini en ağır biçimde koymuştur. O dönemi burada yaşayan milletvekili arkadaşlarınızdan birisiyim. Bu sürecin sonunda şehirlerde rahatça yapılanan PKK terör örgütünü kendi şehir ve ilçelerimizden söküp atmak için 793 polis ve askerimizi şehit verdik. İktidarın uzun süren uykusunun bedelini kanımızla canımızla ödedik millet olarak. Fakat her ne olursa olsun, Türkiye'nin bir karış toprağını teröristlere teslim etmedik, emperyalizmin planını da yerle bir ettik." sözlerini sarf etti.

ABD'nin Türkiye sınırının hemen diğer tarafında Türkiye'ye karşı kullanılmak üzere binlerce tır askeri yardım götürdüğünü savunan Türkkan, "Hükumet, bu duruma ne kadar daha göz yumacaktır? Haysiyetimize, onurumuza, izzetinefsimize yönelik bu aleni saldırılara Türk milletinin ne kadar daha diş sıkması beklenmektedir?" sorusunu yöneltti.

Lütfü Türkkan, Türkiye'nin, Fırat'ın doğusunda PKK zulmü altında ezilen yerli halka destek vermesi, yeni ilişkiler tesis etmesi ve var olan ilişkileri güçlendirmesi gerektiğini vurgulayarak, "Halkın hem PKK'ya karşı koymalarına hem de yaşadığı bölgelerden göç etmemelerine yardım etmelidir. Kayıtlı ve kayıtsız yaklaşık 5,4 milyon Suriyeli sığınmacının terk ettiği bölgelere yerleştirilen PKK terör örgütünün ve onu destekleyen emperyalizmin planını bozmak ancak bu şekilde mümkün olacaktır." dedi.

Türkkan, Türkiye'nin hala DEAŞ'ın hedefinde olduğunu da belirterek, iktidarın yanlış açık kapı politikasının DEAŞ tarafından suistimal edildiğini de savundu.

İdlib'deki ateşin gün geçtikçe büyüdüğünü de öne süren Türkkan, buranın, Suriye'de kaosun beşiği konumunda olduğunu ve büyük bir fırtınayı beraberinde getirme riski taşıdığını savundu.

Türkkan, Türkiye'nin milli güvenliğine yönelik tehditlerin güney sınırlardan artarak devam ettiği yönündeki tespitlere katılarak tezkerenin uzatılmasını desteklediklerini belirtti, "Cenab-ı Allah güvenlik güçlerimizi muzaffer kılsın, ayaklarına taş değdirmesin." diye konuştu.

"Milli güvenliğimize yönelik risk ve tehditler devam ediyor"

Görüşmeler sırasında şahsı adına söz alan Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Başkanı ve AK Parti Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Kasım Gülpınar, Irak ve Suriye'de yaşanan gelişmeler ve devam eden çatışma ortamının Türkiye'nin milli güvenliği açısından taşıdığı risk ve tehditlerin devam ettiğini söyledi.

Irak'ta PKK ve DAEŞ unsurlarının varlığını sürdürmesinin, etnik temelli ayrılıkçılığa yönelik girişimlerin, bölgesel barışa, istikrara ve Türkiye'nin güvenliğine doğrudan tehdit oluşturduğuna işaret eden Gülpınar, Fırat Kalkanı Harekatı'nın başarısı sonucunda sahada gerilemeye başlayan DAEŞ'ın Mart 2019 sonu itibarıyla Suriye'deki saha hakimiyetini tamamen yitirdiğini anlattı.

Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatları sayesinde terörden arındırılan toplam 4 bin kilometrekarelik alana Türkiye'den 366 binin üzerinde Suriyeli mültecinin geri döndüğünü kaydeden Gülpınar, "Fırat'ın doğusunda icra edilen Barış Pınarı Harekatı ise 9 Ekim 2019'da başlamış, 12 Ekim'e kadar süren söz konusu harekatta 605 meskun mahal ve 4 bin 219 kilometrekare alan kontrol altına alınmıştır. Bölgede hayatın normalleşmesine yönelik faaliyetler başarıyla sürdürülmekte olup bu kapsamda 400 okul, 86 cami ve 7 kilise hizmete açılmış, hizmete giren devlet hastaneleri ve mobil sağlık birimleri vasıtasıyla 130 binden fazla Suriyeli muayene edilmiştir. Ayrıca, bölgede bulunan personelimiz ve halkın koronavirüs salgınından etkilenmemesi için gerekli tüm önlemler de alınmaktadır. Bölgede kullanma suyu problemi olmayıp içme suyuna yönelik çalışmalar devam etmektedir. Bölgenin yüzde 55'ine elektrik verilmektedir. Ülkemizin tüm bu gayretleri sayesinde terör örgütü ve rejim baskısı sebebiyle topraklarını terk etmek zorunda kalan halk tekrar evlerine dönmeye başlamıştır." diye konuştu.

AK Parti'li Gülpınar, Bahar Kalkanı Harekatıyla ise 370 meskun mahal ve 3 bin 394 kilometrekarelik alanın kontrol altına alındığını da söyledi.

HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş ise yerinden söz alarak, "Türkiye'nin söz konusu bölgede çetelerle iş birliği yaptığını ve Kürtler'i yerinden ettiğini" öne sürdü.

Bunun üzerine AK Parti Grup Başkanvekili Mehmet Muş, Türkiye'nin bölgedeki terör örgütleri ve çetelerle savaştığını, oradaki halka yönelik bu tür bir tavır içerisine asla girmediğini ve girmeyeceğini vurguladı.

Konuşmaların ardından Genel Kurul'da yapılan oylamayla tezkerenin süresinin, 30 Ekim 2020 tarihinden itibaren bir yıl uzatılması kabul edildi.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Dış Politika Haberleri