Türk ekonomisi 2020’den nasıl çıkar?

‘İkinci çeyrek daralma dönemi, üçüncü ve dördüncü çeyreği ise salgının gidişatı belirleyecek’

Dünyanın tamamına yayılan ve küresel ekonomide küçülmeye yol açması beklenen koronavirüs krizi, Türk ekonomisini nasıl etkileyecek? Hasarı asgari düzeyde tutmak için neler yapılabilir? Ankara’nın aldığı tedbirler yeterli mi? Sputnik’in bu sorularını ekonomist Enver Erkan ve Arda Tunca yanıtladı.

Dünyanın neredeyse tamamına yayılan yeni tip koronavirüs Kovid-19’un hem küresel ekonomiye hem de Türk ekonomisine ağır darbe vurması beklenen senaryo. Uluslararası Para Fonu (IMF), bu yıl dünya ekonomisinin yüzde 3, Birleşmiş Milletler ise yüzde 1 küçüleceğini öngörüyor. Yine IMF’ye göre Türk ekonomisindeki küçülme de yüzde 5 olacak. Ancak Türkiye’ye ilişkin çok daha olumsuz bir tahmin daha var. Türkiye Ekonomi Politikaları Vakfı (TEPAV), Kovid-19 salgınının 6 ay sürmesi halinde Türkiye ekonomisi yüzde 20, bir yıl sürmesi halinde yüzde 38 oranında küçüleceğini kaydediyor. Yine vakfın araştırmasına göre turizm, eğlence ve kültür ile otel harcamaları yüzde 90’dan fazla azalacak. 

Rakamlar arasında uçuruma rağmen ortak kanı, Türk ekonomisinin de küresel daralmadan nasibini alacağı yönünde. Peki ekonomi, 2020’den ne kadar yarayla çıkar? Hasarı asgari düzeyde tutmak için neler yapılabilir? Ankara’nın şu ana dek aldığı tedbirler yeterli mi? Sputnik’in bu sorularını ekonomist Arda Tunca ve Tera Yatırım Ekonomisti Enver Erkan yanıtladı. 

‘Koronavirüs krizi, etkisi itibariyle 2008 krizini bile aşmış durumda’ 

Ekonomist Erkan’a göre, etkisi itibariyle 2008 krizinin bile önüne geçen koronavirüs krizinin çözümü bugünden yarına bulunabilecek gibi değil. Krizin ticaret savaşlarını çok cepheli kılacağını ve ülkeleri daha çok kendi çıkarlarına döndüreceğini anlatan Erkan “Bu yıkıcı sağlık kriziyle birlikte ekonomi bozulmuş, üretim ve talep durmuş durumda. Talep ve arz şokunu beraberinde getiren çok değişik nitelikte bir krizle karşı karşıyayız. Etkisi itibariyle de, 2008 krizinin referans noktasından çok daha ötelere gidilmiş durumda. Kovid-19’un geri dönüşünün içerisinde de bugünden yarına bir süreç söz konusu olmayacak. Ekonomilerin entegrasyonu anlamında belki de çok tersine işleyen bir süreç olacak. Ulusal çıkarların küresel ticarette daha fazla ön plana çıkartılması, siyasi ve ekonomik birliklerin bağlarının gevşemesi, ülkelerin daha çok kendi içlerine çekilmesi ve ticaretin daha çok ikili anlaşmalar üzerinden dönmesi, ticaret savaşlarının çok cepheli hale gelmesi gibi durumlarla karşılaşılabilir” diyor. 

‘Türkiye’nin ekonomiyi finanse etmesi gerekiyor, bu yüzden tam karantina uygulanamadı’

Türkiye’de yaklaşık 2 ay süreyle nakit akışı olmamasının reel sektörde yarattığı hasara ve bunun yarattığı işsizliğe işaret eden Erkan “Bu tablonun hanehalkı tarafına yansıması artan işsizlik üzerinden söz konusu olacaktır. Bu yüzden krizden çıkış bu noktada klasik parasal yöntemlerden geçmiyor. Firmaları ve hanehalklarını direkt olarak desteklemek zorundasınız. Hem işsizliği önlemek zorundasınız hem de firmaları yaşatmak zorundasınız. Türkiye’nin ekonomik paketi 100 milyar TL tutarında. Yani aşağı yukarı 15 milyar dolar civarında. Ülkenin, ABD, Japonya veya Almanya gibi trilyon dolarlık paketler ortaya koyması da mümkün değil. Zaten borçlu profilde bir ülkeyiz. Döviz yükümlülüklerimiz oldukça fazla. Dışarıdan yapması gereken bir ülkeyiz. Zaten doğal döviz girdisi bu ortamda sağlayamayacağız çünkü dış talepteki çöküşten dolayı ihracat yok. Bizim de ekonomiyi finanse etmemiz gerekiyor. Bu yüzden resmi bir karantina uygulayarak ülkenin şalterini tam anlamıyla indirmedik. Özel sektör kendi inisiyatifine bırakıldı” diye anlattı.

‘İkinci çeyrek daralma dönemi, üçüncü ve dördüncü çeyreği ise salgının gidişatı belirleyecek’

Tam karantina uygulanmamasına rağmen “kayıp” bir dönemden geçildiğini söyleyen Erkan “Bir daralma olacak. Duruma göre üçüncü çeyrek, duruma göre dördüncü çeyrek, bu krizin ne kadar sürdüğüne bağlı. Bizde henüz ekonomik göstergeler bunu göstermiyor. Çünkü kriz dönemine ilişkin ekonomik göstergeler açıklanmadı daha. Gelen sanayi üretimi, cari denge gibi veriler Ocak-Şubat dönemine ilişkin. Bu dönemde ekonomi bir ivmelenme dönemi içerisindeydi. Yılın ilk iki ayında ekonomik faaliyet güçlüydü, normaldi, kredi çıkışları yüksekti. Ama şimdi yatırım eğilimleri malum hastalık riskinden dolayı bir sekteye uğrayacağından dolayı buradaki mekanizma çok kolay işlemeyecek doğal olarak. Kredi çıkışları yavaşlayacak, firma yatırımları duracak, istihdam artışları olmayacak, hatta istihdam azaltma olacak. İkinci çeyrek daralma dönemi; üçüncü, dördüncü çeyreğin durumu salgının gidişatına göre belli olacak” dedi. 

Ekonomist Arda Tunca’ya göre de daralma kaçınılmaz ancak bu daralmanın oranına ilişkin net bir veri ortaya koymak için erken. Tunca “Net bir tahmin yapabilmek için henüz erken olduğu ancak IMF’nin yüzde 5’lik tahmininin de makul göründüğü kanısındayım. Zira net rakamdan bahsedebilmek ne zaman iş başına dönüleceği ve o noktada üretim gücünün ne boyutta olacağıyla ilgili” diyor.

Koronavirüs krizi hangi sektörü nasıl etkileyecek? 

Erkan bu soruyu, 2020’nin havayolu şirketleri ve turizm açısından kayıp bir yıl olacağını söyleyerek yanıt veriyor: 

“Hastalık riski geçse dahi insanlar psikolojik etkiden dolayı seyahat etme ya da bir yerlere gitme gibi durumlardan imtina edebilirler. Bunun dışında üretim bazlı sektörler, sanayi sektörleri de kötü etkilenecek. Çünkü insanlar ‘evde aç kalmayalım’ psikolojisiyle temel tüketime, gıdaya yöneldi. Kimse araba, beyaz eşya hatta giyim alışverişi yapmıyor. Bu süreçten en başta gıda firmaları ve marketler karlı çıkacak. Ayrıca insanların evde geçirdiğin vaktin artmasına bağlı olarak telekomünikasyon, teknoloji ve elektronik de fayda sağlayabilir. Buna ev sinemasına yönelik teknolojilere kadar pek çok hizmet dahil. Ayrıca kriz sonrası dönemi avantajlıları da dijitalleşmeye yatırım yapan şirketler olacak. Çünkü evden çalışmanın artmasıyla beraber iş modelleri de bir değişime uğrayacak gibi gözüküyor.”

‘İnşaat malzemeleri, tekstil ve mecburi olmayan ihtiyaç ürünleri krizin kaybedeni’ 

Ekonomist Tunca’ya göreyse, krizden eli güçlü çıkacak sektörler arasında iki tanesi ön plana çıkıyor. Tunca “Bunlardan bir tanesi temel gıda, diğeri de özellikle hijyenik ürünlerin üretildiği sağlık malzemeleri ve ilaç sektörü. Krizden en olumsuz etkilenen sektörlerin başında ise inşaat malzemeleri, turizm, perakende, lojistik, hizmet sektörleri geliyor. Süreç boyunca mecburi olmayan ihtiyaç ürünleri geri planda kalacak gibi gözüküyor. Tekstil de kötü etkilenecek sektörlerin başında” diye anlatıyor. 

Türkiye, koronavirüsün getirdiği krizden nasıl en az hasarla çıkar? 

Ekonomist Tunca, Türkiye’nin dış kaynağa ihtiyacı olduğuna ancak bu konuda henüz adım atılmadığına işaret ediyor. Tunca, ülkenin yüzleştiği sorunu da “Türkiye, 2019’u milli gelirine oranla yüzde 2.9’luk bir bütçe açığıyla kapatmıştı ve bu da pek çok başka ülkeyle karşılaştırıldığı zaman gayet makul bir seviyeydi. Ama vergi gelirlerinin düştüğü, yani kamu kesiminin büyük ölçüde gelirden yoksun olduğu bir döneme girildi. Önümüzdeki dönemde şirketlerin kar üretemeyeceği bir döneme giriyoruz. Para politikaları tarafından baktığımızda da burada en fazla ticareti çevirecek olan döviz rezervlerine yöneliyoruz ki özellikle son bir aylık periyotta döviz rezervlerinde büyük gerileme görüldü. Öte yandan, gelişmekte olan ülkelerden çok ciddi bir para çıkışı söz konusu. 2008 krizinde aynı periyotta 25-26 milyar dolar civarında bir çıkış varken bu krizde aynı veri, 100 milyar dolar seviyesine gelmiş durumda. Türkiye’nin bugün kur üstünden yaşadığı baskı da bu” diye anlatıyor. 

Faiz artırma ilaç olur mu?

Türkiye’nin bir yılda ödemesi gereken dış borcunun 175 milyar dolar seviyesinde olduğunu söyleyen Tunca “Hasarı minimuma indirmek ve kuru koruyabilmek için Türkiye’nin belki de faiz artırması gerekiyor. Bugün konu finansman maliyetleri değil, nakit akışıdır. Türkiye’nin bu likiditeyi sağlayacak bir şekilde hareket ediyor olması lazım. Görünen o ki, şu ana kadar dış kaynak konusuna herhangi bir şekilde bir yönelme yok. Peki bu durumda, içeriden nasıl gideceğiz? Merkez Bankası bilançolarından takip ettiğimiz kadarıyla para basılmaya başlanmış. Türkiye zannediyorum bu yöntemi seçiyor ama bunun da hiperenflasyon riskinin olduğunu unutmamız gerekiyor. Bu hem kurdaki yükselişi tetikleyecek hem de ülkenin borçları üzerinde baskı yaratacak bir unsurdur” dedi.  

Bu tabloda, faiz artırmanın bu para çıkışını bir ölçüde sınırlandırabileceğine işaret eden Tunca “Tüm gelişmekte olan ülkelerde kaçış söz konusu. Türkiye, faiz artırarak bu çıkışı biraz olsun limitleyebilir, ancak durdurabilir diyemeyiz. Zira bunu kısa vadede durdurmak da mümkün değil. Krizin atlatıldığı ve para akışlarının biraz normale geçtiği günlere hazırlık yapmak bir seçenek olabilir. Ancak elbette tek başına yeterli değil. Kamu maliyesi tarafında daha yapılması gereken işler olduğunu düşünüyorum” diye ekledi.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Ekonomi Haberleri