Erdoğan, “IMF bizden 5 milyar Avro borç istedi. Arkadaşlara dedim ki, verin. Sonra baktılar ki bu çılgın Türklerin sağı solu belli olmaz, herhalde verecekler, almaktan vazgeçtiler. Son dönemde yaşadığımız sıkıntılara rağmen gerek kamu borç oranında, gerek diğer borç kategorilerinde gelişmiş ülkelerden çok daha iyi bir durumdayız,” dedi.
Söz konusu iddia, 2017 ve 2018 yıllarında da Erdoğan tarafından mitingler sırasında dile getirilmişti.
Ancak, IMF’nin resmi websitesinde borç alma prosedürleri, IMF'nin ancak finansal yapısı güçlü üyelerinden kaynak desteği alabileceğine işaret ediyor.
Buna göre; IMF kredilerinin üye ülkelere yönelik kaynakları, üye ülkelerin kendilerinden temin ediliyor ve üç türlü kaynak temin mekanizması söz konusu.
Kota ödemeleri
Birincil mekanizma, “kota ödemeleri” yoluyla oluyor. Her bir üye ülkeye, dünya ekonomisindeki görece pozisyonuna göre bir kota atfediliyor ve bu kotalar düzenli olarak gözden geçiriliyor. En son 2010 yılında yapılan gözden geçirmenin ardından kota artışları 2016 yılında devreye girmişti. Bir üye ülke IMF’ye katıldığında, merkez bankası da uluslararası kaynaklarını -gerektiğinde kullanılmak üzere- IMF’nin erişimine açık hale getiriyor.
Küresel ekonomik krizlerde üye ülkelerin desteklenmesinde bu kota ödemeleri birincil rol oynuyor. IMF’nin mevcut kaynakları ise, yaklaşık 975 milyar SDR (özel çekme hakları - IMF tarafından meydana getirilmiş uluslararası bir rezerv birimi) düzeyinde. Türkiye’nin kotası 4,658.6 milyon SDR olup IMF’nin toplam kotasının yüzde 0,98’ine karşılık geliyor. Buna karşılık örneğin Suudi Arabistan’ın kotası 9,992.6, toplamdaki payı ise yüzde 2,10; ABD’nin 82,994.2 milyon SDR, toplamdaki payı ise yüzde 17,46.
Çok-taraflı borçlanma
Kota kaynakları yeterli gelmediğinde IMF’nin kaynaklarını desteklemeye yönelik ikinci mekanizma ise çok-taraflı borçlanma (multilateral borrowing – new arrangements to borrow, NAB) oluyor, bu mekanizma dahilinde 40 ülke bulunuyor ve bu havuz da 182 milyar SDR (250 milyar dolar) boyutunda.
Son mekanizma ise, zor durumdaki ülkelere fonlama sağlamak üzere ikili borçlanma düzenlemeleri (bilateral borrowing arrangements) olarak biliniyor ve bu mekanizmada Türkiye dahil 40 ülke bulunuyor ve bu havuzda üye ülkelerin mali taahhütleri 318 milyar SDR (443 milyar dolar) düzeyinde. Türkiye, Merkez Bankası kanalıyla bu üçüncü mekanizmaya 30 Eylül 2019 tarihi itibariyle 5 milyar dolar katkıda bulunmayı taahhüt etmişti. Öte yandan Belçika’nın bu mekanizmaya taahhüdü 9,99 milyar Euro, Fransa’nın 31,4 milyar Euro, Almanya’nın ise 41,5 milyar Euro düzeyinde. En yüksek taahhüt ise 60 milyar dolar ile Japonya'dan gelmişti.
Dolayısıyla, 2009 krizi sonrasında ihtiyat amacıyla oluşturulmuş olan bu sonuncu kaynak oluşturma mekanizmasında IMF doğrudan Türkiye'den borç istemedi; taahhütte bulunan 40 ülke arasında Türkiye de bulunmaktaydı.
Süresi 2020 yılına kadar uzatıldı
IMF, 2016 yılında yapılan ikili borçlanma düzenlemelerinin süresini çarşamba günü itibariyle 2020 yılı sonuna kadar uzattı. Uzatma kararı, IMF İcra Kurulu ve 40 kreditör ülkenin onayı sonucu alındı. IMF’den konu hakkında yapılan açıklamaya göre, söz konusu anlaşmalar, IMF’nin toplam kredi verme kapasitesini 1 trilyon dolar düzeyine yükseltmeyi hedefliyor.
Ancak, IMF’nin konu hakkındaki resmi belgelerine göre, sadece güçlü ekonomisi olan ülkelerden borç alınabiliyor. Bir diğer deyişle, IMF kurum olarak üyelerinden gerektiğinde kaynak talebinde bulunuyor, ancak tek koşulla: ekonomilerinin bu parayı verecek kadar güçlü olması ve bu parayı verdikten sonra ekonomilerinde bozulma riski olmaması.
Kırılgan ekonomilerden borçlanma yapılamıyor
Dolayısıyla, Türkiye ekonomisinin içinden geçtiği makro-ekonomik zorluklar, TL’deki değer kaybı ve işsizlik koşulları göz önüne alındığında, Türkiye ekonomisi IMF tarafından 'kırılgan' olarak görülüyor ve kural gereği zayıf durumdaki üye ülkenin mali durumunu korumak adına borç alınamıyor.