Türkiye ekonomik açmazla boğuşurken öte yandan da siyasi bataklığın içine doğru yuvarlanıyor.
Yaşan sıkıntılardan iktidar kadar muhalefet partileri de sorumludur.
Bir ülkede muhalefetin bulunması demokrasinin ucundan azıcık tutmak anlamına gelir.
İktidar her yerde vardır da muhalefet demokrasi çağrışımı yaptığı gibi hukuka saygılı ülkelerde de dengeyi sağlar.
Türkiye henüz demokrasinin tanımını bilmiyor.
PKK ve uzantılarına gülücük dağıtmayı demokrasi sananlar bulunuyor.
PKK hareketi Türkiye’nin başındaki en büyük beladır.
Kendilerini aydın sanan kocaman adamlar tuhaf konuşmalar yapıyorlar.
PKK sorunu ayrıymış, Kürt sorunu ayrıymış.
Bu iş nasıl oluyor? PKK Arnavutların içinden mi çıktı ?
PKK’ açılımı : Partiya Karkeran Kürdistan.
Türkçesi: Kürdistan İşçi Partisi. Kürdistan Kurtuluş Partisi de deniliyor.
HDP adaylarını büyük ölçüde PKK belirliyor.
Bunlar da mecliste adı konmamış bir PKK gurubu oluşturuyor..
B u sonuçların yerel baskıyla alındığını iddia etmek, devletin oralardaki güçsüzlüğünün itirafı olur ki, asla kabul edilemez durumdur. Fakat gerçeği yansıtmaktadır.
Bu durumda Kürt sorunu ile PKK sorununu hangi ölçütlerle ayrılacaktır.
Kawa, Rizgari, Ala Rizgari gibi PKK’da Kürtlerin içinde hayat bulmuştur.
Kürtler konumları ve yapıları nedeniyle tarihsel ve uluslaşma sürecini tamamlayamamış bir toplumdur.
Üretim sürecinde yer alamadıkları için sınıfsal gelişmelerden de kopuk yaşamışlardır.
Bunları sonucu, emperyalizmin her dönemde ve her koşulda kolayca kandırabileceği bir toplumsal yapı ortaya çıkmıştır.
Büyük kentlerdeki her türlü suçun içinde Kürtlerin bulunması rastlantı değildir.
Geçmişte de çalışarak üretmek yerine kaçakçılığı seçmeleri ve “mayın” belasının başımıza sarmaları üretmeden kazanma tutkularının sonucudur.
Kambiyo rejiminin değişmesi, her türlü malın ülkeye rahatça girmesi Kürtlerin yaşamındaki rahat ama yasa dışı dengeyi bozmuştur.
Sevr ile parçalayamadığı Türkiye üzerinde emellerinden vazgeçmeyen Avrupa, bozulan her dengeyi bize karşı kullandı.
PKK da bunlardan birisidir.
Almanya, Danimarka, Fransa, İsviçre, İsveç, Yunanistan PKK’yı korumakla kalmamış, öz çocukları gibi bağırlarına basmışlardır.
PKK’yı besleyen üç ana kaynak vardır.
İlki, bazı kıt akıllıların PKK’dan ayrı düşünülmesi gerektiğini inatla öne sürdükleri Kürt halkı.
Kürtler PKK’yı her alanda destekliyorlar ama bunu neden yaptıklarını kendileri de bilmiyorlar.
PKK’yı güçlü sandıkları sürece de destekleyeceklerdir.
İkincisi, ulus devletleri içinde çıkan her türlü terör örgütünü desteklemeyi kendilerine görev edinmiş Avrupa ülkeleri.
Üçüncüsü de, dünyanın tek egemeni olabilmek için her yolu denemekten geri kalamayan ABD.
Bir de aydınların “salak” cinsi var ama onları ciddiye almak yanlış olur.
Türkiye’yi yeniden kuracak büyüklükteki parayı boş yere harcattıran PKK, haklarını savunduğunu iddia ettiği toplumun gelirini de yok etmiştir.
Türk halkına kurşun sıktıkları kadar da kendi geleceklerini de mayınlayıp, kurşunluyorlar.
Kahramanlıkla hainlik arasındaki incecik sınırı birilerinin Kürtlere anlatması gerekir.
PKK ile Kürtleri sorunsal olarak ayırmaya kalkmak, çirkin bir aldatmacadır.
Tehlike sadece PKK’mıdır?
24 Haziran öncesi diğer Kürt partileri de aralarında anlaştılar.
Kürdistan Demokratlar Platformu (KDP), Azadi Hareketi, Kürdistan Özgürlük Partisi (PAK), Kürdistan Sosyalist Partisi (PSK) ve Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi’nin (PDK-T) oluşturduğu ittifak, Kürt partileriyle çeşitli temaslar kurdu ve ortak mücadele için taleplerde bulundu.
Üzerinde çok durulmasına karşın HDP bir Türkiye partisi olamadı.
Türkiye bu sorunu çözmek zorundadır.
Sürekli olarak Kürdistan diye yinelemek beyin yıkamak ve Türkiye’yi olası bir bölünmeye hazırlamaktır.
Bu, AKP – CHP- MHP- İYİ Parti’nin ortak sorunudur.