Dünya geride bırakmaya hazırlandığı 2020'de yaşadıklarını uzun süre unutmayacak. Yıl boyunca bir taraftan "hızla unutmak istediğimiz" olaylara tanık olurken, diğer taraftan da "asla unutulmayacak" anlar yıla damgasını vurdu. Türkiye-Fansa ilişkileri de, 2020 yılında, belki de yakın tarihin en zor dönemlerinden birini geçirdi.
Daha önce de iki ülke arasında pek çok kriz yaşansa da, tarafların birbirine "küçük çaplı bir Soğuk Savaşı" hatırlatan yoğunlukta anti-propaganda yaptığı bir başka döneme rastlanmadı. "Ermeni soykırımı tasarısı" oylandığında, Sarkozy, "Türkiye AB üyesi değildir" diyerek AB yolunu tıkadığında dahi köprüler bu derece atılmamış; en azından ekonomik, kültürel, diplomatik ilişkiler canlı tutulmaya çalışılmıştı. Ancak 2020 yılı ilişkilerin tümüyle koptuğu, her alanda çatışma ve rekabetin yaşandığı bir atmosfere görgü tanıklığı yaptı.
İki ülke, hiçbir olumlu konuda ilerleme sağlamadı, dünyanın pek çok jeopolitik noktasında doğrudan karşı karşıya geldi, "savş gemisi gönderme" ve "boykot çağrılarına" varan gerilimler yaşadı. Yıl boyunca iki ülke lideri Recep Tayyip Erdoğan ve Emmanuel Macron'un şahsi çatışması da dünya gündemine damgasını vurdu.
2019’da Sarı Yelekliler hareketi, emeklilik reformuna karşı eylemler gibi dev sosyal çalkantılardan çıkan Fransa, 2020'ye umutlu girmek istedi. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine iki yıl kala, kamuoyunda puan kaybeden Macron, iktidarının ilk yarısındaki olayları geride bırakarak, yeni bir sayfa açmak için kolları sıvadı. Ancak daha Ocak ayının sonunda Çin'den gelen haberler, 2020'nin de zorlu geçeceğinin ilk işaretlerini verdi.
Maske ve test kıtlığı skandalı
Çin'in Wuhan kentinden yayılmaya başlayan Corona virüsü, Şubat ayında Avrupa'ya ilk girişini İtalya'dan yaptı, ardından Fransa ve tüm Avrupa'ya yayıldı. Fransa'da yaşayan Türkiye kökenli Halil Bıçak, 6 Mart 2020'de Corona virüsünün Fransa'daki ilk Türk kurbanı oldu. Pandeminin ilk döneminde Fransa'da yaşanan maske ve test kıtlığı nedeniyle Türk dernekleri yoğun bir şekilde maske yapıp, sağlık çalışanlarıyla daynışma sergiledi.
Pandeminin sert vurduğu ülkede, 14 Mart'ta sağlık alanında OHAL ilan edildi. Maske ve test fiyaskosunu, hükümet hakkındaki suç duyuruları izledi. Ülkede uzun süre Covid-19 tedavisinde "Klorokin kullanılmalı mı" tartışmaları yaşandı. Bu nedenle, Fransa'nın ünlü epidemiyoloji uzmanı Prof. Dr. Didier Raoult aylarca ülkenin en çok tartışılan ismi oldu. Bilim dünyası Raoult yanlıları ve karşıtları olarak ikiye bölündü.
Pandemi gölgesinde yerel seçim
Salgının küresel boyut alarak pandemiye dönüşmesi üzerine Fransızlar, Nisan ve Mayıs aylarında evlerine kapandı. Tümüyle boşalan başkent Paris, rüya kentten hayalet kente dönüştü. Pandemi, Macron'un yeni bir sayfa açmak için hazırlandığı yerel seçimlerin de ertelenmesine neden oldu, uzun tartışmaların ardından seçimler 28 Haziran'a ertelendi. 'Seks tape skandalı' dahil pek çok skandala sahne olan seçimlere, pandemi koşulları da eklenince katılım düşük oldu. Seçimlerde iktidar partisi önemli kayıp yaşadı, Yeşiller Partisi tüm büyük kentlerin yönetimini ele geçirdi aldı, Yerşiller ile işbirliği yapan Paris Belediye Başkanı Anne Hidalgo koltuğunu korudu. Seçimlerde ilk kez iki Türk kökenli aday, Metin Yavuz ve Agnes Evren de belediye başkanı seçilmeyi başardı.
Evde ve sokakta artan şiddet
Karantina dönemi ve sonrasında evlerde ve sokaklarda şiddet arttı. Fransa'nın çeşitli kentlerinde uyuşturucu mafyasının şiddetli çatışmaları kameralar önünde yaşandı. Yaz aylarında açılan ülke, tüm Avrupa'da olduğu gibi Eylül’le birlikte vakaların artmasıyla yeniden kapandı. Kapanan evlerde, sokaklarda ve eylemlerde yaşanan şiddet olayları giderek daha da arttı. Sonbaharda, Charlie Hebdo davasının başlamasıyla, derginin 5 yıl önce terör olaylarına yol açan Hz. Muhammed karikatürlerini yeniden yayınlamasının ardından terör şiddeti bu artışa eklendi. Derste, "ifade özgürlüğü" konusunu işlerken, Hz. Muhammed karikatürlerini gösteren ve "Müslüman öğrencilerden dışarı çıkmasını" isteyen tarih öğretmeni Samuel Paty, Çeçen bir genç tarafından başı kesilerek öldürüldü. Charlie Hebdo dergisinin eski binasının önünde 2 gazeteci de bıçaklanarak yaşamını yitirdi. Bundan 5 yıl önce Charlie Hebdo saldırılarıyla başlayan terör saldırılarının geride kaldığını düşünen Fransızlar, sonbaharda yaşanan iki korkunç saldırı ile yeniden sarsıldı.
Türkiye, Fransa'nın bir numaralı gündemi
Haziran ayına gelindiğinde, Fransa gündeminin bir numarasına Türkiye konusu yerleşti. Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de, Kıbrıs adası açıklarında petrol aramak için sondaj çalışmalarına başlaması üzerine Kıbrıs Rum Kesimi ve Yunanistan’la birlikte Fransa, Türkiye'yi doğrudan hedef aldı. Fransa, 18 Haziran'da, iki Türk fırkateyninin eşlik ettiği Tanzanya bandıralı "Çirkin" adlı kargo gemisinin, "Libya'ya silah taşıdığını ve Türkiye'nin BM'nin silah ambargosunu ihlal ettiğini; Türk fırkateynlerinin, İrini operasyonu çerçevesinde bunu incelemek isteyen Fransız Courbet gemisine radar aydınlatması yaparak düşmanca bir tutum sergilediğini" iddia etti. Fransa Savunma Bakanı Florence Parly konuyu NATO'ya götürdü, ancak 30 üyeli NATO'da yalnızca 8 ülke Fransa'ya destek verince dosya kapandı.
Yaz boyunca, Türkiye'nin sondaj faaliyetlerine devam etmesi; Türkiye'ye yönelik sert eleştirilerini sürdüren Macron'un da, 2 Fransız savaş gemisini Doğu Akdeniz'e göndermesi, AB ve NATO içinde krize yol açtı. Fransa ve Kıbrıs Rum kesimi, AB'den, "Kıbrıs karasularında yasadışı arama yapan" Türkiye'ye yaptırım uygulamasını istedi. Buna karşılık, AB Dönem Başkanı Almanya Başbakanı Angela Merkel, diyalog kartını masaya koyunca, AB üyeleri Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi ve Fransa yalnız kaldı, AB bölündü.
Dağlık Karabağ krizi ve Fransız senatosu
Yaz sonunda, 27 Eylül'de, Dağlık Karabağ bölgesinde Azerbaycan ve Ermenistan orduları arasında patlak veren çatışmalarda, taraflara destek veren Türkiye ve Fransa yine karşı karşıya geldi. Fransa'da, Azerbaycan'dan çok Türkiye karşıtı yoğun bir kampanya başlatıldı. Fransız Senatosu'nda, Ermenistan'ın dahi tanımadığı Dağlık Karabağ bölgesi tanınınca, Azerbaycan "tarafsızlığını kaybeden Fransa'nın Minsk Grubu Eş Başkanlığı’ndan çekilmesini" istedi.
Minsk Grubu'ndaki rolü tehlikeye giren Fransa, bu aşamadan sonra Türkiye hakkında ve Karabağ krizinde daha sessiz bir politika izlemeye başladı. Dışişleri Bakanı Jean Yves le Drian, bu değişimi, 13 Ekim'de yaptığı bir konuşmada, "Minsk Eş Başkanı statümüz nedeniyle Karabağ krizinde tarafsız olmalıyız" sözleriyle açıkladı.
Karşılıklı söz düellosu, Erdoğan'ın "Macron, Fransa'nın başına beladır. Macron’la Fransa, aslında çok çok tehlikeli bir dönemi yaşıyor. Temennim odur ki, biran önce Macron belasından Fransa kurtulsun" sözlerine Macron, "Hakaret doğru yöntem değil" yanıtını verince de, yaz boyunca devam eden kişisel atışmalar yatıştı. Fransa, Türkiye ile karşı karşıya çatışmaktansa, AB üzerinden bunu yapma politikasına başladı.
Tarih öğretmeni Samuel Paty'nin başının kesilerek öldürülmesi ve Kasım ayında tamamlanan "İslamcı Ayrılıkçılıkla Mücadele Yasası", dünyada İslam ve İslamcılık tartışması yarattı. Yasa tasarısı, 9 Aralık'ta ise bakanlar kurulundan geçti.
Macron, Türkiye karşısında desteklediği Mısır Devlet Başkanı Abdülfetah El Sisi'ye Paris ziyareti sırasında devlet onur madalyası vermesi, ifade özgürlüğüne karşı maddeler içeren Genel Güvenlik Yasası ve İslamcı ayrımcılık yasası nedeniyle özellikle Amerikan ve İngiliz medyası başta olmak üzere dünyada sert eleştirildi.
Suriye, Libya, Akdeniz, Karabağ
Fransa, Türkiye ilişkilerine geçtiğimiz yıllardan miras kalan Suriye gerginliğine bu yıl başında Libya, yaz aylarında ise, tüm Avrupa Birliği ile ilişkilerini de sarsan Doğu Akdeniz krizi damga vurdu. Sonbahardan itibaren bu listeye Hz. Muhammed karikatürleri ile Karabağ krizi de eklenince, iki ülke arasında tam bir ‘Soğuk Savaş’ yaşandı.
Fransız medyasında son 6 ayda hemen hergün tüm gazetelerde Türkiye ile ilgili haberler yer aldı. Türkiye bu gazetelerde "yayılmacı, saldırgan ve eski Osmanlı hayallerini canlandırmak isteyen" bir ülke olarak tanımlandı. Tükiye hakkında hergün çıkan "olumsuz eleştiriler", politik tartışmalara da yansıdı. Doğu Akdeniz, Libya, Suriye, Dağlık Karabağ ve karikatür krizleri hakkındaki tartışmaların tümü, Türkiye üzerinden yürütüldü.
Erdoğan ve Macron'un kişisel söz düellosu
Diplomatik ve jeo-politik karşıtlık, iki ülke cumhurbaşkanının kişisel çatışmasını da beraberinde getirdi. Atışmalar Macron'un daha göreve geldiği ilk aylarda, 31 Ağustos 2017'de, Le Point dergisinde verdiği söyleşide, "Dünya lideri olmak hiç de öyle sevinilecek bir durum değil, Erdoğan gibi liderlerle her 10 günde bir konuşmak durumundayım" sözleriyle başladı.
Erdoğan bu sözü neredeyse 'duymazlıktan geldi' ve 5 Ocak 2018'de Elysee Sarayı'nda Macron ile görüştü. Ancak daha sonra Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyine gerçekleştirdiği askeri operasyonlar nedeniyle ilişkiler gerildi. Türkiye ve Fransa uzun süre "Esat karşısında aynı cephede" yer alarak, ilişkileri düzenli götürdü. Ancak Türkiye'nin "PYD'yi de PKK gibi bir terör örgütü olarak gördüğünü açıklaması ve bu çerçeçevede askeri operasyonlar düzenlemesi" arayı açtı. ABD'nin buna izin vermesi de Fransa'yı yalnız bırakınca, Macron, 3-4 Aralık 2019'da Londra'da toplanan NATO zirvesi öncesinde büyük tartışma yaratan "NATO beyin ölümünde" sözleriyle Suriye öfkesini dile getirdi. Buna karşılık Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Sayın Macron, önce kendi beyin ölümünü bir kontrol ettir" sözleri gerilimi tırmandırdı. Londra'da 4'lü zirvede Merkel, Erdoğan, Macron ve Johnson biraraya geldi ancak bu buluşma da ilişkileri yumuşatmaya yetmedi.
Türkiye ve Fransa'nın çıkarları, Suriye'den sonra Libya'da da çatışınca, iki lider arasındaki görüşme zinciri koptu. Ankara'dan heyetler gelmedi, Paris'ten Ankara'ya ziyaretlerin ardı arkası kesildi. Ardından Göç krizi, daha sonra da Haziran 2020'de Doğu Akdeniz krizi patlak verince, yeniden söz düellosu başladı. Kıbrıs açıklarına savaş gemisi gönderen Macron, MED 7 zirvesi sırasında, "Eleştirilerim Türk halkına değil, hükümetine ve onun başındaki Erdoğana’dır. Türk halkı gerçekten böyle bir yöneticiyi hak etmiyor" dedi.
Erdoğan, 4 Aralık'ta, Ayasofya Camii'nde kıldığı Cuma namazının ardından, "Macron Fransa'nın başına beladır. Temennim odur ki, Fransızlar bir an evvel Macron belasından kurtulsun" dedi. Macron, bu sözlere aynı gün, Brüt internet haber sitesine verdiği söyleşi sırasında yanıt verdi: "Ben bir kişinin şahsına saldırmayı sevmiyorum. Siyasetçiler arasında hakaret doğru bir yöntem değil."
Ancak Macron en çok Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Charlie Hebdo dergisinin yeniden Hz. Muhammed karikatürlerini yayınlamasının ardından, Fransız mallarını "boykot etme" çağrısına kızdı. Müslüman ülkelerde Fransa aleyhindeki gösteriler artınca, Dışişleri Bakanı Jean Yves Le Drian başta Kahire olmak üzere pek çok başkenti dolaşarak, Fransa'nın pozisyonunu açıklamak durumunda kaldı.
Üstüne, bir de, terör saldırılarının ardından, hükümet "İslamcı ayrımcılıkla mücadele" yasasının hazırlanmasına hız verince, Fransa, yalnızca Müslüman ülkelerden değil, Amerikan, İngiliz ve Alman medyasından gelen sert eleştirilere hedef oldu.
Bütün bu gelişmeler yaşanırken, Azerbaycan ile Dağlık Karabağ bölgesinde Ermenistan arasında yaşanan çatışmlar krizi tırmandırdı. Türkiye'nin Azerbaycan'a mühimat ve diplomatik desteği Fransa'nın politikalarını daha da sertleştirdi. Fransız Senatosu'nun 25 Kasım'da "Ermenistan'ın bile tanımadığı Dağlık Karabağ Cumhuriyeti'ni tanıması" ve bunu yaparken Azerbaycan'dan çok Türkiye'yi eleştirmesi de ilişkileri gerdi. Macron Türkiye'yi açıkça "Azerbaycan'a cihatçı savaşçıları sevketmekle" suçladı, ancak Ankara ve Bakü'nin "delil göster" taleplerine yanıt vermedi.
Çatışma 2021'de azalır mı?
Şimdi bu kadar zorlu bir yılın ardından girilen 2021'de ilişkiler nasıl ilerler? 2020 yılı sona ererken akla gelen ilk soru bu.
Fransa, Türkiye'ye "savaş gemisi göndermek dahil" Türkiye karşıtlığında uluslararası sahnede ileriye gittiği uyarıları gelince ve Almanya Başbakanı Angekla Merkel'in, kameralar önünde açıkça, "savaş gemileri göndererek diyalog çağrısı yapılamaz. Türkiye ile masaya oturulmalıdır" ifadelerini kullanması, Macron ve Fransız diplomasisinin farklı bir yol izlemesini sağladı.
Uzmanlar, doğrudan çatışmaların daha az görüleceği bir yıla girildiğinin ilk ipuçlarının 2020 sonunda görüldüğünü belirtiyor. Fransa Türkiye ile tek başına çatışmak yerine, özellikle Doğu Akdeniz ve Libya sorununu AB'nin ve NATO'nun sorunu yaparak, konuyu daha çok bu iki kurumun gündemine kaydırmayı başardı. Ancak bu iki ülke arasındaki ilişkilerin "yeniden gerileceği anlamına geliyor mu?", bunu hep beraber 2021'in daha ilk aylarında görmeye başlayacağız.