Türkiye'nin Kadınları ve Talibanizmi Savunan Profesör

Amerika'nın arkasına bakmadan Afganistan'dan kaçmasından sonra Taliban rejimi yeniden kurulunca, ülke kadınlar açısından daha da yaşanmaz bir hale geldi.

Taliban rejiminden önce, 2012 yılında gazeteci olarak Afganistan'a gitme şansım olmuştu, Kabil'de bir kaç gün kaldık. O zaman bile Afganistan kadınlar için bir çöldü, beraber Kabil çarşısında dolaştığımız Türk kadın gazetecilere laf atmalar, sataşmalar, elle tacizler oldu, kendimizi çarşıdan zor kurtardık.

Amerika'nın arkasına bakmadan Afganistan'dan kaçmasından sonra Taliban rejimi yeniden kurulunca, ülke kadınlar açısından daha da yaşanmaz bir hale geldi.

Nitekim Taliban rejimi, kadınların eğitimini tümüyle yasakladığı yetmiyormuş gibi bir ay kadar önce, daha ağır bazı kanunlar daha çıkardı, kadınların toplum içinde seslerinin duyulmasını ahlaksızlık sayarak yasakladı, yetişkin bir kadının zorunlu olarak evinden çıkması halinde, sesini, yüzünü ve vücudunu gizlemek zorunda olduğunu yasalaştırdı, bu kararları uymayıp ahlaksızlık yaptığı gerekçesiyle 10 bin kişinin de yakalandığı haberleri var.

Talibanizm böyle bir şey ve tüm bunları, İslam adına yapıyorlar.

xxx

Ve Türkiye'de de bir profesör, gencecik iki kadının kafa kesilerek, bıçaklanarak vahşice öldürülmesinden sonra, bütün ülke infial içindeyken çıkıp, aynen şunları söyledi

"İslam hassasiyeti ile yetiştirilmiş olsalardı kendilerine namahrem olan bu katille hiç tanışmayacaklardı."

Eğer bir kadının, kendisine namahrem insanlarla hiç tanışmayacak bir ortam arıyorsanız akla ilk gelen yer Afganistan. Demek ki bizim profesör de, "İslam hassasiyeti" derken Afganistan'daki Taliban uygulamalarını kast ediyor.

Yani kadınları Taliban gibi eve kapatırsanız, hiç sorun kalmaz, cinayet de işlenmez, mantık bu.

XXX

Oysa hem Afganistan'daki Talibanların, hem de Türkiye'deki köktendincilerin farkında olmadıkları veya görmezden geldikleri şöyle bir gerçek var.

Eğer siz ülkenizin nüfusunun yarısını eve kapatırsanız, bunu yapmayan ülkelerin gerisinde kalıyorsunuz.

Kadınlarını üretime katan Amerika dünya lideri oldu, Çin ekonomide mucizeler yaratıyor.

Kadınlarının önündeki engelleri kaldıran Güney Kore bolluk içinde yaşıyor.

Kadınları şirket başkanı yapan Norveç şu anda dünyanın en refah içindeki ülkelerinden biri.

Tüm bunların tersini yapan, kadınlara sokağı yasaklayan Afganistan, aç, sefil, perişan.

Ve Türkiye de, kendi şehrinin adını taşıyan İstanbul Sözleşmesini iptal ederek kadın haklarını budadığı için, kadınları eve kapatmaya çalışanlar kritik noktalara geldiği için, kadın elini sıkmayı günah sayanlar karar verici olduğu için, kadını yok sayan tarikat şeyhleri Mercedeslerle dolaştığı için gelişemiyor, ekonomik krize giriyor, enflasyonda dünya şampiyonu oluyor, her gün sokakta kadın öldürülüyor, ülke her gün biraz daha geriye gidiyor.

Ne yazık ki, bu saydığımız faktörler değişmedikçe, olumsuz gidişat da değişmeyecek.

XXX
Neyse ki, tüm bu olumsuzluklara rağmen, Türkiye'nin kadınları, zorluklarla mücadele etmeye, önemli başarılara imza atmaya devam ediyorlar. Bunlardan size iki örnek vermek isterim:

Hafta sonunda, Şile'de Görme Engelliler Satranç Turnuvası yapıldı, organizasyonu düzenleyen, aynı zamanda Türkiye'de ilk kez görme engelliler için Braille alfabesiyle Görülmeyen Gazeteyi çıkaran kadın gazeteci Saime Oğuzhan'dı. Gazeteci Saime Oğuzhan, kendisine destek olan sanatçı İnci Çiğdem Kaya gibi kadın arkadaşlarının desteğiyle, Türkiye'nin dört bir yanından 60 kadar görme engelliyi Şile'de 4 gün ağırladı, şampiyonada yarışmalarını sağladı, ödüllendirdi. Çoğu aileleri ile bu şampiyonaya gelen görme engelliler, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin Şile Engelliler Kampı'nda hem yarıştılar, hem de kısa bir tatil yaptılar.

Kadın öncülüğünde gerçekleşen bir başka başarılı organizasyona da, İstanbul İş ve Meslek Sahibi Kadınlar Derneği (BPW İstanbul) kurucu başkanı Selda Alemdar Dinçer ve Başkanı Müjde Çetin imza attı. Bir kahvaltıda bir araya gelen BPW İstanbul üyeleri, akademisyen Piyanist Dr. Zeynep Eğilmez'in organizasyonuyla, dünyanın ve Türkiye'nin kadın bestecilerinin klasik müzik eserlerini, üniversiteli genç kadın operacılarının seslerinden dinleme şansı buldular. İlk kadın bestecilerimizden Nazife Güran'ın, ta 1959 yılında Diyarbakır'da Filarmonu Derneğini kurup, dünyaca ünlü orkestra şefi Gürer Aykal'ın bu kentten yetişmesini sağlamaya katkıda bulunduğunu öğrenmek de günün sürprizi oldu.

xxx

Demem şu ki, Taliban rejimini özleyenlere rağmen, Türkiye kadın haklarında geriye döndürülemez.

Rahmetli İsmet İnönü de, kendisine, "En büyük devrimleriniz neydi" diye sorulunca, şu yanıtı vermişti:

"İki şey Türkiye'de artık geri çevrilemez, çünkü kalplere kazındı, bunlardan biri kadın hakları, öteki latin alfabesidir."

Tüm bu yaşananlara ve Taliban rejimini özleyenlere bakınca Atatürk'ün bu iki devriminin ülkenin şeklini nasıl geri dönülmez şekilde değiştirdiğini daha iyi anlıyoruz.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel Haberleri