Evet, Türkiye’nin rehavete düşme hakkı yok. Barış Pınarı Harekâtı ile başlayan süreç bunun net olarak ortaya koymuştur. Müttefik olarak görünenler de açıkça düşman olarak görünenler de fırsat bulduklarında zaaf yakaladıklarında nasıl menfaatleri doğrultusunda hamle yaptıklarını yakinen şahit oluyoruz.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 13 Kasım’daki ABD ziyareti birçok olayla ilgili Türkiye’nin kazanımlarının perçinlenmesini ortaya koyduğu bir gerçek. Hem dünya kamuoyuna, hem de ABD kamuoyuna Türkiye’nin kararlı tutumuna yönelik net tavır koyma açısından büyük önem taşıyor.
Barış Pınarı Harekâtı sırasında ABD’nin tutum ve davranışlarında ki çelişki ve tüm bunlara rağmen imzalanan protokole sonrası Temsilciler Meclisinde alınan kararlar ve bu ziyarette oluşan samimiyet gösterilerinin bizi rehavete düşürmemesi gerekiyor. Zaten Erdoğan ile görüşmeye katılan Senatör Graham’ın S400’lerle ilgili yaptırım tehditli açıklaması bunu açıkça gösteriyor.
Şu unutulmasın ABD ziyareti geldiğimiz noktadan geri adım atmayacağımızı muhataplarınıza yerinde söylemek açısından büyük fayda ortaya koydu. Fakat muhataplarımızın ise “Karakolda doğru söyler Mahkemede şaşar” türküsü formatından çıkma gayretinde olmadıkları görülüyor.
Görüşmeler sonrası o gündür bugündür Trump’ın twitter hesabından Türkiye ile ilgili hiçbir tivit atmaması enteresan. Seçim atmosferine giren ve Yargılanma süreci ile uğraşan Trump’ın bundan böyle ABD’nin etkin kadim politikalarına müdahalesinin önü kesilmiş. Trump’a sınırlama getirilmiş. Türkiye bundan böyle esas ilişkileri Trump dışında yürütmek zorundadır.
Öyle görülüyor ki Barış Pınarı Harekâtı ile birlikte hem ABD hem de Rusya yaptıklar anlaşmalarla Türkiye’yi oyalamanın dışında başka bir hedef taşımıyorlar. Anlaşmaların gereğini yerine getirme konusunda kaçamak davrandıkları görülüyor. Doğu Akdeniz’de gerginlikler devam ediyor. Türkiye’nin 40’ın üzerinde gemiyle katıldığı kurtarma tatbikatları aslında bölgede devam eden olayları gördüğünü gösteriyor. Her ne kadar gözler Barış Pınarı Harekât bölgesine kilitlense de Doğu Akdeniz, Yunanistan, Bulgaristan sınırı, Romanya üslerindeki hareketlilik, Polanya’ya kadar uzanan ABD ablukası önemli.
Barış Pınarı Harekâtı ile birlikte ortaya çıkan en önemli gerçeklerden biri milli birlik ve beraberliğimizdir.
Bu açıdan milli birlik ve beraberliğin zedelenmesi bundan böyle tek yolla gerçekleşir. O da siyasi ikbal uğruna yapılacak hatalardır. Siyasi ikbal uğruna başta İktidar Partisi olmak üzere siyasi hareketlerin yapacağı hataların geri dönüşü imkânsızdır. Bu maksatla hem yeni hareketlerin hem de mevcut siyasi yapıların ABD, İngiliz veya Batı menşeli hiçbir kampanya stratejisinin tutmayacağı bilinmelidir. Özellikle ABD’de 2016’da Trump’ın kampanyasını yürüten ve bugünde devam eden ekiplerin stratejilerinin Türkiye’de tutması imkânsızdır. Bu stratejilerin AK Parti tabanının toparlanmasında işe yarama ihtimali mümkün değildir. CHP’nin ve Cumhurbaşkanlığı hayali kuran Ekrem İmamoğlu’nun dışarıdan stratejik destekli kampanya hazırlıkları içinde geçerli bu durum.
Bunları neden vurguluyorum? Türkiye’nin dışarıya karşı birlik ve beraberliği her zamankinden daha yüksek düzeydedir. Bunu kırmanın tek yolu siyaseti etkisizleştirmekten geçer. Bunun yolu da siyasi ikbal kozunu kullanmaktır. Bugünden itibaren Türkiye’nin birliğine ve beraberliğine yönelik saldırılar siyaset üzerinden olacaktır. Son zamanlarda yabancı firmaların siyasi kampanyalara yönelik yoğunlaşan Türkiye ilgilerinin birer tesadüf olduğunu düşünmüyorum.
Kaldı ki hiçbir siyasi harekete batı menşeli siyasi kampanya fayda getirmemiştir. Sadece paralarını alıp gidenler ve bu işten komisyon götürenler karlı çıkmış o siyasi hareketlerde tarihten silinmiştir.
Siyasette var olmanın kalıcı yolu millete dayanmaktan geçer. Dayancın azalınca küçülür, artınca güçlenirsin.
Kısaca Türkiye her açıdan uyanık olmaya mecburdur. Rehavete düşme lüksümüz de hakkımız da yoktur.
Kalın sağlıcakla…