TÜSİAD Başkanı Kaslowski, “İşsizlikğin ve dış borç oranımızın daha önce hiç karşılaşmadığımız seviyelerde olduğunun bilincinde olmamız gerekiyor” dedi. TÜSİAD YİK Başkanı Özilhan, refah kaybına dikkat çekti.
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) toplantısına işsizlik, yapısal reform ve demokrasi sorunları ile dünyadaki sokak eylemleri damgasını vurdu. Ankara’da yapılan YİK’in önceki akşamki kokteyline ve dünkü toplantısına hükümetten hiçbir bakanın katılmaması ise dikkat çekti.
Toplantıda konuşan TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski, yeni açıklanan büyüme rakamlarının, ekonominin yıllık olarak pozitif büyümeye geçtiğini gösterdiğini vurgularken, “Ancak işsizlik oranlarımız hâlâ tarihi olarak yüksek seviyelerde seyrediyor” dedi. Yaptıkları hesaba göre, yüzde 5’in altında bir büyümenin işsizliği daha da yükseltme etkisi olacağını ifade eden, bu nedenle yeniden büyümeye geçişin çok kritik önemde olduğunu anlatan Kaslowski şöyle devam etti:
HUKUK DEVLETİ ÖNEMLİ
“Büyümeye dönülmesine rağmen bugün yatırım ortamının iyileştiğini, kırılganlıkların sona erdiğini söylemek henüz mümkün değil. Güven ortamını yeniden tesis etmeliyiz, bunu yapmanın yolu hukuk devleti ilkelerini gerçek anlamda uygulamaktan, rekabetçi piyasa ekonomisi ilkelerinden taviz vermemekten, para ve maliye politikalarında tutarlı ve öngörülebilir hareket etmekten geçiyor.”
VERGİ ELEŞTİRİSİ SÜRDÜ
Türkiye’nin borç stokuyla ilgili de değerlendirme yapan Kaslowski, bu yükü son dönemde hafifleten dışsal gelişmelerin uzun vadede ortada olmayacağını belirterek, şu uyarıyı yaptı: “Ekonomimizde yeniden dengelenme olduğundan bahsedilirken, dış borç oranımızın milli gelirin yüzde 62’si gibi daha önce hiç karşılaşmadığımız bir seviyede olduğunun bilincinde olmamız gerekiyor. Özel sektör bir miktar döviz borcu geri ödemesi yaparken, bu kez kamunun döviz ağırlıklı borçlandığını görüyoruz. Bütçe açığı bir seferlik gelirler hariç bırakıldığında yüzde 5’in üzerine çıkıyor. Herhalde bu nedenledir ki iktisadi kesimlerde tedirginlik yaratan düzenlemeler içeren yeni vergi tasarısı yeterince istişare edilmeden Meclis’ten geçirildi.”
‘LAİKLİK ÜLKENİN ÇİMENTOSU’
Türkiye’deki siyasal ve sosyal olayları değerlendiren YİK Başkanı Tuncay Özilhan şunlara dikkat çekti:
- Parlamenter sistemden Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildikten sonra yeni sistemin kurumsal yapısının henüz oturtulamamış olması yapısal sorunların çözümünde bizi yavaşlatıyor.
- Uzun vadede vatandaşımızın huzur ve refahı, demokrasi, insan hakları, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, kadın-erkek eşitliği, sosyal adalet, adaletli gelir dağılımı, tüm bireyler için kaliteli eğitim, ifade özgürlüğü, doğal ve kültürel mirası koruma hedefleri doğrultusunda kat ettiğimiz mesafeye bağlı olacak. Bu hedefler doğrultusunda ilerlerken asla vazgeçemeyeceğimiz ilke ise laiklik. Laiklik bu ülkenin çapası ve çimentosudur.
- Eğitim performansımız ulusal araştırmalarda da uluslararası karşılaştırmalarda da tatmin edici çıkmıyor. Sosyal devlet olmanın gereği toplanan ilave vergilerin eğitim ve diğer sosyal harcamalara ayrılmasıdır.
- Harcamalar şeffaf olsun ki, paranın doğru kullanıldığı ve kayırmacılık yapılmadığı konusunda kimsenin şüphesi olmasın.
TUNCAY ÖZİLHAN 1968’İ HATIRLATTI
TÜSİAD YİK Başkanı Tuncay Özilhan, dünyanın şiddetli toplumsal hareketlerden Brexit sürecine, ekonomik yavaşlamadan küresel iklim krizine, sosyoekonomik dengesizliklerden teknolojik dönüşümün etkilerine uzanan çok geniş bir yelpazedeki sorunlar yumağıyla uğraştığını belirtti. Özilhan’ın vurguları şöyle:
- Belli ki, bu sorunlara bulunan çözümler yeterli ya da uygun olmuyor. Bu nedenle birçok ülkede sokak siyaseti 1968’den bu yana ilk kez parlamenter siyaseti gölgede bırakarak belirleyici dinamik haline geliyor.
- Gündemimizi işgal eden bütün bu sorunlar bugün dünyanın çoklu bir kriz durumuyla karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Ülkemiz de bu krizlerden muaf değil.
- Enflasyonun düştüğünü görüyoruz ama bu hayat pahalılığının olmadığı anlamına gelmiyor. Sadece fiyatların artış hızı azalmış durumda.
- Son yıllarda, düşük büyüme, yüksek enflasyon ve yüksek işsizlik, dar gelirli kesimlerde refah kaybına yol açtı. Ekonomideki sıkıntılar en çok toplumun en yoksul kesimlerini etkiledi.