Kadın programlarına çok da meraklı bir insan değilimdir. Kanallar arasında gezinirken ara sıra TV8de yayınlanan bir yemek programına rastlıyorum. “Doya Doya Moda” programlarından hemen sonra. Kadınlı erkekli gruplar toplanıp her gün biri olmak üzere sırayla yemek yapıp konuklarını ağırlıyorlar. Konuklar hem jüri hem de yarışmacı. Bir de moderatörleri var. Tüm jüri üyeleri, nam-ı diğer yarışmacılar ev sahiplerini halı gibi çırparak çuvala koyup duvara vuruyor. Harika bir su böreği ikram ediliyor örneğin yorum, kolaya kaçılmış! Nefis bir salata geliyor, jüri üyeleri bu salata limon değil sirke ile servis yapılmalıydı gibi öküz altında buzağı arayan yorumlara yelteniyor. İş puanlamaya gelince on üzerinde üçler, ikiler cirit atıyor. Moderatör kızdığını belli etmemeğe çalışıyor ama arada bir de lâfını esirgemiyor. İzleyen günkü programda bir önceki ev sahibi ya da sahibesinin intikamı acı oluyor.
Bir başka kadın programında gelinler yemek yapıyor, üstü kapalı tabaklardaki yemekleri kayınvalideler tadarak değerlendiriyor. Çok fazla izlemiyorum ama kayınvalideler ve gelinlerin ilişkileri çok komik. Kadın gelininin iyi yemek yapamayacağını düşündüğü için en kötü tabağa en yüksen puanı veriyor ve cin olmadan çarpmaya çalışırken en güzel bulduğunu söylediği tabağa en düşük puanı veriyor; sonu acı oluyor çünkü o tabak aslında gelinine ait. Başlıyor gelin kaynana tartışması. Daha neler neler. Bir de tabağı en çok beğenilen gelin ortalara çıkıp kayınvalidesi ile birlikte rakiplerine nispet yaparak göbek atmıyor mu, ölüyorum gülmekten.
Televizyonlarda çok sık rastlanan yemek programları bu yiyecekleri almaya asla gücü yetemeyecek insanları sanki bile isteye kışkırtıyor. Tok açın halinden gerçekten de anlamıyor.
“Doya Doya Moda” diye bir program var. İlk başta kanallar arasında dolaşırken dikkatimi çekti; sonra inanın tiryakisi oldum. Önce jüriden başlayacağım. İsim özürlü olduğum için en sonda oturan beyefendinin yorumları ile söze gireyim. Güzel giyinmiş zarif bir genç hanım podyumda; onun yorumu çok şıksın ama(üstüne basa basa söyleniyor bu “ama”) ben “proporsiyon”a (kendi ifadesi) meraklıyım biliyorsun deyip olmayacak şeyden puan kırıyor, e be kardeşim kızcağız pek güzel gözüküyor, bu konu da kimseye batmamış. Senin giyimin kendi kuralına çok mu uyuyor?
Onun yanında dudakları fazlasıyla şişkin, genellikle hep aynı saçla gelen tombul bir kızcağız var; inatla her fırsatta yirmi beş yaşında olduğunu söylüyor ama gösterişi en az otuz. Neyse, her zaman puan cimrisi. Acaba fıstık gibi kızlara biraz gıcık mı oluyor. Yarışmacıları hep aynı saçla geldikleri için eleştiriyor. Haklı, kendisini her programda ayrı saç yapıyor zannediyor. Hep daracık seksi giysiler seçiyor; bazılarına illâki sutyen giymesi gerek; ama kızımız iddialı ya geçen gün kahverengi, vücudunu sıkıca sarmalayan bir giysi giymişti. Vücudunun bütün defoları alenen ortada, keşke kendine bir iyilik yapıp içine korse giyseydi. O programda göğüslerine dikkat ettim biri tanesi süreç içinde diğerinden üç parmak aşağı düşmüştü. Utanmadan en zarif yarışmacıya eksik puan verdi. Eğer bir moda ikonu olduğunu düşünüyorsa kendisi böylesi hatalara nasıl düşebilir ki? Aslında verilen konuya uygun bir giysi seçip hem izleyenlere hem yarışmacılara düzgün bir örnek oluşturması gerekir diye düşünüyorum.
Onun yanında şık giyinen, kimsenin moralini bozmamaya çalışan, yarışmacılara karşı saygılı ve kendi gösterdiği saygıyı karşısındakinden de bekleyen bir jüri üyesi beyefendi oturuyor. Abuk sabuk şeylerden puan kırmıyor.
En başta oturan hanım genellikle çok tutarlı, giyimine özen gösteriyor. Saç modellerinde dikkatli; olabildiğince değişik saçlarla geliyor. Vücudunun güzel olduğunu düşünüyorum. O da kendisini iyi tanıyor ve ona göre giysiler seçiyor. Aslında bazen o günkü yarışma konusuna göre giyindiği de oluyor. Verdiği puanlar her zaman olmasa da çoğu zaman tutarlı.
Yarışmacılar ayrı bir âlem; aralarındaki tartışmalar beni gülümsetiyor. Birbirlerine karşı son derece acımasızca davranıyorlar. Bazıları gerçekten havalı ve güzel. Bir Hülya var benim favorim; karakterini de beğeniyorum. Diğer bazı yarışmacılar da Hülya gibi hem vücut güzelliğiyle baştan avantajlı hem de hiç kötü giyinmiyor. Ama bazıları umutsuz vaka, ne gustoları var ne estetik kaygı sergileyebiliyor. Bir de giysilerini fazlasıyla beğenerek podyuma çıkmıyorlar mı, çok eğleniyorum.
Eskiden kadın programları hanımlar arasındaki üçüncü sınıf kavgaları sergilemek yerine insanlara el becerileri, çeşitli yetenekler falan kazandırmayı amaçlardı. Şimdi hep bir ağızdan bağrışılarak nasıl kavga edilir en çok o öğretiliyor. Boşa zahmet! İsmi lâzım değiller bizi bu konuda öyle eğitiyorlar ki her gün açık öğretimde kavga sanatı dersleri alıyor gibiyiz. Hele Türkiye gibi bugün sinirleri son derece bozuk insanların yaşadığı, özellikle ana haber bültenlerinde gereksiz gerginliklerin sergilendiği bir ülkede böylesi yapay tartışmalar neden revaçta anlamakta zorlanıyorum.
Bazı kanallarda özellikle sabahları dedikodu programları var. Kanallar bu programlarına daha sofistike isimler koyuyor ama alenen dedikodu programları. Donanımları hiç de uygun olmadığı halde dedikodu haberlerini paylaşanlar sanki bir psikolog ya da toplumbilimci imiş gibi bilgiç ve haddini aşan yorumlar yapıyor. Bir bey var aralarında haddini aşan bu tür yorumlarında bir de üstüne öyle ukalâ ve küçümser bir yüz ifadesi takınıyor ki güler misin, ağlar mısın?
Bazı gizdüzen (hiç istemediğim halde bu sözcüğün Türkçe başka karşılığını bulamadığım için özür dileyerek İngilizce anlamını, belki daha iyi anlaşılır diye, yazmak istedim; “conspiracy”) programlarına denk geliyorum. Ne trajediler, ne kumpaslar, daha neler neler. İnsanları cinayet yöntemleri ve bunlar nasıl gizlenir konularında oldukça aydınlatıcı. Bazı moderatörler ise psikolojik ve sosyolojik tahlillere girişiyor; oysa bunların bir kısmı hem doğru tespitler değil hem de böyle şeyler yapmak etik kurallara uymaz çünkü böyle yorumlar yapacak bir yetkileri de yok.
Neyse, yine de kadın programları haber bültenleri kadar iç karartıcı olamaz. Belki bir gün daha ferahlatıcı haberler duyabiliriz. Umut züğürdün ekmeğidir derler.