Sosyal medya platformlarında son zamanlarda, bazı mesajların yayınlanmasının önüne geçilmesi için özel bir çaba gösterilmeye başlandı.
Örneğin Twitter ABD Başkanı Donald Trump'ın bazı mesajlarının yayınına izin vermiyor, yayılmasını engelliyor. Ve tabii en başta da mesajı yazan kişi olarak Donald Trump hemen bağırmaya başlıyor ve kendisine 'Sansür' yapıldığını söylüyor.
Peki bu yapılan sansür mü, yoksa bir editoryal tercih mi?
2000'li yıllara kadar iletişim araçları belli editörlerin kontrolündeydi. Gazeteler, dergiler, radyolar, televizyonlar haberler içinden tercih yaparlar, yazılanların doğru olup olmadığını araştırıp, öyle yayınlarlardı. Ve tüm bu trafiği adı 'Editör' olan nispeten tecrübeli gazeteciler yapardı. Bu gazeteciler tercih yaparken de, bir takım kıstaslara uyardı. Öncelikle 'Basın meslek ilkeleri' vardı, yasalar vardı, 'nefret suçu' vardı, genel ahlak anlayışı vardı ve ayrıca en önemlisi de duyurulacak bilginin doğru olması ön koşuldu.
Ama sosyal medya ortaya çıktıktan sonra tüm bu bariyerler yıkıldı. Elinize cep telefonunuzu alın, yazmaya başlayın. Ne bir kontrol var, ne bir denetim var. İstediğinizi yazın. Yazdığınızın 'doğru' olması önemli değil, 'ahlaki' olması önemli değil, 'nefret suçu' içeriyor olması önemli değil, 'Hakaret veya küfür' içermesi önemli değil.
Peki olması gereken bu mu? Bu sorunun yanıtı net:
Böyle olmamalı.
Yani ABD Başkanlık koltuğuna oturup, bir anda 50 milyon takipçiye ulaştı diye Donald Trump istediği yalan yanlış bilgileri duyurma hakkına sahip olamaz, olmamalı. Çünkü hepimiz net olarak biliyoruz ki Trump bir yalancı, aynı zamanda ırkçı, aynı zamanda nefret suçu işliyor, kanunları tanımıyor, halk sağlığını önemsemiyor. Böyle bir insana sosyal medyada 50 milyon takipçisi var diye insanları kandırma şansı verilmemeli.
İşte Twitter ve benzeri sosyal medya platformlarının yapmak istediği bu.
Eğer sınırsız bırakırlarsa, çok takipçisi olan bir deli çıkıp nefret suçu de işleyebilir, örneğin 'Dünyadaki bütün müslümanlar öldürülsün' de diyebilir. Twitter ve diğerleri, işte bunu önlemeye çalışıyorlar.
Gelelim ifade özgürlüğü konusuna.
İfade özgürlüğü sınırsız değil, pek çok sınırı var.
Mesela, "Şiddeti övmek" sınırlardan biri, "Nefret suçu" yine sınırlardan biri.
Mesela, son Charlie Hebdo olayında en çok rahatsız olanlar Müslümanlar, çünkü 'kutsal saydıkları' şeylere saygı gösterilmediğini söylüyorlar. Eğer "İfade özgürlüğü sınırsızdır" derseniz, eğer "Twitter Trump'a sansür yapamaz' derseniz, o zaman Charlie Hebdo konusunda savunacak savınız kalmaz.
İşte tüm bu nedenlerle sosyal medya kuruluşlarının, 'yalan olduğu açık' veya 'Nefret suçu içeren', 'Şiddeti öven' denetimlerini normal kabul etmek gerekir.
Bir konuda daha kafa karışıklığı yaşıyoruz.
Mesela batıda ve özellikle Avrupa'da 'Yahudilere soykırım' iddialarının tartışılması bile yasak. Bu yüzden özellikle Türkiye'de bir çok insan, "Hani ifade özgürlüğü?" diyerek bu yasağı eleştiriyor.
Kesin yaşanmış ve reddedilmesinin insanlığa bir faydası olmayacak şeyin nesini tartışacaksınız?
Almanya'da yönetimi zorla ele geçiren Hitler çocuk, çocuk, kadın demeden 6 milyon Yahudi'yi fırınlarda öldürdü mü? Evet. Bunun artık neresini tartışacaksınız. Tartışıp yaşanmışları yaşanmamış gösterip, yenisine zemin mi hazırlayacaksınız?
Sosyal medya ve 'İfade özgürlüğü' tartışmasına bu açılardan bakmak gerekir.