UÇAN ÇUVAL
Erkan Sevinç
Limasol futbol takımı 1952 de Kıbrıs’ta kuruldu. 1974 Barış Harekatı sonrası Adanın kuzeyine göçen Türkler tarafından Girne’ye taşındı ancak ismine dokunulmadı. Oyuncu olarak Türkiye'den gelen öğrencilere de kapılarını açtı kulüp.
Spor Kulübü’nün Başkanı Aysol Cibo “Bana genç bir öğrenci var,kaleci olmak istiyor. dediler. ‘Gelsin deneyelim’ dedim. Aldık ve de çok başarılı oldu, kulübe hemen ısındı. Maça çıkmadan önce motivasyon konuşması yapardık. Ülkesine, milletine, dinine bağlı bir çocuktu. Bizimle zaman geçirdikçe, bizi tanıdıkça, bizim değerlerimizi anladıkça bizden çok etkilendi. Ve bizim gibi sosyal demokrat oldu. Ne solcuyduk, ne sağcı, sosyal demokrattık.”
Limasol’un “uçan çuval” lakaplı kalecisinin Türkiye’nin en popüler siyasetçilerinden olacağı o günlerde hayal dahi edilemezdi. Siyasetle de zaten o dönem ilgilenmeye başladı. Kulüp Başkanının ve takım arkadaşlarının davetini kırmayarak “Kıbrıs’ta Demokrasi” toplantılarına katıldı. Ancak hem futbol kariyeri hem de Kıbrıs macerası pek uzun sürmedi.1987'de ailesinin İstanbul'a taşınması sonrası kaydını İstanbul Üniversitesi'ne aldırdı.
Ekrem İmamoğlu’ndan söz ediyorum. O günlerin “uçan çuval”ı bugünlerin “uçan başkan”ı.. Beylikdüzü’nde başlayan siyasi macera onu daha yukarılara uçuracak gibi görünüyor.
İmamoğlu 1971 Trabzon doğumlu. Ve tüm eğitim hayatı da Trabzon’da geçti.. Çocukluk arkadaşı Sadettin Çoban o yılların en iyi tanığı. “Her günümüz beraber geçti. Birlikte Kur’an kursuna giderdik. Arkadaş canlısıydı, açık sözlüydü, kolay iletişim kurardı, özgüveni yüksekti. Çocukken bile herkese yardım ederdi” diye anlatıyor.
Trabzon Lisesi’nde ise en büyük hayallerinden birini gerçekleştirip Şenol Güneş ve Kadir Özcan’ın da oynadığı okul futbol takımına kaleci oldu.. Liseden takım arkadaşı Coşkun Yılmaz “Lisede bir final maçı penaltılara kalmıştı. Ben penaltıyı kaçırdım. Son penaltıyı rakip takım atacaktı. Çok üzgündüm. Ekrem bana gelip sarılarak penaltıyı kurtaracağını söyledi. Ve penaltıyı kurtararak hepimizi sevince boğdu.”diye bahsediyor ondan.
Annesi Hava, kamyon şoförü bir babanın 8 çocuğundan biri. O kuşağın pek çok Anadolu kadını gibi okul görmemiş, çok istediği halde okuyamamış. Küçük yaştan itibaren evdeki kadınlar ne yapıyorsa, Hava da onu yapmış; mutfakta, işte, tütünde, tarlada hep çalışmış. Baba Hasan üç kardeşin en büyüğü. Önce Erzurum Ziraat Fakültesi’ne kayıt yaptırmış, oradan da Ankara Diş Hekimliği bölümüne geçmiş ama eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalmış. Nalburiye dükkanı ile başlayan, zamanla bir kereste imalathanesine dönüşen kurduğu şirket, şu anda İmamoğlu İnşaat markası altında devam ediyor.
Atatürk bağımlısıdır İmamoğlu. “Dedemin savaş kadar sevmediği bir şey daha vardı: Cehalet. Kendisi okur yazar olmadığı halde tüm ailemize iyi eğitim almamızı telkin ederdi. Cumhuriyet sevgisi, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına olan bağlılığımız bize dedemden mirastır. Ne mutlu bana ki Hacı Mevlüt İmamoğlu’nun bizzat hissettirdiği Atatürk ve Cumhuriyet sevgisiyle büyüdüm. Bir tane bile okur yazarı olmayan küçük bir Karadeniz köyünde, büyük bir istiklal mücadelesinde yok olmaktan kıl payı kurtulmuş bir ailenin ferdi olarak, bugün kentime hizmet etme şansı buldum.”diyor İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı.
Aktif siyasete Anavatan Partisi’nde başladı. Babasını kıramamıştı kentli muhafazakarların, sağ liberallerin partisi ANAP'ın Gençlik Kollarına katılmıştı. Anavatan Partisi dağılıp çoğu üye AK Parti’ye geçerken o tercihini SHP den yana koydu. Bu kararında Atatürk ve Cumhuriyet sevgisi önemli rol oynadı.
1994 yılında tanıştığı Dilek Kaya ile 18 Kasım 1995 tarihinde evlenen İmamoğlu'nun Mehmet Selim (1997), Semih ( 2005) ve Beren (2011) adlarında üç çocuğu var.
Başında demoklesin kılıcı gibi sallanan siyasi yasak davası olan CHP deki değişim hareketinin mimarlarından İmamoğlu geleceği ile ilgili sorulara yine futbol ile cevap veriyor..
“ Ben çok kalabalık tribünlere maç oynadım, öyle gaza gelmem. İnsanlar bana yakıştırıyor diye maç bitmeden gol sevinci yaşayıp kendi kalesinde gol gören bir kaleci olmadım. Onun için tribünler ne kadar coşkulu olsa da maçın hakem düdük çaldığında bittiğini bilen birisiyim.”