Ufak mutluluklar yaşamımızda önemli bir yer tutar. Ben çabuk sevinen bir insanımdır. Televizyon dizilerimizin çoğunu zevkle izliyorum. Tiyatro kökenliler profesyonel oyuncuların çok başarılı performanslarından etkilenmemek mümkün değil. Mankenlik, solistlik ya da güzellik yarışmalarından oyunculuğa geçenlerin çoğu da işlerini ciddiye alıyor; özel dersler ve benzeri takviyeler ile kendi gayretlerini birleştirince pek çoğu giderek ustalaşıyor.
Özellikle dizilerin reklâmlardan sonra sunucu firmaların tanıtıldığı bölümü heyecan ve mutlulukla bekliyorum. Bizler gibi toplumun yüzde doksanının da aralarında seçim yapmakta zorluk çektiği markalar tanıtılıyor. “Zensiz olmaaaz”, “Blue Diamond”, “Aris”, “So Chich”, “Sina Pırlanta” gibi ürünleri birbirinden güzel hanımlar sunuyor ve bizlere karar vermemiz konusunda yardımcı oluyor. Ama kafamız da karışmıyor değil acaba hangi birini seçsek. En iyisi her birinden biraz biraz almak.
Yandaş kanallarda haberlere takıntılıyım, içim kıpır kıpır oluyor; mutlu bir heyecanla izliyorum. Nasıl bir cennette refah içinde yaşadığımızı bir kez daha öğreniyorum. Sayın büyüğümüz, ağzından bal damlayarak kendi başarılarını anlatıyor. Aval aval bakanlar sağlık, maliye, gibi konularda bizleri aydınlatırken mutluluktan kabıma sığamıyorum. Büyük ülkeler olarak geçinenlerin bizleri kıskanıyor olmaları bencil duygularımı tatmin ediyor.
Sokakta yürümek bazen sıkıcı olabiliyor. Ama yağmurlu bir havada caddeden hızla geçen bir araba beni hemen mutlandırıyor. Yol kenarlarında oluşan ufak dereciklerin suları ile adeta duş alınca içimi bir mutluluk kaplıyor, banyon almanın ferahlığını yaşıyorum.
Marketlere giriyorum. Tok gözlü insanlar kasap reyonunda, sebze meyve bölümlerinde biraz durakladıktan sonra hızla geçiyorlar. Yine mutluyum. Evlerinde yiyecek, içecek depoları var ki alışveriş yapmaya yeltenmiyorlar.
Yanlarında küçük çocukları olan ana babalar yavrularının istediği yiyecekleri geçiştiriyorlar. Ne mutlu bize! Yavrularımızı bilinçli besliyoruz.
Kötü televizyon kanallarından birinde gördüm. Okula giden bir çocuk kış ortasında ayağındaki tokyoya naylon torba geçirmiş. Yaratıcılık budur. Yavrularımızın yaratıcı zekâları ile mutlu olmak yerine tutturuyorlar yoksulluk insana neler yaptırıyor diye.
Yok efendim kış zor geçecekmiş, elektrik fiyatları, yakıt faturaları can yakıyormuş. Sanki babalarından dedelerinden kışın hayvanları içeri alarak ısınmayı öğrenmemişler. Şehirde yaşayanlar da biraz medeniyet öğrensinler. Fazla sıcakta uyumak, oturmak sağlığa zararlıdır. Giyersin üstüne paltonu, ayağına botlarını, takarsın başına eşarbını ya da şapkanı, oturursun televizyon karşısına. İstersen karanlıkta izle. Fazla ışık hem boşa masraf hem de gereksiz.
Reklâmları izlerken cızırdayarak sofraya gelen sucuklu yumurta reklâmı karşınıza mı çıktı? Hemen kanal değiştirin. Gerçi bütün kanallar aynı zaman diliminde reklâmlara giriyor ama siz sağlıksız beslenmeye zorlandığınız bir tanıtım yerine tombiş bebeklerin alt bezi reklâmlarını görürsünüz. Nüfusumuz hızla artıyor. Bu bir kullanımlık bezleri alamayanlar da bu kadar doğurmasalarmış.
Üstün kalın, artık ısındın ister dizilerde izleye izleye akrabanmış gibi yakınlık duyduğun oyuncuların yeni maceralarını öğren istersen de aç bir yandaş kanal ülkenin refah düzeyi ile mutlu ol.
Son günlerde ufak bir sorun ilâç bulma konusunda gelişti. Birçok hayatî önem taşıyan ilaç bulunamıyor. Sebebi belli; dış güçler bizim sağlıklı olmamızı istemiyor. Ama siz yılmayın. Eskiden böyle ilaçlar mı vardı? Atalarımız ne güzel kocakarı ilaçları yaparmış, onları öğren, sağlığına kavuş. Aslında bu tabir değişmeli. Yirmi birinci yüzyıldayız. Kadınları aşağılamanın bin bir yolu halâ bazı inançlarda itibar görüyor. Kocakarı ilâcı deneceğine olgun hanımefendi ilâcı de denilebilir. Siz hiç moruk adam ilâcı diye bir deyim duydunuz mu?
Ufak tefek mutluluklar insanın yaşamını güzelleştirir. Bardağın dolu tarafını görebilmek bir mutluluktur. Ha, bardağınız bile yoksa, ben size nasıl mutlu olmayı öğretebilirim ki.