Usta gazeteci Cüneyt Şaşmaz yazılarıyla NGAZETE’de

Cüneyt Şaşmaz kimdir?

Cüneyt Şaşmaz, 15 Kasım 1950’de Samsun’da doğdu.

İlk, Orta, Lise, Üniversite eğitimlerini İstanbul’da tamamladı.

Gazetecilik’e Hürriyet Gazetesi’nde başladı.

Günaydın ve Sabah Gazetelerinde görev aldı. Genel Yayın Müdürlüğü görevine kadar yükseldi. CBS ve The Gazette’de çalıştı.

Amerika dönüşü kısa bir süre görev yaptığı TRT’den ayrılıp yazılı basına döndü. 2002’de emekli oldu.

1994’ten bu yana “efsane” başsavcı DGM Başkanı Nusret Demiral’ın Başdanışmanı. 3 kez dünya turu yaptı, 117 ülkede röportajlar yaptı.

3 ABD Başkanı, Japon İmparatoru, Belçika ve İsveç Kralları ile röportaj yaptı.

İngilizce, Almanca, Fransızca biliyor.

Meslek yaşamında haber, röportaj ve fotoğraf dallarında 23 kez “yıl’ın gazetecisi” ödülü aldı.

1985’te World Press Photo yarışmasında Amsterdam’da mansiyon aldı.

1988 yılında yayınlanan “Devlet ihaleleri PKK’ya gidiyor” haberi sonucu suikast geçirdi.

Cüneyt Şaşmaz’ın ilk yazısı

 DURUM ANALİZ?!

BOP'ta Kıbrıs, Ortadoğu’yu elinde bulundurmak isteyenler için tam bir sabit uçak gemisi konumuna geldi.

Askeri açıdan değerlendirmek gerekirse Türkiye, Suriye, İsrail, Lübnan, Ürdün tamamen, Irak ve Mısır ise kısmen bu geminin menzilinde.

Sebep?!

BOP çerçevesi'nde Kıbrıs, Ortadoğu’da deniz ticaretinin kalbi olan İskenderun-Basra-Süveyş üçgenine de tamamen hakim pozisyonda.

Nüans?!

Kıbrıs, Türkiye’ye sadece 66 km uzaklıkta.

Yani?!

Ege Denizi ve Akdeniz’deki pek çok ada gibi insani ve ekonomik açıdan Türkiye’nin etki bölgesinde olsa da, kimlik olarak Türkiye’den uzaklaştırıldığı takdirde, ulusal güvenlik açısından Türkiye’nin kalbine doğrultulmuş bir hançer?!

Uzun lafın kısası:

Müslüman Kardeşler ideolojisi ve Emperyal Osmanlı emelleri doğrultusunda, Türkiye'yi değiştirme gafletine düşen, adalet duygusunu sıfırlayan, bölgenin de işkence görmesine neden olurken, istikrar ve büyüme arzusuna da engel olan biri'leri var?!

Aranan enerji bazlı güvenlik ise boru hatlarının üzerinden yapılan tatbikat ortada.
Tarihte her ne yaşanmış ise sebepsiz değil.

Yani?!

Büyük resim'de 1 şeyler değişmeye başladı ama Türkiye'de kaos giderek derinleşiyor?!

Türkiye'deki Silahlı Kuvvetler, Batı Burjuva Demokrasisi'nin koruyucusu ve caydırıcı gücü olan NATO'nun her an tetiklenebilir bir alt birimi.

Demem şu ki:

İletişim'de temel kural nedir?!

Karşındakinin anladığı kadar varsın!

Başka?!

Kişi ne duymak ister ise onu anlarmış!

Yani?!

Kurumların işlevlerinin çarpıtılıp, toplumun soru sorma alanlarının yok edildiği ortamda, sus telkinli sivil toplum içine kaçık faaliyetlere çekilirken, iktidara destek sivil toplum oluşumlarının çoğaltıldığı, iktidar medyası adı altında yağdanlık faaliyetlerinin sürdürülerek haber almanın kısıtlandığı, devlet olanaklarının iktidar lehine kullanıldığı bir zeminde muhalefet de ezici bir eşitsizliği kabulleniyor?!

Üstelik sürekli tahkir edilerek...

Yani?!

Şimdi kim ağzına "demokrasi" sözcüğünü alıyorsa, bu çerçeveye bir bakmalı?!

Yani?!

Nerede güçlü bir muhalefet ve özgür medyalar varsa orada işler demokrasi.

Bu işleyişin sigortası, yargı bağımsızlığıdır.

Demem o ki:

Mahkemelerin bağımsız, yargıçların güvence altında oldukları, güçlerini anayasa ve yasalardan alan kurumların olduğu, hukukun iktidarın sopası değil, vatandaşın güvencesi olduğu bir rejimden söz ediyoruz demokrasi deyince.   

Sözün özü:

Bugüne kadar görmezden geldiğimiz kurumsal kayıplarımızın bizi sürüklediği bu nokta'dan, bize işaret edilen yer'e doğru koşarak çıkabilmeyi başarmamız için tüm umutlarımızı bir kişi üzerine yığarak değil; kurumların yeniden işler hale getirilmesinin daha yaşamsal olduğu gerçeğini her daim bilmeliyiz.

Nüans:

"Partili Cumhurbaşkanı"nı öne çıkaran "Başkancı Sistem", Türkiye’de demokrasinin işlemesinin en önemli engeli!?

Başka?!

Öyle ki, artık kimin konuşup konuşmayacağına, iktidardaki partinin başkanı karar veriyor?!

Özetle:

Kişileri kurumların önüne, hatta üzerine çıkarmaktan vazgeçemediğimiz için siyasal partiler başkan odaklı çalışıyor.

O gitsin, bu gelsin diyerek tasfiye edilmiş partiler mezarlığına döndü ülkemiz.

Netice:

AKP gelmeden partiler sistemi üzerine konuşuyorduk.

Şimdi varsa sandık, yoksa sandık!

Partiler gidiyor ama kişiler kalıyor.

Doğru olan kişilerin gidip, partilerin kalması değil mi?!

Demem şu ki:

İkide bir önümüze konulan sandığa takılıp, rejimin sandık yönetimi ile dönüştüğü gerçeğini atladığımız için açılan büyük gediklerin içine düşmeden göremez oluyoruz gerçeğimizi.

Yani?!

Tarih 6 Mayıs’ı kaydetti.

Sadece hak gaspı ile değil, kabullenişimizle birlikte...

Her şey 1 oy hesap'ı ise toksik oy'ların ülkeyi getirdiği uçurum da ortada, Avrupa'da yaşanan güvenlik merkezli sıkıntı da!

Sözün özü:

Ak Parti'nin oy matematiği de, kendi içinde puzzle.

AKP'nin oy matematiği de.

Gözümüzün önünde hukuktan dolanarak yaşatılan hak gaspının tanıklığı ile yaralı vicdanlarımız.

Nüans?!

Sandıktan adalet çıkarma görevi sadece İstanbul’da oy kullananların değil.
Hepimiz çaba göstereceğiz.

Bu kadar sorunun içinde neden Türkiye hep yeniden seçim yapıyor?!

Cevap'ı, soruda gizli.

Yani?!

Hem iç, hem dış sorunlarla kuşatılmış haldeyiz.

Sadece kronik enflasyon bile iktidarı göndermeye yeter.

Başka?!

Partili Cumhurbaşkanı her yerde ve önde.

Hep aynı filmi izlemekten yorgun düştüğümüzü anlatmak için bir fırsat oldu İstanbul'da yenilenen seçim.

Sözün özü:

İstanbul seçimi gösterdi ki, sandıklar rahat bırakıldığında; iktidara konuşlanmış ve yıpranmış, kendi deyimleri ile metal yorgunluk içindeki partiyi her daim büyük bir hezimet bekliyor.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Güncel Haberleri