Ngazete’ye Diyarbakır’dan yazacağım. Özellikle Ortadoğu’nun kaynamaya devam ettiği bu süreçte bölge ve Ortadoğu’da 30 yıllık gazetecilik geçmişimle birlikte, Ankara Politikalar merkezi perspektifiyle olayları ve perde arkasını okuyucularımla paylaşacağım. Okuyucuyu doğru bilgilendirme adına objektif haber ve değerlendirmelerimi paylaşacağım.
Tarafım; hakkın ve halkın tarafı olacaktır. Doğruları söylemekten korkmayacağım, dilsiz şeytan olmayacağım. Gerçekleri okuyunca, ezberler bozulunca zaman zaman belki de kızacaksınız ancak doğruları söylemekten geri durmayacağım. Okuyucu bir süre sonra asıl gerçeklerle yüzleşince bu sitemlerin azalacağını, güven konusunda daha iyi iletişim sağlayacağımıza inanıyorum…
15 Temmuz hain darbe planının bertaraf edilmesinin ikinci yılını kutladık. Darbeyi “Dini” bir cemaat olduğunu ileri sürerek taraftar toplayan ve devletin iliklerine kadar sızan bir grup gerçekleştirmek istedi.
Bu hain darbe girişimi; Din ve devlet işlerinin neden biri birinden ayrı olması gerektiği, dini grup ve cemaatlerin güçlendikçe nasıl siyasi ve ekonomik bir grup haline geldiğini görmek için iyi bir örnektir.
İslamiyeti yanlış tanıyıp yanlış yorumlamaktan kaynaklanan bu anlayış, özellikle de arkasına küresel bir gücü aldı mı Pakistan’da da, Suudi Arabistan’da da, Mısır’da da, Türkiye’de de hep aynı yöntemi izlemiştir “Güçlendikçe daha fazlasını iste, iktidarı ele geçir”.
Diğer Müslüman ülkelerde olduğu gibi Türkiye’nin de bu “Cemaatler”le daha da sorun yaşayacağı anlaşılıyor. Son dönemlerde ortaya çıkan bu cemaat liderlerinin videokasetleri olayın vahametini daha iyi anlatıyor. Kimi cemaat lideri “kendini peygamberin ayakta karşıladığını” söylerken, kimisi de “Allah’la konuşarak ilinde vuku bulacak depremi Doğuya yollamasını isteyerek Van depremini kendi gücüne” bağlıyordu. Kimi cemaat lideri de kendi “Seyda’sına” “Ğaws’ın kız ve erkek çocuklarına kölelik farzdır, vaciptir” dedirttiği görülmektedir. Bazı cemaatler de Adnan Oktar örneğinde olduğu gibi İslamiyet’ten tamamen farklı eylem ve davranışlarla, toplumun İslamiyet’ten nefret etmesini amaç edinebilmektedir. İşte tam da bu nedenle son dönemde Deizm özellikle daha kolay ve çabuk etkilenebilen gençler arasında hızla yayılmaktadır.
Bu cemaatler İslamiyeti kendi “barış ve hoşgörü” ruhundan çıkartarak, yeni ve kabul edilemeyecek “şiddet ve çıkarcı” bir anlayış kalıbına sokmaya çalışmaktadırlar.
Bu cemaatlere müsamaha gösterildiği, Toplumu mecbur bırakıldığı ve gerekli önlemler alınmadığı takdirde Ülke daha nice hain darbe girişimleriyle karşılaşacak, nice şehitler vermeye devam edeceğiz.
Bu cemaatler bilerek veya bilmeyerek toplumlar arasında nefret tohumları da ekmektedir. Özellikle bazı cemaatlerin ırkçı söylemleri, büyük tepki çekmektedir.
Diyanet işleri başkanlığının görevi; çeşitli araçlarla ticaret yapmak, para kazanmak değildir. Diyanet işleri başkanlığının görevi Dini konularda görüş beyan etmek, İslamiyet’e zarar verici bu cemaatlerin eylemlerine karşı gereken önlemleri almak, halka İslamiyeti doğru anlatmaktır ancak Diyanetin bu konulara sessiz kalması dikkat çekicidir.
Ülkeyi yönetenlerin bu önemli sorunu görmezden gelemeyecekleri artık bir gerçektir. Din; Allahın kullara uyması gereken usul ve esasları anlatan bir olgudur. Dini öğrenmenin yolu cemaatler değil, Kur’an’ı kerim/Arapça bilinmiyorsa Türkçe açıklamasıdır.
Yeni 15 Temmuzların yaşanmamasını dilek ve temenni ederken gerekli önlemler alınmadığı takdirde bu temennilerin hiçbir işe yarayamayacağı da açıktır.