15 Temmuz hain darbe girişiminin Dördüncü yıldönümüydü Çarşamba günü. O günü bütün dehşetiyle yaşamış, öncesini ve sonrasını yakından takip etmiş biri olarak benim için çok şey ifade eder. O gece aynı meydanda adını sanını bilmediğiniz, tanışmadığınız binlerce kahramanla aynı dava uğruna canlarını feda etmeye hazır bir ruhun şahlanışına tanıklık edenlerdeniz.
Adını sanını bilmediğim ama aynı meydanda mücadele eden 35 şehit yüzlerce gazi ve binlerce kahraman ve yiğitle kader birliği etmek…
Cuma günkü yazımızda 15 Temmuz’u anlamak için geçmişi bilmek gerektiğine vurgu yapmıştım. 15 Temmuz’u unutursak yeni 15 Temmuz’lar, yeni 60 ihtilalleri, yeni 80 darbeleri, yeni 71 muhtıraları, yeni 28 Şubatlar, yeni 27 Nisan e-bildirgeleri tekrar eder.
Yaşanan darbe girişimleri, muhtıraları dünyanın gelişiminden ve bu gelişim içinde Türkiye’nin konumundan farklı görmemek gerekir. Türkiye içerde darbe ve muhtıralarla dışarıda çembere alınmış cephelerle mücadele etmektedir.
Bugün gelinen noktada aynı durumdayız. Zannetmeyin ki dünya korana virüsle mücadele ederken bölgesel hedeflerini çıkar mücadelesini unuttu. Tam aksine daha kapsamlı daha çetrefilli bir mücadelenin bizi beklediğini unutmayalım.
Son haftalarda ki gelişmeler Türkiye’yi çok ciddi durumların beklediğini gösteriyor. Akdeniz oyunları, Libya gelişmeleri, Mısır, Yunanistan, Rum kesimi hamleleri, Suriye’de Rusya ile girdiğimiz güç mücadelesi, Irak’ta Peşmerge-PYD yakınlaşması, Ayasofya Camii hamlemize karşılık oluşan tepkiler. En son Azerbaycan’a karşı Ermenistan’ın saldırıları. Türkiye tam bir çemberi andıran dar bir alana hapsedilmekle karşı karşıyadır.
Bugünlerde hem Akdeniz, hem Libya, hem Suriye, hem Ayasofya konuları üzerinden Fransa kendisine savaş açıldığını iddia ediyor. Le Point’ın manşetinden bunu resmen ilan ettiler.
Libya’da Mısır, BEA ve Rusya’nın açıktan ABD ve diğer batı ülkelerinin dolaylı desteklerine rağmen Türkiye’nin kazandığı mevziler bir anda Ortadoğu alevini harladı. Rusya’nın Ermenistan kartını devreye koyması ateşi Kafkaslara sıçratacağa benziyor.
Bu hamlenin Türkiye’nin dikkatini dağıtmaya yönelik olduğu kesin. Fakat farkında olmadan zaten yıllardır hazırlığını yaptığı bir durumda Rusya’nın bu hamlesinin neleri tetikleyeceği belli olmaz. Bu durum Azerbaycan akraba ve ruh birlikteliğinin ötesine taşıyarak askeri ve stratejik birlikteliğe yol açacağa benziyor.
Türkiye eninde sonunda gelişen ve değişen dünya dengeleri içinde Türk dünyası ile sağlam bir işbirliğine girecektir. Rusya’nın zayıflayan Suriye ve Libya hamlelerini kuvvetlendirmek için Ermenistan kartını açması Türkiye’nin Türk dünyası ile işbirliğini hızlandıracaktır.
Bazı yorumların satır aralarında Azerbaycan Parlamentosu’nun Türkiye’ye çağrıda bulunabileceğinden bahsediliyor. Bu çağrıya Türkiye sessiz kalamaz. Bu çağrı zincirleme devam edecektir.
Bugünlerde yaşananlar 1911’de başlayan ve 1. Dünya Savaşı ile devam eden durumu andırıyor. Ogün Osmanlı Libya cephesi, Akdeniz Çanağı, Suriye Cephesi, Irak Cephesi, Yunan mücadelesi ve Kafkas cephesine dağılmıştı. Fakat o zaman hasta bir Osmanlı ve yorgun bir millet vardı. Şimdi yine Libya, Suriye, Irak, Akdeniz, Yunanistan ve Ermenilerin provokasyonu ile Kafkas Cephesi açıldı.
Yine karşımızda ABD, Rusya, Fransa, İtalya, İngiltere var. Bunlara ilave Almanya.
Ama şimdi hasta adam yerine genç, çevik, dinamik, büyüyen bir Türkiye. Aynı zamanda hasta ve yorgun bir dünya var.
Aslında bugün cephe açıldıkça zayıflamak yerine güçlenen bir Türkiye var. Bu noktada hem içte hem de dışarıda çok dikkatli olmak zorundayız. Tökezlemenin telafisi yok. Fakat dünyanın huzuru Türkiye’nin başarısına bağlı olduğu da bir gerçek.
Kalın sağlıcakla…