YENİ ORDULAR VE YENİ NATO’LAR KURULURKEN ….
TÜRKİYE SAVAŞ ALANI OLMAMALIDIR
Önce NATO’nun varlığının tartışmaları ya da yeni konsepti, sonra ARAP NATO’su şimdi de Avrupa Ordusu…
Neler oluyor?
Her şeyden önemlisi, NATO ülkesi Türkiye’nin çıkarları son zamanda NATO’nun yapmak istedikleri ile çatışıyor mu? Neden? ARAP NATO’su ve Avrupa Ordusu ve yeni askeri birlikler arasında tercihe zorlanan Türkiye, yeni savaş alanına mı dönüştürülmek Mİ isteniyor? Ya da yeni savaş alanı olur mu? Neden?
Gelişmeler hızlı ve bir o kadar da hassas bir dönem ile karşı karşıyayız.
Gelin tüm bu sorulara, tarihsel gelişimi de göz önünde bulundurarak cevap arayalım.
Öncelikle söylemekte fayda var ki; Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerinde kurulu bulunduğu topraklar, dünyanın tam ortasında yer alan, orta alanın göbeği şeklinde ifade edilebilecek öneme sahip bulunmaktadır.
Dünyanın üç eski kıtasının ortasında yer alan bu bölgede Türkler, bin yıllık bir hegemonya düzeni kurarak bugüne gelebilmişlerdir.
Ama bugün gelinen noktada, bambaşka bir dünya konjonktürü ile ülkemiz karşı karşıya gelmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti, jeopolitik kitaplarında dünyanın ana karası ya da Hardland ya da Kalpgah olarak nitelendirilen bu bölgenin konumu, bugünün koşullarında emperyal güçlerin yeni saldırıları ile tehlikeye girmiştir.
Merkezi bölge, dünyanın ortasındadır. Ama şu an dünyayı yöneten güç merkezi bu bölgede değildir.
Soğuk savaş döneminden gelme, 2 kutuplu yapıda Türkiye, doğu ve batı blokları arasında yer almıştır. Doğu blokunun ülkeyi tehdit ettiği noktada Türkiye, batı bloku içinde yer almıştır. SSCB yıkılana kadar devam eden sosyalist sistemin dağılmasıyla ortadan kalkmıştır.
Bu coğrafyada 700 yıl devam eden Osmanlı İmparatorluğunun son döneminde görülen merkeze yönelik emperyal saldırılar, yeniden gündeme gelmiştir.
Osmanlı imparatorluğu yıkılması ile SSCB’nin yıkılması bölgede boşluk yaratınca, batılı emperyal güçler, merkezi coğrafyaya saldırmıştır.
100 yıl önce Osmanlıyı çökerten Fransız emperyalizmi, Ortadoğu’ya saldırarak merkezi hegemonya oluşturmaya çalışmışlardır. 100 yıl sonra bugün İngiltere’nin yerini Amerika almış, Fransa’nın yerini de Ortadoğu’da ABD’nin uzantısı olarak İsrail Devleti almıştır.
2 İmparatorluğun dağılmasıyla ortaya çıkan savaş konjonktürleri yerleşik yapıları kaldırmış ve barışa son vermiştir.
İşte böylesi bir coğrafyada, Roma ve Bizans imparatorlukları sonrasında Selçuklu ve Osmanlı imparatorlukları ile Türkler bir merkezi otorite oluşturmaya çalışmışlardır. Ve 1000 yıllık bir zaman dilimi içerisinde bir coğrafyada, düzen ve istikrar sağlamışlardır.
Osmanlı imparatorluğu, dünyanın merkezi imparatoru olduğu süreçte barış olmuş, ama Osmanlı zayıflayıp güç kaybedince yani otorite boşluğunda çeşitli isyanlar ve emperyal savaşlar birbirini izlemiştir.
Osmanlı güçlü iken dünyanın en büyük merkezi gücü olmuş ama zayıflayınca batıdan gelen emperyal saldırılar ile Osmanlı savaş alanına dönüşmüştür.
Bugün gelinen noktada, benzeri bir durum ortaya çıkmıştır. SSCB’nin dağılmasıyla Ortadoğu’ya gelen ABD ve müttefikleri bu coğrafyayı savaş alanına dönüştürmüştür.
ABD ordusu, önce Basra Körfezi’ne gelip petrolü güvence altına almıştır. Ve Körfez Savaşı’nı yapmış, sonra da Körfez’den Irak’a girip uygarlığın merkezi Mezapotamya’ yı ele geçirmeye çalışmıştır.
İşte bu noktada; Körfez’den Irak’a, Irak’tan Suriye’ye, şimdi de Suriye’nin Kuzeyinden Anadolu’ ya savaş sıçratılmaya çalışılmaktadır.
Irak ve Suriye’nin kuzeyinde ayrı kantonlar oluşturarak, Amerikan emperyalizmi ve İsrail siyonizmi bölge devletlerini parça parça edip Türkiye ve İran’ı da parçalama programlarına almışlardır.
İran, bağımsız bir Asya ülkesi olarak hedef haline gelmiş, Türkiye bir NATO üyesi olarak batı ittifakının temsilcisi olarak Büyük Ortadoğu Projesi ya da Büyük İsrail Projesinin bölgedeki hem uygulama alanı, hem de işbirlikçisi konumuna getirilmek istenmiştir.
Tarihin ortaya koyduğu bu gerçekler doğrultusunda, içinde bulunduğumuz konjonktürde , emperyal güçlerin kavgası giderek büyümüştür. Ve batı ittifakı ortadan ikiye bölünmüştür. Bugün Avrupa ülkeleri giderek artan Amerikan emperyal baskılarından kurtulmak üzere , bağımsız bir Avrupa Ordusu oluşturmak üzere yola çıkmışlardır.
Avrupa Ordusu’nun kurulması, NATO’nun bölünmesi anlamına gelecektir. Avrupa’nın haklı tepkilerine neden olan NATO’daki Amerikan hakimiyeti, giderek İsrail’in kontrolüne girdiği süreçte, haklı olarak Avrupa’nın tüm ülkelerini rahatsız etmektedir. İsrail’in Siyonist planı, ABD üzerinden NATO aracılığıyla gerçekleştirmek isterken, Vatikan’ın kontrolündeki Hristiyan Avrupa buna alet olmak istememektedir..
Bu yüzden çeyrek asırdır süren Avrupa- ABD kavgası, bugün gelinen noktada bir ayrılık aşamasındadır.
Avrupa, 2 dünya savaşı yaşamış bir küçük kıta olarak kendini korumak istemektedir. Bu doğrultuda, İsrail’in kışkırttığı ve kullandığı ABD emperyalizmine mesafeli davranmaktadır.
Bu mesafe sonucu Avrupa, kendi ordusunu kurma noktasına gelmiştir. Amerika’nın İsrail için ilan ettiği Kudüs’ün başkent olmasına topluca karşı çıkmıştır.
Siyonizmin Trump’a açıklattığı , ‘başkent Kudüs kararı’ sonrasında, Avrupa ülkeleri Vatikan’da toplanarak geleceğe dönük Siyonist yapılanmaya karşı Hristiyan dengeleri oluşturma çabaları içine girmiştir.
Bugün gelinen noktada bir yanda ABD-İsrail, diğer yanda Almanya-Fransa ekseninde ikiye bölünmüş bir batı ittifakı gündeme gelmektedir.
Ayrıca Brexit kararıyla Avrupa’dan kopan İngiltere, Çin ile oluşturduğu yeni İpek Yolu projesinde ; ABD-İsrail ikilisinin bir 3. Dünya savaşı çıkartmaya çalıştığı Ortadoğu’da, yeni bir işbirliği ve barış düzeni kurmaktadır.
Türkiye hem bir Asya ülkesi olarak, hem de bir batı ittifakı üyesi olarak bu bölünme aşamasında iki arada bir derede kalmıştır.
Avrupa ülkeleri bağımsız ordularına yönelirken , ABD Ortadoğu’da 7 Arap ülkesini bir araya getiren ARAP NATO’sunu kurmaya yönelmiştir. İşte bu durum , Türkiye’yi iki merkezli askeri yapılanmanın tam ortasına çekmiş ve Kuzey Irak-Kuzey Suriye savaş hattının Anadolu’ya dayatılması noktasına getirmiştir.
İsrail Ortadoğu’ya tam olarak hakim olabilmek için, her zaman bir Türk-İran savaşı çıkartma planı peşinde olmuştur. ABD’nin son aylarda 20 bin silahı PKK-PYD bölgelerine aktarması, İran’a yönelik savaş hazırlığıdır. Bu aşamada İran ile birlikte Türkiye’yi de tehdit eder duruma gelmiştir. Bölgeye egemen olmak için hem Türkiye’yi, hem İran’ı parçalamak isteyenler bir savaş senaryosuna iki ülkeyi de kurban etmek istemektedir.
İşte bu noktada; Türkiye emperyalizm ve siyonizmin hegemonya planları doğrultusunda bir savaş alanına dönüşmesi ve Ortadoğu’daki sıcak savaşı önlemek için Türkiye komşularıyla dayanışma içersine girmelidir. Atatürk’ün Sadabat Paktı benzeri Merkezi Güvenlik örgütü- yeni CENTO olarak- acilen gerçekleştirilmelidir. ABD’nin Ortadoğu’daki hakimiyetinin simgesi olan central Comelt yeni merkezi dayanışma ittifakı olarak, yeni CENTO devreye girmelidir. Türkiye-İran, Irak-Suriye ve Azerbaycan’ın katılacağı bir merkezi askeri birlik, kıyamet senaryosuna dönüşebilecek 3. Dünya savaşı önlenmelidir.
NURAY AŞARAN