Geçen hafta Yeni Türkiye’de insanlar ölüyor demiştim. Yazı epey dönüş aldı, bazıları yazıyı okurken tüylerim diken diken oldu dedi, bazıları da seni hala tutuklamadılar mı ? dedi. Bir kez daha söylemek isterim, ben saygı ne demek iyi bilirim, hem Çerkes bir ailenin evladı olarak hem de memleketinin sorunlarına çözüm aramaya niyetli bir Türk genci olarak saygı kavramı benim için her zaman ehemmiyetli ve uhrevi olmuştur. 3 Senelik köşe yazarlığımda da hiçbir zaman haksız bir eleştiri getirmedim, böyle bir yanılgıya düştüğümü gördüysem de düzeltmesini yaptım. Evet, doğrudur geçen haftaki yazımda perdeyi yukarı taşıdım çünkü perdenin yükselmesi elzemdi. Köşe yazarının kafasını kuma gömüp toplumun gerçeklerinden kaçması, tırı vırı meseleleri dillendirmesi benim ilke ve prensiplerime göre doğru değildir. 3 Sene önce bu ilkeyle bu işe giriştim, elim kalem tuttuğu müddetçe de bu ilkeyi muhafaza edeceğim; karanlığın aydınlanması için yanmak sırası bize gelirse de yanmaktan hiç korkmayacağım. Çünkü bizler Uğur Mumcu gibi pusuya düşenlerdeniz, çünkü Ahmet Taner Kışlalı gibi paramparça edilenlerdeniz, çünkü biz Bahriye Üçok gibi ölüm fermanını kızının elinden alanlardanız ve çünkü biz Necip Hablemitoğlu gibi kalbine kurşun saplananlardanız.
Konu Yeni Türkiye’ye gelmişken, harikalar diyarı Yeni Türkiye’yi yazmaya girişmişken bu alışılmadık bağdaştırmanın üzerinde biraz daha durmak istiyorum. Yeni Türkiye bizlere umutsuz milyonları getirdi, açlığı ve yoksulluğu getirdi ki bunları önceki yazımda irdelemiştim. Peki Yeni Türkiye tüm bunların yanında bize ne getirdi biliyor musunuz, içi boşalmış, anlamını yitirmiş değerleri ve gerçeklikten uzak tat kaçıran yalan yanlış bilgileri getirdi. Toplumumuzun aydınlarını, akademisyenlerini, sanatçılarını biliyorsunuz birileri sırf çarpık zihniyetlerinin karşısında durduğu için ‘’Monşer’’ diye diye bozuk para gibi harcadı. Peki bunun sonu nereye vardı, vardığımız noktada Tuğçe Kazaz videolar çekip engin tarihi birikimiyle toplumu aydınlatmaya çalışıyor. İnanın bu duruma verebileceğim tek tepki 11.Cumhurbaşkanı sayın Abdullah Gül’ün o efsanevi tek cümlelik tweetidir. ‘’İnsan gerçekten hayret ediyor.’’
Şimdi bu hanımefendinin ne işle uğraştığını merak edenleriniz olabilir, sizi bilgilendirmeyi çok isterdim ama inanın ben de kavrayamadım. Bu hanımefendi bir zamanlar mankenlik yapıyordu ve farklı renklere de epey açıktı, tabulardan kendisini soyutlamıştı. Kendisi her dine, her etnik kökene kapılarını açıp pek çok farklı beye aşık olmuştu, dünyevi aşkını yaşarken ilahi aşka yaklaşımını da değiştirmeyi ihmal etmemişti, bir ara Müslümandı sonra Hristiyan oldu bir dönem Yahova Şahitleri dinine inandı bugünlerde yine Müslüman olmuş. Yanlış anlaşılmak istemem, sekülerizmi benimsemiş olduğum için benim anlayışıma göre bireylerin dini tercihleri beni zerre ilgilendirmez. Bireylerin düşüncelerini savunup savunamamaları ve hayatındaki umdelerine yaklaşımları beni ilgilendirir. İnsan her ne olursa olsun, nasıl bir ortamda bulunuyorsa bulunsun değerlerini mertçe savunabilmeli ve söylemlerinin arkasında durabilmelidir. Gücün, avantajın, ayrıcalığın kimden yana olduğu kendisinden emin olan bireyi yerinden kımıldatamamalı, kımıldatıyorsa burada bir yanlışlık var demektir. Dolayısıyla ben kendi ekseni olmayan, her daim gücün etrafında fıldır fıldır dönüp duran bireyleri hep üzülerek izlerim. İşte bu yüzden Tuğçe hanımın videosunu da üzülerek izledim.
Hanımefendinin o videoda söylediklerine inanmadığını umut ediyorum. Belli ki ekseni yine kaymış, belli ki ekonomik sıkıntıya düşmüş bu yüzden gücün etrafında ‘tavafa’ başlamış. Buradaki mesele hanımefendi değil, onun söylediklerini ciddiye alarak savunanların olması. Hanımefendi videoda, Atatürkçülüğün bir din olduğunu anlatmaya çalışmış. Atatürkçülüğün amacının harikulade olan Osmanlı’nın yaşam biçimini kökten değiştirip kendi keyfine göre bir hayat formu ortaya koymak olduğunu iddia etmiş. Atatürk’ün mükemmel işleyen ve iki sac ayağı olan bir sistemi yok edip yerine kafasına göre bir sistem diktiğini söylemiş. Sosyal Bilimler Lisesi mezunu ve Dil ve Tarih – Coğrafya Fakültesi öğrencisi olarak bu saçmalıkların üzerine mürekkep harcamak benim vazifemdir. Benim derdim birilerine yaranmaya çalışarak kendisine ekmek kapısı aralamaya çalışan bu hanımefendi değil, videosunda dile getirdiği yalanlarla insanları zehirleyen karanlık zihniyettir. Bu zihniyetin kontrolü elinde tutmasından dolayı çıkıp böyle hacı yatmaz gibi bir o yana bir bu yana eğilmek zorunda kalıyorsunuz hanımefendi, bu yüzden lütfen yazdıklarımı dikkatle okuyunuz.
Her şeyden önce Türk kadını bugünkü statüsünü tamamıyla cumhuriyet kazanımlarına borçludur. Cumhuriyet sayesinde Türk kadını, odalara hapsolduğu günlerden devlet yönetebildiği günlere geri dönmüş, toplumdaki statüsünü yeniden kazanmıştır. Bugün kendisine hakaret ettiğiniz liderin ve geldiği güne lanet okuduğunuz rejimin size verdiği haklar sayesinde toplumun karşısına çıkıp özgürce düşüncelerinizi paylaşabiliyorsunuz. Osmanlı’daki yaşam derken gözünüzün içinin parlamasını inanın anlayamadım, sanırım gönlünüzden evlere kapanıp kaderinizi bir adamın iki dudağına teslim etmek geçiyor; çok hevesliyseniz bunu bir Arap ülkesinde deneyebilirsiniz. Hilafet ve saltanat konusundaki beyanlarınız ise beyin yakıyor. Hanımefendi diyor ki hilafet ve saltanat birbirini diri tutan iki sac ayağıdır, birinin canlı olması diğerinin canlı olması demektir. Bakın ne güzel ceketinizi giymişsiniz, var-yok makyajınızı yapmışsınız cici bir şekilde kameranın karşısına geçmişsiniz. Bari videoyu çekmeden evvel bu kavramların temel anlamlarına ve ayrımlarına göz atsaydınız. Hilafet ve saltanat arasındaki tek ilişki saltanat sayesinde sultan olanın, aynı zamanda iki kutsal camiinin hizmetkarı sıfatıyla ümmetin lideri de olmasıdır. Hilafet uluslararası arenada İslam ülkelerinin nezdinde anlamlıyken, saltanat ise Osmanlı Devleti yönetiminde yetkinin nasıl aktarılacağı sorusuna cevap veren bir yöntemdir yani tamamıyla Osmanlı’yı ilgilendiren bir olgudur. Bunun yanında Osmanlı Devleti’nin son yıllarına dair azıcık bilgiye sahip olmuş olsaydınız, arşa çıkardığınız hilafet makamının tüm işlevini kaybettiğini ve Sultan Reşad’ın cihat çağrısına hiçbir Müslüman topluluğun kulak vermediğini bilirdiniz.
Mustafa Kemal Atatürk’ün öncüsü olduğu devrimlerin amacı, Osmanlı Devleti’nin gerilemesiyle birlikte dünyanın gerekleriyle ilişiği kesilmiş toplumumuzun kaybedilen yüzyıllarını geri almasını sağlamaktır. Evet, cumhuriyet devrimleri yeni bir yaşam stilini ortaya koymuştur. Bireylerin vatandaşlık statüsüne, insan haklarına sahip olduğu, kimsenin tebaası olmadığı ve hür iradesinin olduğu bir yaşam stilini ortaya koymuştur. Evet, cumhuriyet devrimleri yeni bir rejimi beraberinde getirmiştir. Uçurumun kenarında Monarşiyle yönetilen o yenik devletten, yeni, özgür, bağımsız, çağın gerekliliklerini taşıyan ve milletin egemenliğini merkeze alan yeni bir devleti beraberinde getirmiştir. Evet, cumhuriyet devrimleri yeni bir devleti beraberinde getirmiştir. Sokağa özgürce çıkamayan Türk kadınlarını, dünyadaki en geniş haklara sahip konuma getiren yeni bir yurt ortaya koymuştur. Evet, cumhuriyet devrimleri yeni bir anlayışı beraberinde getirmiştir. Duyun-u Umumiye’ye göbekten bağlı bir devletten ekonomik bağımsızlığını kazanmış bir Türkiye Cumhuriyeti’ni doğurmuştur. Savaşın ertesinde kendi uçağını üretip satacak, kendi tarımını yapacak, kendi fabrikalarını kuracak bir ekonominin temelini atmıştır.
Ve Evet, cumhuriyet devrimlerinin en büyük önderi Atatürk’tür. Devletinin hükümeti birilerinin sömürgesi olmaya dünden razı gelmişken, zekasıyla, stratejileriyle ve öngörüsüyle kimsenin hayal dahi edemediğini yaparak Türk kurtuluş savaşını yöneten, organize ettiği mücadele dünyadaki tüm devletlere örnek teşkil eden ulu önderdir o. İddia ettiğinizin aksine ne kendisini mitleştirmeye çalışmış, ne de birilerinin ilahı olma fantezisine kapılmıştır. Uğradığı suikasttan sonra ‘’Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.’’ diyerek kendisini ölümlü bir faniden öte görmediğini de bizzat dile getirmiştir. Atatürk İslam düşmanı değildir ve hiçbir zaman da olmamıştır, Atatürk İslamcıların ve İslamcıların bilimden, gerçeklikten uzak rahatsız düşün dünyalarının düşmanı olmuştur. Kutsal kitabımızı hususi olarak Türkçe’ye çevirtmiştir ve doğru idrak edilebilmesi için çalışmalarda bulunmuştur.
Tüm bu yazdıklarım seneler önce belgelerle ortaya konmuşken, iktidar oy alabilmek için devletimizin kurucusunu mesnetsiz lakırdılarla itham ediyor ve işte bahsettiğim bu ekseni kaymışlar da hiç utanmadan bu saçmalıkları insanlara aşılıyor. Hiçbir lider, hiçbir kavram, hiçbir olgu, hiçbir değer, hiçbir inanış, hiçbir zümre ve hiçbir dönem sorgulanamaz değildir. Sorgulamak anlamlandırmak ve içselleştirmek için olmazsa olmaz kritik bir süreçtir. Ama bu iddiaların hiçbiri en ufak bir iyi niyet taşımamakta, taşımadığı gibi insanların düşüncelerini olgunlaştırmasına en ufak bir katkı da sağlamamaktadır. Bu iddiaların amacı birilerine yaranabilmek için devletin kurucusuna ve kurucu ilkelerine çamur atmaktan bir ilmek ötesi değildir.
Cumhuriyet devrimlerinin eksik, yetersiz kaldığı konuların olduğu aşikardır fakat bunun çözümü kurucularla ve kurucu ilkelerle didişmek değil kahramanlarımızın bizlere mirası olan bu emanete hakkıyla sahip çıkmaktır. Çözüm iyi okumaktır, araştırmaktır, herkesi ve her görüşü kucaklamaktır, yalakalığın değil fikirlerin yarıştırılmasıdır. Ancak bu şekilde yol alabilir, ancak bu şekilde bu yüce emaneti geleceğe hazırlayabiliriz. Bu işi de öyle ekseni zırt pırt kayan hacıyatmazlar yapamaz. Düşünce sistemini geliştirebilenler ve yenileyebilenler yapabilir. Atatürk’ün en büyük umudu olan biz gençler bu işi yapmaya hazırız, biz bu işi yapacağız inanıyorum...
Siz de bizlere inanın, siz de bizlere güvenin…