Aslında ilk yeri daha da güzeldi.Alsancak stadının hemen yanındaydı.Türkiye’nin ilk güzel sanatlar fakültesi’ydi.9 Eylül Üniversitesi’ne bağlı bu fakültede kurucu üye Özdemir Nutku’ydu.İşte bu fakülte daha sonra Narlıdere’ye taşındı.
İçerdiği tüm bölümlere uyan bir binada eğitim ve öğretim sürerken ocak ayında fakültenin Tınaztepe Kampüsü’ne taşınacağı iddiaları ortaya atıldı.
O dönem rektörlük “yok böyle bir şey”falan deyip olayı soğuttu ve ne zamanki yaz tatili geldi.”Temmuz ortasına kadar taşınmayı tamamlayın” dendi.Ve hem öğretim üyelerinden hem de öğrencilerden haklı isyan yükseldi.
İsyan artarak da devam ediyor.Sosyal medya başta olmak üzere her alanda “DEÜGSF Yerinde Güzel “ ve “Mesele bina değil eğitim”kampanyaları da gündemdeki yerini koruyor.
Öncelikle taşınmaya neye karşı çıkılıyor.İşte duayen Özdemir hocanın söyledikleri..
Bu düşünce, Güzel Sanatlar Fakültesi’nin ölüm fermanından başkası olamaz. Sanata önem vermeyen bu zihniyeti açıklıyor ve şu noktalar ile kamu oyunun dikkatini çekmek istiyorum. 1- Sanatın önemini kavramış olan dünyanın bütün gelişmiş ülkelerinde sanat okulları olabildiğince merkezde olur.
Çünkü böylece halkın ayağına daha çabuk ve ıyı hizmet götürmüş olur. 2- Meslek göz önüne alınarak bu okulların müfredat programları, kuram yüzde 20 ya da 30, uygulama yüzde 80 ya da 70’tir.
3- Bu yüzden her bölümün kendi ders programına uygun atölyeleri, stüdyoları, laboratuvarları ve bunlara uygun araç gereçleri vardır.
Örneğin, sahnesiz Tiyatro eğitimi yapılamaz, çünkü sahne bu eğitimin yüreğidir. Elektronik stüdyosu olmadan Sinema eğitimi olamaz, fırınları olmadan seramik eğitimi yapmanın olanağı yoktur.
Resim, Grafik, Heykel bölümleri için geniş alanlar, El sanatları için dokuma tezgâhları gereklidir. Müzik bölümü için müzik aletlerine ve kayıt stüdyolarına gereksinim vardır.
4- Bütün bu atölyeler, stüdyolar vb. olmadan, sadece odalardan ibaret bir binaya GSF’nin taşınması isteği bir fanteziden öteye gidemez, daha doğrusu bu eğitimi toptan yok etmek anlamına gelir.
5- Sahne Sanatları eğitimi için, konferans ya da toplantı salonu iş görmez, Çünkü Sahnenin üst (12-15 metre yükseklikteki) sofitosundaki ışık köprülerinde, dekor askılıklarında ve spotların denetlenmesinde daha birçok hususta öğrencilerin uygulamaları zorunludur.
Ayrıca, tasarım atölyelerinde dekor, eskiz, maket, kostüm, butafor, kukla, tasvir yapımı için lavabo ve ıslak zeminli atölyelere ihtiyaç vardır… 6- Oyunculuk dalında sahne, rol, mimik gibi derslerin yapıldığı bir küçük sahnemiz bulunmaktadır.
Ayrıca hareket, dans, eskrim, akrobasi, rol çalışması gibi derslerin yapıldığı barları ve boydan boya aynaları olan ahşap zeminli iki oyunculuk stüdyosu vardır.
Bunun yanısıra şan, dans ve ritmik dersleri ve temsiller için piyanolarımız da titizlikle korunması gereken, her taşınmada yıpranabilecek enstrümanlardır.
7- Bu kadar uzaklara atılan bu fakültenin gideceği binada bunların hiçbiri yoksa, bunları yaparız safsatası ile, eğitim baltalanmış olacaktır. “ Yaklaşık 2 bin öğrencisi ile 150 kişilik akademik ve idari personeli bulunan Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nden bu kez Semih Çelenk’e kulak verelim..
Eğitim yaptığımız binaların depreme dayanıklı olmadığı gerekçesiyle yıkılmak üzere boşaltılıp bizlerin belirsiz bir süreliğine Tınaztepe'de rektörlük binası olarak yapılmış ama nedense rektörlüğün taşınmadığı bir binaya taşınmamız isteniyor.
Kimine göre geçici kimine göre ise bir daha geri dönmemek üzere planlanan bu taşınma sonrasında eğitimin büyük ölçüde sekteye uğrayacağı biliniyor. Haklı kaygılar, sorular ve sorunlar kendine muhatap bulamıyor.
Hiçbir planlama, diyalog ve müzakere olmaksızın, hiçbir başka çözüm önerisi konuşulmaksızın körü körüne alınmış bir kararın emir komuta zinciri içinde uygulanması bekleniyor. Diyalog ve müzakere olmayan bir iletişimin sonunun muhakkak kriz olacağı bilinmesine rağmen bu konuda ısrar ediliyor.
Krizle yönetmek tuhaf bir alışkanlık, hatta hastalık...Belki de, İngilizlerin meşhur sözünün doğruluğu kanıtlanmak isteniyor. “All the babies look like each other, they in turn look like Winston Churchill” yani “ Bütün çocuklar birbirine benzer. çünkü hepsi Winston Churchill'e benzer. Bunu anlayabiliyoruz. ancak bu bir kader olamaz”
Sadece eğiticiler değil öğrenciler de isyanda.Hafta içinde düzenledikleri forumda sadece eğitim haklarını talep ettiklerini eski Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili olan rektörün kendilerini belirli bir siyasi çizgiye iterek haklılık kazanmak istediğini belirtiyorlar.
Yetkili merci rektörlük ise sadece basın açıklaması yaptı. Açıklamada konunun bir tercihten öte zorunluluk olduğu bildirildi.
Yıllar önce Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde Sinema-Tv tahsil eden Haldun Erol’la yazıyı noktalıyor,”dönün bu yanlıştan” diyoruz.
Buca Kaynaklar yerleşkesine yani dağ başına taşımak istiyormuşsun benim okulumu. Orada mühendislik fakülteleri var ve bir de yeni mezarlık var. Bizden mühendis yetişmeyeceğine göre, bizim çocuklar kabristan bekçisi mi olacak?.
Üstelik bizim çocuklar yani; sinemacı, televizyoncu, tiyatrocu ,müzikçi ,heykelci ,resimci evlatları tıkıştırmak istediğin binalar ve salonlar bu branşların eğitimine fizik olarak da uygun değil.. Akustik, stüdyo teknolojisi, atölye-teknik; bunların hiçbiri elverişli değil.. Bu işten vazgeç sayın devlet