İletişim'de temel kural, karşındakinin anladığı kadar varsın!
Bir diğer kural ise kişi ne anlamak ister ise onu duyarmış.
Nüans?!
Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur!
Türkiye hasta ve rahatsızlık derin'leşerek devam ediyor.
"İnme" iner mi sorusu yersiz, "inmiş".
Sistem "Felç" ve/veya çıkan çivi'lerden mülhem sistem "kaos değirmeni"ne su taşımaya devam ediyor.
"Herkes", tırnak içinde "toksik 1 oy" üzerinden piyasada değer gören "Herkes", sırtını bir yerlere dayamış, iş'ini yapmak varken, savsaklıyor ise...
Balık baş'tan kokar!
"Ekmeğimizin peşindeyiz"; kolpacının replik'i olmuş ise görüldüğü üzere iş'ine saygısı olmayan'ın, ne ekmek'ine, ne de vatan'ına saygısı olur.
Her şey siyasallaşmış ise bu kadar kolpacı'yı, bu kadar besleme'yi "sistem" taşımaz.
Hasılı:
"Biz o 'Herkes' tanımı içinde değiliz" diyenler çıkabilir.
Yazı'da kastedilen, "toksik oy hesabı" üzerinden sistem'in içine iliştirilenler.
Bulaş'tan mülhem ilişik'ler.
Küçük ama "genel" hakkında fikir veren o kadar çok "Nüans" var ki, yazmakla bitmez.
Güz takvim'i kapsamında çekilen fotoğraf ortada.
Ne var ki, medya işin kolayına kaçıyor, muhalefet de.
Erdoğan'ı övmek ya da Erdoğan'ı eleştirmek üzerine kurulu düzen'de, nüans'lar hayat memat mesele.
Nitekim...
Ali Babacan, 3 Kasım 2002 ruh'undan bahsediyor.
Bu önemli.
Çünkü, AKP; ABD, AB, CIA, FB, NATO müteahhitleri üzerinden geldi.
Yani?!
28 Şubat sonrası, 17 Ağustos, 2001 ekonomik kriz'i ve Bahçeli'nin sürüklediği 3 Kasım sandığı.
Ya da şöyle söyleyelim:
Üzeyir Garih, Erdoğan'ın "Başbakan" olmasına karşı çıktı, tasfiye edildi, öldürüldü.
Diğer ortak İshak Alaton ise Erdoğan'ın gizli A Takımı içinde yer aldı, destek verdi.
Aydın Menderes ölümcül trafik kazası geçirdi ama ölmedi, sakat kaldı.
Erdoğan'ın önü açıldı, kulvar'ında rakipsiz kaldı.
Öncesinde Demirel'in görev süresi uzatılmadı.
Sezer, Ecevit'in anlık kararı ile Cumhurbaşkanı seçildi vb.
Demirel koltuğunu korusaydı, Erdoğan bu kadar kolay hareket edemezdi.
Sezer'in her hamle'si, "mağdur ve mazlum" algısı üzerinden siyaset yapan Erdoğan'ın elini rahatlattı.
Yani?!
Bebekleri leylekler getirmiyor!
Kontrollü kaos'ta karşı taraf da yönetiliyor ve/veya sevk-idare ediliyor.
Kim'in karşısında kim olursa ya da çıkarsa sonuç ne olur?!
Vb.
Rahmi Koç, 3 Kasım 2002 öncesinde, "Erdoğan'ın 1 milyar dolar'ı var" demişti, radyo'da (teyp, kaset) dinlediğini söylemişti.
3 Kasım 2002 sonrasında, gemisi ile dünya turuna çıkmak zorunda kaldı.
Uzan Grubu, star Medya, 14 Şubat vb.
Nüans?!
Babacan, Davutoğlu'nun yanı sıra, İmamoğlu da bu yarış'ta var ise süreç'i doğru okumak elzem!
Cemil Çiçek, Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu'nda, yani, Erdoğan konjonktür'den kaynaklı Ecevit gibi yatağa düşer ise Beştepe'nin gizli/açık patronaj'ı ortada.
Hal böyleyken...
İmamoğlu'nu, yeni CHP ya da ılımlı islamcı CHP üzerinden yükseltilen vitrin figür'lerinden tek'i diye okumak mümkün.
Erdoğan'ı "Başkanlık"tan indirmek ya da tasfiye etmek için bir yapı oluşturulmuş, bu yapı'nın ekran yüz'lerinden tek'i.
Diğer'i ise Ali Babacan.
Yani?!
Erdoğan'ı düşüren, Babacan'ı, İmamoğlu'nu yükselten, öne çıkartan bir sörf dalgası'nın içinden geçiyoruz.
Neticede, Mursi kalp'ten gitti, El Beşir tutuklu, Kırgizistan'dan Türkiye'nin yakın tarihi'ne düşülmüş not'lar var.
Nüans?!
Erdoğan, önümüzdeki seçim'de aday olmaz, olamaz hale gelir, getirilir ise "Kim Cumhurbaşkanı/Başkan olur?"!
Babacan, İmamoğlu, Yavaş, Davutoğlu, İnce vb.
Her ihtilal önce kendi evlatlarını yer ise aynı soru yeniden:
Değişken'in bu kadar çok olduğu ortamda, hangisi "Erdoğan sonrası" dönem için 'Başkanlık'a daha yakın?!
Babacan mı İmamoğlu mu?!
İnce, Yavaş vb.
Dereyi görmeden paçaları sıvamak olmaz ya da iki ayak'la su'yun derin'liği ölçülmez.
Doğmamış çocuk'a don biçilmez diye de ifade edenler var.
Çevik Bir, "Cumhurbaşkanlığına aday"dı, tek soru'da yarış'tan düştü, elendi.
Hem de Ali Şen'in organize ettiği, Rumeli gecesinde.
Yalım Erez, "Başbakan seçiliyorum" diyordu, tek değişken'de nakavt.
Vs vs vs.
Orantısız sövgü gibi orantısız övgü de aynı kapı'ya çıkar!
Ki...
AKP/Ak Parti ayrışması çerçevesi'nde Babacan, Davutoğlu, İmamoğlu vb isimler de, benzer hikaye.
Demem şu ki:
Erdoğan'ın düşmanları ne kadar Atatürkçü!?
Tablo çok net!
Sistem kirlenmiş olsa da, o kire bulaşmamış birçok liyakat sahibi isim var.
Aramak, bulmak, o isimleri vitrin'e çıkartmak; siyaset'in, makam sahibi seçilmiş'lerin görev'i.
Mustafa Kemal’i eşsiz kılan "özgürlük benim karakterimdir" demesi, inadına ölümüne zafere, milli kurtuluşa yürümesidir!
Gördüklerinin yarısına, duyduklarının hiçbirine!
Hülasa:
a. Düşman kazık'ı yoktur, dost kazık'ı vardır, örnekler tek tek ortada.
1 şey değişir her şey değişir.
b. "Siyon" rüzgarı Londra üzerinden esiyor.
c. Bir defa yapan ya da satan, bir daha yapar ya da satar!
d. BOP'la yapılan tezek'le yıkılır.
Medya güç'ü üzerinden kim ne elde etti ise medya'yı kaybettiği an, kazandıklarını da iade eder.
Örnek: Özal dönemi zenginleri.
e. İnanmadan, doğru ekip oluşmadan çok istense de başarı elde edilemez, çözüm gelmez ya da deniz dalgasızken elde edilen zafer'i, deniz çalkantılıyken elde etmek mümkün ise Arap, Balkan, Ermeni bahar'larının hasar tespit rapor'ları ortada.
Nüans?!
Real politik ortada.
HAARP tekniği üzerinden Türkiye, sarsılmaya devam ediyor.
Fırat'ın Doğu'suna operasyon'un iade-i cevap'ları ortada.
"Kim ne istedi de vermedik" ise unutulmaz replik, hayat memat nüans:
Süreç "nitelikli muhalefet" üretecek ve/veya "Nitelikli cevap'lar" üretecek, bir saflaşmayı elzem kılıyor.
Mustafa Kemal'in vakti zamanında ürettiği gibi medeni dünya'nın da kazandığı, Türkiye'nin de o medeniyet'in parçası olduğu, güvenlik fazlı.
Netice:
Zengin olmak, tek baş'ına bir anlam ifade etmiyor.
Daha önceden de ifade ettiğim gibi, parası çok olan, çok para saçıp akıl satın alır.
Ne var ki, para'sını ödediği halde aldığı akıl'lar sorun çözmeyebilir.
Uzun lafın hülasası:
Bakmasını bilenler için her şey çok net.
Laf'la peynir gemisi yürümüyor.
Parmak bir şey'i işaret ederken, parmak'a bakanlardan olmamak gerekir.
Rahmi Koç, 3 Kasım 2002 sonrası 'Dünya turu'na çıkmak zorunda kaldı ise, İtalya seyahati sırasında Koç Ailesi ölümden döndü ise, bir kısım üst düzey çalışan öldü ise, Amerikan Hastanesi'nin sahibi oldukları halde, Mustafa Koç kalp'ten gitti ise her daim real politik.
Uzan Grubu diye bir grup kalmadı ise, Hüsnü Özyeğin fırsat'tan istifade zengin oldu ise, üniversite'sinin tanıtımı kaykay üzerinde yapıyor ise dikkat muz kabuğu demek yersiz!
"İş bilen'le taş taşı bilmeyenle bal yeme" ise beylik söz, arkası yarın'lık replik ortada:
BOP'ta 'Kazan'ın doğurduğuna her kim inandı ise final'de öldüğüne, ölmekte olduğuna da inanmalı!
Vb.
Bıçak'sırtı ise gündem, bıçak'ın sap'ı kim ya da kimlerin elinde'ye bakmak gerekmez mi?!
BOP'ta, vasat'ın 'altın çağ'ını yaşadığı ortamda, "Milli Direniş" adına "sanal ortam" üzerinden "yeterince" mücadele ettik.
Vasat'lar tek tek dörtbir kol'dan yükselirken, malum el'ler üzerinden yükseltilirken, dost kazık'ından mülhem "emekli-işsiz gazeteci"ydik.
Kurnazlık bir zeka çeşidi değil ise "bakış açısı" farkı ortada:
Odun'u dikmekle ne vekil oluyor, ne bürokrat, ne iş adamı, ne de medya idarecisi, yazarı...
Vs vs vs.
Ezcümle:
"Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi Bir Duvar Süsü Değildir, Erken Uyarı Sistemidir!"