Türkiye’deki Televizyon programları hakkında yazılacaklar sanırım ciltler doldurur ama ben bugün ufak birkaç noktaya değineceğim.
Sabah programları bazen sinirimi oynatıyor. Bu ülkede nüfusun %13ünden fazlası işsiz. Bu aşağı yukarı bilinen sayı. Asgarî ücret zaten yeterli olmaktan çok uzak. Birçok insan açlık sınırında yaşıyor; işsizlik ve açlık yüzünden toplu intiharlara tanık oluyoruz. Durum böyleyken şimdilerde televizyon kanalları sabah kuşaklarında obeziteyi tartışıyor, insanlarla alay eder gibi. Uzmanlar çağırılıyor obezler nasıl beslenmelidir, diyetlerinde neler yemelidir gibi sorulara yanıt aranıyor. Verilen mönüler kaça mal olur, açlık sınırında olanlar obez olabilir mi düşünen yok. Bir de üstüne ekranlarda bu gıdalar nasıl hazırlanılır tüm malzemeleri ile birlikte yayınlanıyor. Parası olmayanlar imrenedursun, lüks yaşayanların sorunları öncelikli! Öyle ballandırarak anlatıyorlar ki insanın ekranı delip bir lokma çalıveresi geliyor. İzleyenler yalnızca tuzu kurular sanki.
Diğer bir kanala göz atıyorsunuz, yine pahalı yiyeceklerden yapılan yemek tarifleri, yağı balı yerinde.
Öğleden sonraları üç kanalda birden yemek pişirme yarışmaları. İllaki bol etli yemekler, tavuklar, danalar, kuzular lezzet yarışına sokulmuş. Şerbetli tatlılar, pilavlar, börekler gırla. Bu programları yalnızca varlıklı kesim izlemiyor. Sinema pahalı, ev kadınlarının yaptıkları altın günleri oldukça tavsadı. Garibanın tek eğlencesi televizyon izlemek. Bir tane simit ya da makarna, ekmek ile öğle yemeğini geçiştirenlere sanki Çin işkencesi yapılıyor.
Ramazan ayı, paylaşma, yoksullara yardım, nefsi denetleme ayıdır, öyle bilinir. Ne var ki televizyonlarda iftar hazırlıkları hep paralı insanlara göre yapılıyor. Lezzetli, imrendirici yemekler zengin malzemelerle pişiriliyor; açlar kimin umurunda. Hele reklâmlar yok mu, bırakın nefesi kokanları her istediği şeyi alabilecek ekonomik güce sahip insanları bile imrendiriyor. Ramazan boyunca iftar sofraları için bol yağda sucuklu yumurtalar, sofralardan eksik olmaması önerilen yoğurtlar, kutulanmış meyve suları,marka helvalar, iç gıcıklıyıcı soslarla hazırlanmış makarnalar satılsın da bunları üretenler nemalansın diye tanıtılıp duruyor. Vicdanlar hiç rahatsız olmadan… RTÜK tuhaf bir biçimde sigaraları, içkileri dumanlayana kadar biraz da işin bu yanıyla uğraşsa ya! Olur, mu hiç? Onun neyi görev bildiğinin zaten farkındayız.
Açlıkla boğuşan insanlar sanki kadın değil, bütün kadınların acaba nasıl genç kalırız diye düşünmekten başka dertleri yok. Yahut da yoksullar hadlerini bilip bize imrenmesinler, hiç de içleri gitmesin genç kalmaya, daha güzel olmaya! Güzellik programlarından söz ediyorum. Botoks ne sıklıkla yapılmalı, yüz dolguları nerelere uygulanır. Kaç tane limon, kaç kaşık bal, kaç yumurta akıyla güzellik maskeleri yapılır. Balı yumurtayı yedi de iş maske yapmaya geldi.
Bu duyarsızlıklar beni çok rahatsız ediyor. Empati duygusuna neler oldu. Kimse kendini bir başkasının yerine koyamıyor, başkasının ne hissettiğini umursamıyor mu?
Konuya uygun bir yemek tarifi, şehriyeli bulgur pilavı:
İstediğiniz miktarda pilavlık bulgur, tel şehriye, sebze tuzu. Şehriyeyi sıvı yağda kavurun, içine bulguru ekleyip şöyle bir çevirin. Bulgurun kaldıracağı kadar su ve sebze tuzunu ekleyip pişirin. Demlenmeye bırakın, afiyetle yiyin.