ZAVALLI TÜRKÇEMİZ

Çidem Ayözger Ergüvenç

Her geçen gün giderek dozunu arttırarak nasıl da zulmediliyor güzelim Türkçemize. Bizim yetişme yıllarımızda öz Türkçe kullanmaya özen gösterirdik. Muhterem yerine saygın, muhteşem yerine görkemli gibi sözcükleri özenle kullanmaya çalışır, yeni Türkçenin daha değerli olduğuna inanırdık; pek de haksız sayılmazdık. Yeni eklenen sözcükler dilimizi daha da zenginleştirmekteydi. Ama gerektiği yerde kendimizi daha iyi ifade edebilmek için eski sözcükleri de kullanırdık. Atilla İlhan öz Türkçe kullanmak uğruna dilin zenginliğini köreltmemek gerektiğini savunurdu. Ben de aynı şeyi düşünüyorum. Eski Türkçe ya da yeni Türkçe benim için artık o kadar önemli değil yeter ki doğru kullanılsın.

Tabelalardaki yabancı sözcükler çok sinirime dokunuyor. Türkçe isim kalmamış gibi yabancı sözcükler isim oluyor. Bu isimleri kullananlar da bir sözcük olsun yabancı dil biliyorlarsa şaşarım! Bir özentidir gidiyor. Kuaförüm bile bu modaya uymuş dükkânının adı Perfect,  bari pörfekt yazsalar da insanlar doğru okusa. Hoş daha da beteri var ya; kırk yıllık börekçi oldu “börekchi”, simitçi “simitchi”ye dönüştü. Ya “Simit Centre”a ne demeli? Altı kaval üstü Şişhane.

Telâffuz yanlışları ise başlı başına bir felâket. Bir televizyon dizisi var oradaki baş oyunculardan birinin adı Halit. Halit uzun “a” ile okunur. Oyuncular tutturmuş bir kısa “a”lı Halit, başından beri öyle gidiyor. 12 Eylülde her şeye karışma modası çıktığında (ki ne yazık ki bu moda hâlâ çok geçerli) sözcüklerin üzerindeki inceltme işaretleri kaldırıldı. Dil konusunda çok donanımlı olmayanlar olmayacak sözcükleri uzatıp ayni derecede aykırı sözcükleri kısa okumaya başladılar. Bunu sanırım ilk başlatan spikerlerden Gülgün Feyman oldu. Tutturdu bir “mecliiis” kırk yıllık “meclis”e, bir daha da vazgeçmedi. Bir başka yanlış vurgulaması da oldu bu hanımın; “kabine” sözcüğüne inatla “kabiine” dedi. Oysa “kabine sözcüğü İngilizcede “cabinet” sözcüğünün karşılığıdır. Besbelli Latince kökenlidir. “Kabiine” biçiminde bir söyleyiş hiçbir dilde yoktur. Oysa spikerlerin dil konusunda çok dikkatli ve bilgili olmaları gerekir. TRT radyo ve televizyonlarında görev yapıp o güzelim Türkçeyi kusuruz kullanan değerli insanları nasıl da arıyorum.

Televizyon kanallarında beni çok rahatsız eden bir başka şey de canlı yayında program yapan sunucuların bırakın çok yanlış cümleler kurmalarını bir yana, sanki söz almadan önce saatlerce koşmuşlar da nefes nefese görevlerini yapıyorlar. Asla diyaframlarını kullanmadan boğazlarının en üst noktasından buram buram yapaylık kokan bir biçimde şöyle konuşuyorlar: “(derin uzun nefes)Evet sayın seyirciler,(bu “evet”in anlamını asla çözebilmiş değilim)..şimdi (derin kısa nefes) sizlere aktaracağım (küçük kısa nefes)…” böylece abuk sabuk yerlerde tuhaf soluklanmalarla konuşmalarını sürdürüyorlar.

Televizyon programları eğitici, toplumu aydınlatıcı olmalı ama ne gezer. Yeni moda, yayınlanan dizilerde insanların yerel dille konuşmaları; oysa doğru kullanım olarak benimsenmiş olan İstanbul şivesini kullansalar da biz şivemizi bozana kadar Türkiye’nin dört bir tarafından dizileri izleyen insanlar düzgün telâffuz duyup kendi söyleyiş biçimlerini ona uydurmaya çalışsalar Türkçeye daha yararlı olmaz mı?

TBMM’deki yemin törenlerini ibretle dinlemekten artık vazgeçtim! Sinirim zıplıyor! Yüzlerce üyelik meclisimizde “lâik” diyebilenlerin sayısı parmakla sayılacak kadar az. Herkesin ağzında bir “lâyık”, sakız olup çiğneniyor. Oysa anlamları o kadar farklı ki…

“Alçak gönüllü” yerine inatla “mütevazi” diyoruz. Madem ki doğrusunu bilmiyoruz bu sözcüğü kullanmasak ya; aslı “mütevazı” dır. Tevazu sözcüğü ile aynı kökenden gelir. Buna benzer ne yanlışlar. Neden? Okumuyoruz. Bütün donanımımız kulaktan dolma. Eskiden böyle değildi. Toplumda okuma alışkanlığı vardı. Gençler neredeyse aralarında okudukları kitap sayısı konusunda yarışırlardı.

Türkçeye yeni girmiş bir deyiş de “giriş yaptı”, “iniş yaptı” v.b. anlatımlar. En baba gazeteler, en baba haber sunucuları bile böyle söylüyorlar. Ne demek “iniş  yaptı”? “İndi” demenin nesi yanlış? Bir uçak bir havaalanına iniş yapınca inmekten daha havalı bir şey mi yapmış oluyor? Hiç anlamıyorum.

Ayrıca “de” ve “da” takıları da nasıl yanlış kullanılıyor dikkat ediyor musunuz? “Ayşe orada idi Fatma da aynı zamanda oradaydı” gibi bir cümlede iki ayrı kullanımlı “de”, “da” aynı biçimde kullanılıyor. Oysa bunlardan bitişik yazılan yer, mekân bildirirken diğeri “dahi” anlamında kullanılır. (Bu “dahi”deki “a” ve “i”  de asla uzun okunmamalı).

“Ki” eklerinin kullanılması da ayrı bir iç sızısı. İnsanlar nerede ayrı nerede sözcükle birleşik yazılır bir türlü bilemiyorlar.

Televizyonlardaki çeviri hatalarına ne demeli?  Öyle yanlışlar yapılıyor ki sanki bilgisayardan çeviri alıp uygulamışlar; yalan yanlış anlamlar çıkıyor.

Türkçeyi bozmaya seferberlik kurmuş bir etken daha var, internet. Tuhaf bir Türkçe çıktı ortaya bu sayede. Bir şeyi beğeniyorsunuz! Hâşâ, “layklıyorsunuz” yani internette yayınlanan bir şeyi “like” olarak işaretliyorsunuz. Bir şey “rt” oluyor? Anlamak zorunda mıyım? Buna benzer bir sürü hiçbir dili tam olarak anlatamayan simgeler.

Telefonda birine bir şey soruyorsunuz, yanıtlayamıyor, cevabı, “sorunuzun yanıtını bulup size döneceğim” oluyor. Birebir çeviri, “sizi yeniden arayacağım” demek çağ dışı oldu…

Korkarım coştukça coşuyorum. Sizleri bunaltmamak için burada keseyim. Sonra bir olanağım olursa yine bu konuya dönerim. İyisi şimdi güzel bir çorba tarifiyle yazıma son vereyim.

Erzincan Çorbası: Bildiğiniz, kimya, ekmek içi, rendelenmiş soğan, maydanoz, karabiber, tuz, kimyonla bir köfte yoğurun. Küçük küçük, nohut büyüklüğünde toplar yuvarlayın. Tencerede kaynattığınız suya tuzot, vegeta ya da herhangi bir sebze tuzu kattıktan sonra küçük köftecikleri ve bir-bir buçuk avuç dolusu erişte ekleyin. Erişteyi evde hazırlayabileceğiniz gibi hazır erişte de kullanabilirsiniz. Bu malzemenin pişmesine yakın ayrı derince bir kapta iki bardak kadar yoğurt, bir çorba kaşığı un ve bir yumurtayı çırpın. Pişmekte olan çorbanın terbiyesini yapın. Kesilmesin diye yoğurtlu karışımı ılıştırmayı ihmal etmeyin. Bir süre kaynadıktan sonra isterseniz tereyağı eritip içine kuru nane katarak çorbanızın üstüne dökün; tereyağı kullanmak istemiyorsanız sıvı yağ ile de bu işlemi yapabilirsiniz ya da benim gibi kuru naneyi doğrudan ekleyebilirsiniz. Afiyet olsun.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.