Dr. Onur AKBAŞ
15 Temmuz Edebiyatının Hali Pür Melali
“Kolektif beyin, “gerçek hayatta görmediğin birini rüyada da göremezsin.” Gibi basit bir gerçekten yola çıkıp, Tanrı’nın insanı rüyalarla yönlendirmeye ihtiyacı olsaydı kitap yollamazdı gibi her akıl sahibinin ulaşabileceği sonuçlara ulaşırsa 15 Temmuzlar tekrar etmez.
Bizde tarihe geçen bir olay/olgunun anılması, önemi üzerine bir şeyler yazılıp/konuşulması demek, sığı, haması şiirler ya da söylevlerle “soy soylayıp, boy boylamak” akla geliyor. Tarihten tevarüs edilen bir tepişmenin kurgusal zeminde karşılığı reel hayattan farksız. İşin felsefesini yapacak felsefi görüş tekniklerinden uzak, sosyoloji deyince aklına “sosyalizm”den başka bir şey gelmeyeceğini tahmin ettiğim köşeleri bucakları tutmuş Hacivat-Karagöz tiplemelerinin reel düzlemde karşılığı olanların bu hususta söyleyecekleri de sığlıktan kurtulamaz. Bütün bu zaviyeden bakıldığında ortada bir on beş Temmuz felsefesi, sosyolojisi oluşmadıysa kim şaire/edebiyatçıya suç atsın?
Edebiyat, her şeyden önce insana alıcı ve verici bağlamında her iki taraftan bakma yetisini verir. Bu bağlamda edebiyat her şeyden önce bir zihin faaliyeti olması itibari ile alıcı konumunda olan zihinler için bir emniyet subabıdır. O yüzden hadiseleri hermönitik okumaya tabi tutan beyin, her şeyden önce tarihsel gerçeği anlar:
Bulunduğu bağlamda ezber bozan düşünürleri önce öldüresiye linç etmek sonra da ölü üzerinden pirim yapmak veya öldükten sonra o kişiye kulak vermek insan doğasının bir neticesi değil, o bağlamın/coğrafyanın kilometre kareye düşen cahil sayısıyla orantısının bir sonucudur. Bu olaylar orta çağ Avrupa’sında nihayet bulurken maalesef doğu toplumlarında gerek teolojik gerek sosyolojik gerekse felsefi hiçbir söylem linç imtihanından geçmeden ilim dünyasında arzı endam edemez. Daha başta şunu belirtmekte fayda var. Dün ölümüne linç edilse de mazluma karşı çıkma duygusallığı üzerinden gidip de bu saatten sonra Yaşar Nuri Öztürk güzellemesi yapmak ya da onu kutsamak da meselenin pozitif bağlamda başka çeşit bir şekilde sulandırılması olacaktır. Peygamberler de dahil olmak üzere Allah’tan başka kimse hatadan münezzeh değildir. Öldürdüklerimizi putlaştırmak da cahiliye adetlerinin İslam perdesinde tezahürü olan Emevi/Abbasi din telakkisinden tevarüs ettiğimiz bir tavırdır.
Bütün bu tarihsel gerçeklik karşısında, kolektif beyin, Avrupa’nın yüzyıllar önce kavradığı mesela “gerçek hayatta görmediğin birini rüyada da göremezsin.” Gibi basit bir gerçekten yola çıkıp, Tanrı’nın insanı rüyalarla yönlendirmeye ihtiyacı olsaydı kitap yollamazdı gibi her akıl sahibinin ulaşabileceği sonuçlara ulaşırsa 15 Temmuzlar tekrar etmez. Aksi halde, kobradan kaçarken kucağımıza aldığımız yılanlar gün gelir aynı yerimizden sırayla sokar bizi.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, aklın, bilimin, felsefenin, bütün bunlara bağlı olarak eleştirel düşüncenin gelişmediği vadide edebiyat çiçeği yeşermez. Bir cinsel istismarcı çıkar fantezilerini yazıp çoksatar/sattırır; bir başka yerden görmemişin biri din üzerinden tasavvuf/kişisel gelişim ticareti yapar çoksatar/sattırır, sonra da bu handikapta döner dururuz. Bazen bir millete tuzak kurmak için tepesinden kurşun sıkmaya bile gerek kalmayabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.