18 MART!
Cüneyt Şaşmaz Yazdı : 18 MART!
"Ben size taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!
Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar gelebilir!"
Mustafa Kemal, 25 Nisan 1915, Saat 10.00 sıraları
...
Mustafa kemal Atatürk’ün 25 Nisan 1915 sabahı İtilaf Devletleri’nin kara çıkarmasını haber alınca, 57. Piyade Alayı’nı Conkbayırı’na göndermesiyle başlayan ve tarihte "Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum!" sözleriyle yer edinen mücadelenin üzerinden 105 yıl geçti.
Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar gelebilir!"
Mustafa Kemal, 25 Nisan 1915, Saat 10.00 sıraları
...
Mustafa kemal Atatürk’ün 25 Nisan 1915 sabahı İtilaf Devletleri’nin kara çıkarmasını haber alınca, 57. Piyade Alayı’nı Conkbayırı’na göndermesiyle başlayan ve tarihte "Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum!" sözleriyle yer edinen mücadelenin üzerinden 105 yıl geçti.
Çanakkale'de "tarih" yazdık, destan!
(Damat Paşa) Enver'de o "stratejik" akıl olsaydı, üç yıl sonra tek kurşun atmadan, İstanbul teslim olmazdı.
O da Alman denizaltı ile terk etmek zorunda kalmazdı payitaht'ı.
Diğerleri İngiliz denizaltı ile daha sonra...
...
19 Mayıs 1919, basit bir tarih değildir.
Sadece "Türk Milleti" için değil, "İnsanlık" için atılmış büyük bir adımdır.
O adım'ın ardından, 23 Nisan 1920 tarih'i geldi.
"Laik" Dünya'nın çivi'si 29 Ekim 1923'te Anadolu'da çakıldı.
İçinden geçiyoruz zaman'ın.
Böyle bakmak da mümkün.
Gerçek olan'la gerçek olmayan'ın iç içe geçtiği 'alacakaranlık kuşağı'nın içinde geçiyoruz.
'Ezber'e ya da 'ezberden kopya'ya dayalı akıl'ın sonu "Osmanlı" tarih oldu!
Arap alfabesinden Latin alfabesine geçtik.
Ne var ki, "o kafa", alfabe "Latin" de olsa, "Osmanlıca" yazıp çizmeye devam ediyor.
Osmanlı'yı çökerten o kafa'lardan mülhem; Laik, Çağdaş Türkiye de benzer yol'da.
Su'yu özenle bulandırıp Tanrı'cılık oynamak istiyorlar.
Bitmez bu topraklarda oryantal.
Düşman kazık'ı yoktur, dost kazık'ı vardır.
İçinden geçmekte olduğumuz süreç "hayal politik" değil, her yanı "real politik"!
Başka milletlere sevdalananlardan ve/veya manda'cılardan değiliz.
Tarih'te yaşayan Atatürk'lerin emanet'ine sahip çıkan Milyon'lardan 1'isiyiz.
...
Diller aynı olsa da, muhakkak duygular farklıdır değil mi?!
Gallipoli belgeseli ile başladı, Mareşal Mustafa Kemal Atatürk'ün ağırlığını yok sayma süreç'i.
Can Dündar'ın Mustafa'sı.
Derken Yılmaz Özdil'in "Mustafa Kemal"i.
Şimdi de, Kaftancıoğlu'nun "Atatürk demem Gazi Mustafa Kemal Paşa" derim nida'sı.
Hasılı:
İçi boşaltılan laik'lik ya da etkisi marjinalize edilmek istenen Mustafa Kemal Atatürk operasyonu ortada.
"Atatürk'e suikast" ise bu da bir başka suikast!
İtibar suikast'i.
"Yobaz'ın tek gün'ü" desek değil, "Gallipoli", "Mustafa", "Mustafa Kemal" derken...
...
Mustafa Kemal, zor şartlar içinden geçerek çağ'ın ruhu'na uygun çözüm'ü üretti, hadiseye böyle bakmak elzem.
Mustafa Kemal "Süperman" değildi, öyle olmuş olsaydı, Osmanlı'yı kurtarırdı.
Ölüyü diriltmek sadece Yaradan'a mahsus bir özellik ise Osmanlı'nın hikayesi ortada!
Mustafa Kemal'in dehası, o çökmüş, çürümüş yapıdan, laik, çağdaş, çağ'ın ruhu'na hitap eden bir devlet'i çıkartması.
Asla pes etmemesi, ufkun ötesini görmesi.
Çanakkale'de kullanılan harita Sarıkamış'ta işe yarasaydı, tarih farklı yazılırdı, değil mi?!
Ya da şöyle ifade edelim:
O çok zor şartlar altında, bir avuç inanmış adam, dünya'yı yenmedi, çağ'ın ruhuna hitap eden "Önder Mustafa Kemal"in iz'inden giderek, Türkiye'yi yok olmaktan kurtardı.
"Önder" Mustafa Kemal Atatürk, Dünya'yı yendiği için değil, çağ'ın ruhu'na hitap eden 'yüksek matematik'in içinden geçtiği için başardı; düşman'a diz çöktürdü, çaresiz bıraktı, laik, çağdaş cumhuriyet'i ihdas etti, ölmeden önce de genç'lere emanet etti.
Ezcümle:
Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi Bir Duvar Süsü Değildir, Erken Uyarı Sistemidir!
Dünya'yı yenmiş olsaydık, Osmanlı tarih olmazdı.
Kaldı ki, Osmanlı'nın parçalanmaması için cephe'den cephe'ye koşmuş, savaşmış bir "Osmanlı (genç) Subayı" Mustafa Kemal realitesi orta yerde dururken, hiçbir şey "hayal politik" değil, her şey "real politik".
...
Öncelikle, bir metrekaresine 6500 mermi düşen Gelibolu Yarımadası’nda şehit düşenleri saygı ile anıyorum...
...
Çanakkale Savaşı, Türkiye’de ve dünyada ne denli etkili olduysa, Mustafa Kemal de Çanakkale Savaşları üzerinde o denli etkili olmuş.
Yarbay rütbesinde bir subayın (Mustafa Kemal), çok önemli sonuçlar doğuran büyük bir savaşta, belirleyici düzeyde etkili olması sıradışı bir olay!?
İngiliz General Aspinal Oglander, bu durumu, İngiltere resmi tarihinde, "Bir tümen komutanının, üç ayrı yerde, tek başına giriştiği harekatlarla; bir savaşın, hatta bir ulusun kaderini değiştirecek büyüklükte bir zafer kazandığı tarihte pek enderdir" sözleriyle dile getiriyor.
...
Türkiye’de, yeterince incelenmeyen, üstelik çoğu kez çarpıtılan Çanakkale Savaşı ve Mustafa Kemal olgusu, neden ve sonuçlarıyla ve en küçük ayrıntısına dek Batı'da incelendi, askeri-politik uygulamalarda edinilen deneyimler, 20'nci yüzyıl boyunca kullanıldı.
Türkiye Çanakkale’yi unuturken, Batı hiçbir zaman unutmadı!?
Çanakkale Savaşı sonrası dağıtılan bildirilerde, zaferi kazanan komutanın adı yoktu?!
Yahya Kemal, İleri Gazetesi sahibi Celal Nuri’ye, "Birinci sayfaya Mustafa Kemal’in bir resmini koysanıza; zaferin sahibini milletten saklamak, böyle bir zafer kazanan insanı yüceltmemek milli bir günahtır" dedi.
Celal Nuri, Mustafa Kemal’in arkadaşlarından bir fotoğraf buldu.
Gazetenin birinci sayfasına koydurdu; haberi elleriyle yazdı.
Tam baskıya girecekti ki, Polis Müdürü Bedri’nin adamları gazeteyi bastı.
Enver Paşa’nın selamını getirmişlerdi:
"Başarı askerindir.
Kişiyi sivriltmeye gerek yoktur!"
Celal Nuri, fotoğrafı ve yazıyı çıkardı.
...
Aradan 105 yıl geçti...
Bugün, kimileri Mustafa Kemal adını söylemeden Çanakkale Savaşı anlatıyor!?
Peki...
Mustafa Kemal, Çanakkale’de insanları kıskandıracak kadar neyi başarmıştı?!
...
Gelibolu Yarımadası’nda, bugün küçük bir mermer anıtın yükseldiği
Kemalyeri, Mustafa Kemal’in Arıburnu savaşlarını yönettiği yere verilen ad'dır.
Kimi Türk tarihçisi, Kemalyeri için " Mustafa Kemal’in gerçek doğum yeri" der.
Türk halkı onu Kemalyeri’nde tanıdı, Conkbayırı’yla yüceltti, "Anafartalar’ın yenilmez komutanı" olarak ona duygulu ve içten bir saygıyla bağlandı.
Türk halkı için, yurdu kurtaran, "ölümden korkmaz" kahraman; asker için, kendisiyle birlikte en önde savaşan ve asla yenilmeyen, "kurşun işlemez" bir komutan; subay için, iyi yetişmiş bilgili bir asker, usta bir savaş tasarımcısı ve "güvenilir bir komutan"dır.
Harp Akademisi eski komutanlarından Orgeneral Ali Fuat Erden (1882-1957), "Mustafa Kemal, Türk milletinin Çanakkale Savaşlarında bulduğu en gerekli insandır" biçiminde dile getirir.
...
Çanakkale Savaşı başladığında, deniz-kara işbirliği konusunda bilgi ve deneyimi olan tek subay oydu.
Dönemin aydınları, Çanakkale’den haberler geldikçe, yalnızca iyi yetişmiş bir komutanla değil, çok gereksinim duydukları ve belki de yıllardır bekledikleri, ulusal bir önderle karşılaşmakta olduklarını düşündüler.
"1915 de, İstanbul’un kurtuluşunu büyük ölçüde ona borçlu olduklarını" öğrenmişler, onun ülke geleceğinde önemli bir yeri olacağını anlamışlardı.
Bu anlayış, ilerdeki Kurtuluş Savaşı’yla Cumhuriyet Devrimleri’nin dayandığı inanç ve güvenin temelini oluşturacak, onu "vatan kurtarıcılığından yeni bir devletin kuruculuğuna" götürecekti.
Demem o ki:
Çanakkale'de ortaya çıkan Mustafa Kemal imgesinin nasıl oluştuğunu anlamak için orada nelerin yapıldığını ve neler yaşandığını bilmek elzem.
Çanakkale Savaşları ile ilgili açıklamalar yaptığı Ruşen Eşref’e imzalayarak verdiği (24 Mayıs 1918) fotoğrafın arkasına; "Her şeye karşın kuşkusuz ki bir aydınlığa doğru yürümekteyiz. Bende bu inancı yaşatan güç, yalnız sevgili ülkeme ve ulusuma duyduğum sınırsız sevgim değil, bugünün karanlıkları içinde, yalnızca yurt ve gerçek sevgisiyle ışık saçmaya ve aramaya çalışan bir gençlik gördüğümdendir..." diye yazmıştı.
...
Sabaha karşı çıkartmaya başlayan düşmanın, Conkbayırı’ndan tepeye doğru ilerlediğini gördüğünde, ana çıkarmanın yapılmakta olduğunu anladı ve hemen harekete geçti.
Conkbayırı’nın önemini biliyordu.
Fransız Tarihçi Benoit Mechin’in daha sonra yazdığı gibi, "İstanbul’un kilidi Çanakkale Boğazı, Çanakkale Boğazı’nın kilidi ise Conkbayırı’ydı; burayı ele geçiren, İstanbul’u ele geçirecekti".
25 Nisan’da başlayan ve 16 Mayıs’a dek 21 gün süren Conkbayırı
savunması, tarihin gördüğü en kanlı savaşlardan biridir.
Saldırının ilk günü; düşman durdurulmuş, Kabatepe çıkarmas ı başarısız kılınmış ve düşmana ağır kayıplar verdirilmişti.
Saldırıyı gerçekleştiren Kolordu Komutanı General Birdwood, 25 Nisan akşamı İngiliz Kuvvetler Komutanı General Hamilton’a başvurmuş ve çıkartmanın durdurularak "bütün askerlerin geri çekilmesini" istemişti.
Komuta yeteneği ve ortaya konan direnme gücü bakımından olağanüstü bir gün olan 25 Nisan 1915 için Ruşen Eşref’e şunları anlatır:
"Yirmi dört saatten beri aralıksız süren savaş, askeri çok yormuştu.
Verdiğim bir emirle saldırıyı kestim.
Ancak vatanı kurtarmak için, kazanılmış olan hattı güçlendirmekten ve ne olursa olsun bırakmamaktan başka çare yoktu.
Bu nedenle gereken şu emri verdim:
Benimle birlikte burada savaşan bütün askerler bilmelidirler ki, bize verilmiş olan namus görevimizi tümüyle yerine getirmek için, bir adım geri gitmek yoktur.
Rahatlık uykusu aramanın, yalnız kendimizin değil, bütün milletin sonsuza kadar rahattan yoksun kalmasına neden olacağını, hepinize hatırlatırım".
...
Bir yıl önce, Balkan Savaşı’nda, "bir nefeste bir vilayeti bırakıp dağılan" bir ordu yerine, dünyanın en büyük askeri gücüne karşı, "savunduğu toprağın bir karışı için, bir taburunun kanını bir nefeste kurban eden" bir orduyla karşılaşmışlardı:
"Herkes, bulunduğu taşa, toprağa; elleri, ayaklarıyla sarılmış, ölüyor ama tutunduğu yeri bırakmıyordu".
Gözleriyle gördükleri büyük değişim, "bir komuta mucizesi mi, yoksa anlaşılması olanaksız bir bilinmezlik miydi?"
İki savaş arasında orduda görülen direnç gücü ve savaşkanlık ayrımı, birçok insan için, anlaşılması olanaksız boyuttaydı.
Ancak, kuşkusuz bir bilinmezlik olayı değildi.
Türk halkında varlığını her zaman sürdüren yurt savunma güdüsü, yönetim yeteneği yüksek, bilinçli ve atılgan komutanlık iradesiyle buluşunca, Çanakkale’deki direnişi ortaya çıkarmıştı.
Aynı sonuç, dört yıl sonra, yapılamaz denilen Anadolu direnişinde alınacak; Kurtuluş Savaşı’yla, büyük güçlerin Türkiye’ye yönelik plan ve uygulamaları, Çanakkale’de olduğu gibi geçersiz kılınacaktı...
---
Ay Işığı parlamaya devam ediyor.
Atatürkçüler'in zekası ile alay edebiliyor iseler bir kez daha alay etsinler.
Neticede, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Atatürk kitapları yazılarak, açık artırmada satılarak inşa edilmedi.
Ezcümle:
Türkiye laik'tir.
Türkiye ulus devlet'tir.
Dil'i Türkçe'dir.
Bayrağı Ay Yıldızlı olan'dandır.
Ortak pay'da da buluşmak kaydı ile herkes eş vatandaştır.
Her kim ne yedi içti ise final süreç'inde o yöre'nin türküsünü ses'lendiriyor.
Gerçek olan'la gerçek olmayan'ın iç içe geçtiği 'alacakaranlık kuşağı'nın içinde geçiyoruz.
Sözün özü:
Mustafa Kemal’i eşsiz kılan "özgürlük benim karakterimdir" demesi, inadına ölümüne zafere, milli kurtuluşa yürümesidir!
'Ezber'e ya da 'ezberden kopya'ya dayalı akıl'ın sonu "Osmanlı" tarih oldu!
Arap alfabesinden Latin alfabesine geçtik.
Ne var ki, "o kafa", alfabe "Latin" de olsa, "Osmanlıca" yazıp çizmeye devam ediyor.
Osmanlı'yı çökerten o kafa'lardan mülhem; Laik, Çağdaş Türkiye de benzer yol'da.
...
Atatürk "Tanrı" değildir.
Hiçbir zaman da Tanrıcılık oynamadı.
Şirk'e bulaşanlardan olmadı.
Birileri o'nu Tanrı gibi göstermek istese de önder'di, lider'di.
Nefis harp'i bağlamında, 3 sarı'dan uzak durdu (altın'ın sarısı, kadın baldırının sarı'sı, rütbe'nin makam'ın altın suyuna bandırılmış yaldızlı sarısı).
Şimdi utanmadan, 1 oy için "Sayın Öcalan", "Sayın Barzani".
Atatürk Türkiye'sine gelince gelince küfür kıyamet, Barzan'a gelince "aman efendim sepet efendim".
Aynı suda iki defa yıkanılmaz!
Bundan sonra Atatürk'ü, Asker'i besmele ile ağız'a almak elzem, çünkü o kirli ağızlara başka şey yakışır.
Gazi, dönem'in zor şartları içinde ne hokkabazlık'a kafa yordu, ne de olmayacak dua'ya amin dedi.
Çağ'ın ruhu'na hitap etti.
Laik, çağdaş, ulus devlet Türkiye Cumhuriyet'ini kurdu, yüceltti.
Bugün'ün hikayesi geçmişte yazıldı ise bugün'ün hikayesi "sürpriz" değil.
Ezcümle:
Mustafa Kemal bizim için dilimiz, dinimiz, bayrağımız, el sanatlarımız, ünlü yazarlarımız, kompozitörlerimiz, şarkıcılarımız, milli sporcularımız gibi bir "değer" değildir.
Kurucu İrade’dir.
Cüneyt Şaşmaz
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.