1948 OLİMPİYAT FİLMİ VE 1952 AMATÖRLÜK SKANDALLARI/2
Kerime Yıldız'dan, 1948 OLİMPİYAT FİLMİ VE 1952 AMATÖRLÜK SKANDALLARI/2
1948 OLİMPİYAT FİLMİ VE 1952 AMATÖRLÜK SKANDALLARI/2
1948 Londra Olimpiyatları’ndan 6’sı altın 12 madalya alarak dönen spor kâfilesi, halk tarafından muazzam bir törenle karşılandı. Yaşar Doğu, o gün bir oğlu olduğunu eline tutuşturulan telgraftan öğrendi. Adını Zafer koydu. Serbest stilde yarışan iki güreşçi daha oğulları olduğu müjdesini aldılar. Halit Balamir de Zafer ismini tercih ederken Âdil Candemir, Cihan ismini verdi. Âdeta Türk’ün zaferi cihana ilân edildi. 1948 Ağustos’unda şampiyonluk, Ramazan Bayramı ve 30 Ağustos Zafer Bayramı üst üste kutlandı.
Güreşçiler, üniversite gençliği ile buluştuğunda müthiş bir heyecan yaşandı. 25 Ağustos’da Ankara’ya hareket eden kâfileye, yol boyunca sevgi gösterileri yapıldı. İzmit’den geçerken gece olmasına rağmen beş bin kişi hazır beklemekteydi. Ankara’ya ulaştıklarında 19 Mayıs Stadyumu’na kadar omuzlar üzerinde taşındılar.
OLİMPİYAT FİLMİ REZÂLETİ
Londra Olimpiyatları’nda Türkiye’nin muazzam bir zafer kazanacağı hesap edilmemişti. Oyunların bitiminden sonra dünyanın her tarafında gösterilmek üzere bir film hazırlandı. 2 saat 15 dakikalık filmin prodüktörü, İngiliz Castelton Knight’dı. Kral önünde yapılan açılıştan yarışlara kadar her şeyin yer aldığı filmde, Türk güreşçilerin kazandığı üstün başarılardan tek kelime söz edilmemişti.
Türkiye’de ise resmî makamlarca bu filme bir tepki verilmediği gibi, gösterimine izin verildi. 4 Şubat 1949’da MTTB, filmin gösterimini protesto etti. Konu, Meclis’e taşındı. Gençliğin hassâsiyeti takdir edilirken resmî kurumların bu konudaki acziyeti ve duyarsızlığı kınandı.
Türk güreşçilerinin başarıları hakkında Türk Spor Dergisi’nde çıkan bir yazıda, bu başarıdaki mânevî yönlere vurgu yapıldı. Kâfile olimpiyatlara giderken Eyüp Sultan’a uğrayıp duâ etmişti. Londra’da Cuma namazı kılmıştı. Yazıda, güreşteki zafer övülürken CHP iktidarına da çok ciddî bir eleştiri yapılıyordu:
“Çoktan beri bayram yapmak ve sevinmek zevkini kaybetmiştik. Hayat ağırlığı ve derdi, millet olarak muvaffakiyetlerin dışına sürülüp atılmış olmak ve dâima bir zümrenin yaptıklarına muvaffakiyet demek mecburiyeti, yurtta umûmî bir bezginlik uyandırmıştı…. Kahraman güreşçilerimiz, bu milletin seneler ve senelerden beri hasret kaldığı bir muzafferiyeti bize temin ettiler…. Güreşçilerimiz, birçok âtıl sefirlerimizin yapamadığı, birçok konferanslardaki delegelerimizin başaramadığını, hâriciyemizin, turizm büromuzun hakkından gelemediği işleri başarmışlar; Türk ismini i’lâ eylemişler; bütün bir medeniyet dünyâsına Türklüğün mevcûdiyet, kudret ve vakarını hatırlatarak, senelerden beri devletin yapmak istemediği propaganda işini, gürbüz omuzlarına alarak yurtlarına karşı vazifelerini yapmışlardır.”
Evet, güreşçilerimiz, sâdece vazifelerini yapmışlardı. Ama bunu yapınca vazifesini yapmayanların hâli ortaya çıkmıştı. Elbette bunun bir bedeli olacaktı.
BURHAN FELEK’İN İNANILMAZ KARARI
Sporcular daha yurda dönmeden ödüllendirilmeleri hakkında gazetelerde yazılar çıkmıştı. Bir yandan bu yapılırken bir yandan da olimpiyatların amatörlük kuralı da hatırlatılmıştı. Gazetelerdeki uyarılara rağmen devlet ve kuruluşlar, şampiyonlara para ödülü verdi. Halk, zâten bu işe sıcak bakıyordu. “Sporcuları Koruma Derneği” aracılığıyla şampiyon sporculara, 25’er bin lira armağan edildi ve kayda geçirildi.
O yıllarda, olimpiyatlara katılmak için Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin amatörlük kuralı geçerliydi. Sporcular hakkında, öncelikle kendi ülkelerinin millî olimpiyat komitesi karar veriyordu. Türkiye Olimpiyat Komitesi’nin başında Burhan Felek vardı. Felek, tam 1952 Helsinki Olimpiyatları arefesinde, Nasuh Akar, Gazanfer Bilge, Halil Kaya ve Yaşar Doğu ile bronz madalyalı atlet Ruhi Sarıalp’in evrâkını amatör olmadıkları gerekçesiyle geri çevirdi. Para ödülünü aldıkları için amatörlükten düşmüş; profesyonel olmuşlardı. Diğer ülkeler ödül verdiği sporcularına amatörlük kılıfı ararken Burhan Felek’in böyle bir karar alması, büyük bir hayâl kırıklığına yol açtı. Sporcular taltif edilsin diye kampanya başlatan basın, bu karârı teessürle karşıladı.
Buna benzer bir hâdise, Amerika'da da yaşanmıştı. 1912'de Stokholm'de, birkaç dalda altın madalya alan Amerikalı atlet Jim Thorpe'un ülkesinde millî kahraman olarak karşılanması, birilerini rahatsız etmişti. Zîrâ Thorpe, kızılderiliydi. Gazeteler, daha önce para karşılığı beyzbol oynadığını yazmış; halk umursamamıştı. Ama, Amatör Atletizm Birliği konuyla ilgilenerek Uluslararası Olimpiyat Komitesi'nin dikkatini çekmişti. Neticede Thorpe'un madalyaları ve ünvanları geri alınmıştı.
Dönemin Millî Eğitim Bakanı Tevfik İleri, yetkilerini kullanarak Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’ni feshetti ve Burhan Felek’i görevinden aldı. Profesyonel işlemi gören sporcuları da Helsinki’ye gönderme karârı aldı. Ancak Helsinki’de, mürâcaat için geç kaldıkları bahâne edildi. Güreşçilerimiz olimpiyatlara katılamayınca minder, Ruslara kaldı.
Tevfik İleri’ye göre, şampiyonlara para yardımı yapanların amatörlük-profesyonellik şartlarını bilmemeleri normaldi. Fakat Beden Terbiyesi Teşkilatı’nın başında olanlarla Güreş Federasyonu’nu idâre edenlerin îkaz etmemesi, normal değildi. Daha da fenâsı, o zamanki Beden Terbiyesi Genel Müdürü Vildan Aşir Savaşır, sporculara yardım yapan derneğin faal elemanıydı. Hep birlikte gerekli tedbirleri almayarak 1952 senesindeki hâdiseye sebep olmuşlardı.
1948 Londra Olimpiyatları’nın şampiyonları olmadan 1952 Helsinki Olimpiyatları’na giden Türk millî takımı, 2 altın 1 bronz madalya kazandı. TMOK'nin skandal kararı olmasaydı Türkiye'nin kaç madalya daha kazanacağı sorusu, kamoyunun zihnini yıllarca meşgûl etti.
Kaynaklar:
Türk Güreşçilerinin ve Atlet Ruhi Sarıalp’in 1948 Londra Olimpiyat Oyunları’ndaki Zaferi, Özbay GÜVEN, Türk Yurdu, Mart-2012
Basına Yansımalarıyla ”1952 Amatörlük Olayı” ve Türk Sporunda Amatörlük, Selâmi ÖZSOY
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.